‘Derin’ tribün ihtirası
Fotoğraf: Envato
7 Haziran 2015 gecesi “Ya başkanlık ya kaos” mesajları verildiğinden bu yana aynı gündemin içerisinde debeleniyoruz. Silahların belirlediği bu gündemde halk kendisine yalnızca ölüm listelerinde yer bulabilirken demokratik siyasetin alanı gün geçtikçe daralıyor.
“Oluk oluk kan akıtacaklarını” söyleyenler bu sözlerini tutmak için hiçbir çabadan kaçınmıyor. “İntikam” diyenler temsil ettiklerini iddia ettikleri yığınların çıkarlarını değil onların bulandırılmış zihinlerini tatmin ediyor.
Ve tüm bunların karşısında barış siyasetini hayata geçirmeye çalışanlar, bunun örgütleyicisi olan araçlarının gasbedildiğini, tutuklandıklarını, ülkeyi terk etmeye zorlandıklarını ya da tehditlerle sindirildiklerini görüyorlar.
Ülke içerisindeki olumsuz her gelişme “Allah’ın lütfu” meraklılarını hedeflerine bir adım daha yaklaştırıyor ve 7 Haziran öncesi kurulan iktidar ittifakının bileşenlerinin etki alanını genişletiyor.
Bu etki alanı, Erdoğan şahsındaki rejim rötuşundan gayriresmi AKP-MHP iktidarıyla hayat bulan hükümet koalisyonuna; paramiliter yapılanmalardan faşist ‘sivil toplum’ girişimlerine pek çok farklı şekilde karşımıza çıkıyor.
Spor da bu gelişmelerden etkileniyor. Çok değil birkaç sene önce Gezi’nin renkliliğini, mizahını, eleştirilerini ülke gündemine taşıyan tribünler artık bir IŞİD katliamı sonrası saygı duruşunu ıslıklayan o utanç verici ruh halinin hegemonyası altında.
27 Kasım tarihli Evrensel Pazar’da Ömer Naci’nin ‘Sporda birleşik cephe yaratmak gerekiyor’ başlıklı yazısında belirtildiği gibi sanki o özgürlükçü kesimler tribünden bir anda çekildi ve artık her yere Swastikalı pankart sahipleri hakim oldu.
Gezi direnişi sonrası iktidarı en çok rahatsız eden Fenerbahçe ve Beşiktaş tribünlerindeki değişim özellikle dikkat çekici. Bu değişimde siyasi atmosferin payı çok büyük ancak Ömer Naci’nin de belirttiği gibi eski istihbaratçılar ve mafya babaları tribünlerde ciddi bir şekilde faaliyet yürütüyor ve kendilerine ‘dur’ diyecek kimse kalmamışa benziyor.
Sedat Peker’in etkisinde olduğu öne sürülen Fenerbahçeli grubun swastikalı ve tecavüz imalı arzıendamından sonra bu kez de Beşiktaş tribünlerinde absürt bir pankarta rastladık. Önce Dinamo Kiev deplasmanında sonra da taraftar gruplarının Dolmabahçe Katliamında yitirilenleri anma yürüyüşünde açılan ‘Comandante Sedat Peker’ pankartı birilerinin tribünlere hayli hedeflice dadandığını gösteriyor.
Kendisine ‘Reis’ dedirtmekle kalmayıp adını da ‘Reis’ diye değiştirecek kadar kompleksli bir mafyacının Fidel Castro’ya özenip şimdi de ‘Comandante’ lakabına hücum etmesindeki zavallılığı bir kenara bırakalım. Asıl endişe verici olan, iktidarla kurduğu ittifakta kendisine nelerin vadedildiğinden emin olmadığımız bu adamın tribünler aracılığıyla kazanmak istediği siyasi nüfuzda. İçimden bir ses, Mısır ve bir anlamıyla da Gezi ilhamlı (Elbette bu örneklerde olumlu işleyen taraftar mobilizasyonunun, Peker ve şürekası tarafından olumsuz bir benzeri hedefleniyor) bu ihtirasın bizi uzun süre meşgul edeceğini söylüyor.
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25