Kan ağaçları
Fotoğraf: Envato
Akşam haberlerinde Halep’te, yıkıntılar içinde bir Arap haykırıyor:
“Ey Allah’ın insanları, biz burada ölüyoruz!”
Bir dize değil bu, bir yakarı, bir yardım çığlığı...
Sesimi duyun, diyor. Biz buradayız ve ölüyoruz.
Savaş sürüyor sokaklarda. Ortadoğu kan ırmağı.
Açık savaş. Arap’ın Arap’a kıyımı...
Ekranın derinliğinde toz duman olmuş evler, yanmış, yakılmış ağaçlar...
Ortadoğu’da savaş yeni değil ama kim sindirebilir ki bunca kanı?
Savaş öncesi Şam’ı, Halep’i görmüştüm.
Golan yamaçlarında yok edilmiş, bir ölü şehir. Kuneytra.
Yetmişlerde İsrail’in sildiği bir şehir. Kuşlara yurt olmuş bir ova. Her şey ölü...
Sonra Arapların savaşları...
Kan ırmağı, Akdeniz’e dökülüyor durmadan.
O ırmak, sonra Dicle’ye, Fırat’a da dolandı. Aktı durdu.
Otuz yıl var ki ülkemin toprakları da kanla sulanıyor.
Bir tas su içmek isteyen halkım, kanla açıyor gözlerini.
Sabah kan!
Akşam kan!
Bu savaş yetti artık, diyenlere “intikam” diyor iktidarlar.
Kana kan, intikam!
Bir gün, üç gün Cizre’de, Nusaybin’de, Bismil’de, Sur’da bombalar patlıyor, evler kuşatılıyor. Kürtler ölüyor.
Bir gün, üç gün İstanbul’da Ankara’da, Bursa’da, İzmir’de bombalar patlıyor, evler kuşatılıyor. Türkler ölüyor.
Kırım, kıyım doğuda batıda kol geziyor.
Ölüm, evlerimizin geveze, baş konuğu artık.
Oysa zor değil savmak onu başımızdan.
Sadece “barış” demek yeterli, bu belayı yok etmek için evlerimizden.
Sadece barış.
Sürekli barış.
Komuyorlar barışla büyüsün çocuklarımız.
Kısasa kısas, diyorlar.
Yüz ölüm sizden, yüz ölüm bizden.
Biz ve onlar...
Türk, Kürt, Arap, Êzidî...
Şii, Sünni, Musevi...
Akşam haberlerinde ölüm, unutulacak bir görüntü yalnızca bizim için.
Şurada evlere ateş düştü, burada evlere ateş düştü.
Bu kadar.
Ölüm, parmakla sayılan bir şey oldu.
Doğuda askerler, batıda polisler...
Hepsi birer sayı.
Kan, diyor iktidar.
“İntikamımızı alacağız.”
Savaş bitmeli, yetti bunca ateş, diyen yok.
Yurtta savaş, cihanda savaş.
Bu kan güdüsü çoğaltıyor öfkeyi.
Bayrağa sarılmış askerler, polisler.
Çukurlara atılmış köylüler, buzdolabına yatırılan bebeler...
Kimin ölüleri bunlar?
İnsanlığın.
Bunun için bağırıyor Halep’teki işçi, Cizre’deki köylü, İstanbul’daki memur.
“Ey Allah’ın insanları, biz burada ölüyoruz.”
Cizre’de ölüyoruz,
Halep’te ölüyoruz,
Beşiktaş’ta ölüyoruz.
Ölen insanlıktır.
“Barış” demek o kadar mı zor?
“Bu kan dursun.” demek o kadar mı zor?
Siz “İntikam, intikam...” diye haykırdıkça ne Cizre’deki köylünün ne Halep’teki işçinin ne Beşiktaş’taki polisin sesini duyacağız.
Onlar ölü değil, bu toprağın ağaçlarıdır.
Siz yapraklarını silkeledikçe ülkenin tüm ağaçlarını da kurutuyorsunuz.
Siz “intikam” dedikçe o ağaçların tomurcukları, meyveleri o kanla büyüyecek.
Bir şeyler yapın o kan ırmağı sizi de boğmadan!
Halepli Arap bunu istiyor insanlıktan.
“Ey Allah’ın insanları, biz burada ölüyoruz!”
Siz neredesiniz?
O Arap’a kulak verin!
Yarın çok geç olabilir, belki bugün de çok geç!
- Ya benimsin ya kara toprağın! 17 Nisan 2019 19:15
- İmamın cennet sepeti 03 Nisan 2019 19:19
- Abdest de bozuldu namaz da 20 Mart 2019 20:39
- Bir aşk filmi ve Fikret’in “Sis”i 06 Mart 2019 20:25
- Şüpheli turşu paketi 20 Şubat 2019 23:40
- Politika üzerine 07 Şubat 2019 00:41
- Beethoven’ın kulakları çınlasın! 24 Ocak 2019 00:10
- Mitomani ve kurt kafası 10 Ocak 2019 00:15
- Tilkinin hüneri 27 Aralık 2018 00:00
- Haiku ve evrensel yörünge 12 Aralık 2018 23:10
- Dalkavuklar ve patlıcan oturtma 28 Kasım 2018 23:26
- Baba beni bırakma! 15 Kasım 2018 00:10