Kitle mücadelesi ve terörizm
Fotoğraf: Envato
Konunun yaşamsal önemi, dolaysız açıklığı gerektiriyor. 7 Haziran Genel Seçimleri‘nden sonra yaşanan süreci, iktidarın baskı ve şiddet politikalarıyla yüz yüze kalanlar başta olmak üzere herkes şöyle bir gözden geçirmeli: Suruç’ta IŞİD’in devlet iktidarı ve kontra örgütleriyle iş birliği içinde gerçekleştirdiği katliamın ülke düzeyinde yarattığı büyük öfke henüz diri iken, Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesinin, Erdoğan iktidarına yarattığı olanak ve açtığı alanı gözönüne getirmeksizin, Beşiktaş’taki terörist eylemin doğru değerlendirilmesi mümkün olmaz. Yüz binlerin katıldığı Newroz şenliklerinden, “sokağa çıkılamaz durum“a gelinmişse, bunu sadece, her türden demokratik hak ve özgürlük girişimine karşı kin ve nefret dolu bir siyasal iktidarın ve onun “tepesi“nin marifeti saymamak gerekir. Kürt kentleri tank-top atışları ve hava bombardımanlarıyla yakılıp yıkılırken belirli oranda diri olan halk tepkisi, HDP’nin eş genel başkanları ve Kürtler açısından olduğu kadar Türkiye’nin ileri işçi ve emekçileri, geniş aydın kesimleri ve demokrat-sosyalist çevreler açısından da saygı duyulan Ahmet Türk gibi isimler başta olmak üzere, meşru politik alandaki neredeyse tüm temsilcilerinin esaret zincirleriyle bağlanmaya girişildiği bugünkü dönemde, varolan “suskunluk“ ya da tepki zayıflığından, hak ve özgürlük mücadelesi yürütenlerin ya da yürüttüklerini söyleyenlerin de bir sonuç çıkarmaları gerekir.
Sermayenin egemenliğine, emperyalizme ve iş birlikçi diktatörlüklerin baskı ve terörüne karşı mücadele edenler açısından başlıca sorun ve onunla bağlı başlıca görev, kitlelerin bu güçlere karşı mücadelede birleşmelerine hizmet edecek yol, yöntem, araç ve biçimlerde ısrar ederek, yığınsal öfkelerinin burjuva tiranlığına yönelmesini sağlamaktır. Sadece başka ülke halklarının tarihsel deneyimlerinden çıkarılan kuramsal belirlemeler değil, kendi ülkemizin ve mücadele tarihimizin deneyleri de bunu doğrular. Kitle mücadelesi; kitlelerin birleşik kuvvetleriyle yürüttükleri ve yürütecekleri mücadele, sermaye diktatörlüğünün her biçimine karşı en etkili silahı oluşturur. Kitleleri harekete geçirmeyen, onların desteğini almayan, aksine sindirilmelerinin gerekçesine dönüşmekle kalmayıp, bizzat kitlelerin -en ileri kesimleri de dahil-kendilerinin desteğini de ortadan kaldıran eylem türleriyle mücadele biçimleri, dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi bizim ülkemizde de halkların ve devrimci-sosyalist ya da ulusal kurtuluşçu örgüt ve partilerin aleyhine sonuçlar doğurmuştur.
Şu ayrım çok nettir: Kitlelerin mücadelesinin kendi gelişim sürecinde doğurduğu ve doğuracağı biçim ve araçlar ile şu ya da bu örgütün planlı terörü birbiriyle aynılaştırılamaz. Kitlelerin katılmadıkları hiçbir eylemin başarı şansının olmadığı, Beşiktaş’taki, Ankara’daki ya da diğer yerlerdeki bomba patlatıcıları tarafından da biliniyor olmalıdır. Bu eylemlerde ortaya çıkan kitle şiddeti değil, basbayağı terörizmdir. Aynı nedenle de bu türden terör eylemleri, kendisi de Kürt özgürlük mücadelesinin ürünü ve yürütücüsü olan HDP yöneticilerince de kınanmış, protesto edilmişlerdir.
Açık olduğu denli net de olan bir diğer şey şudur: Yığınların iktisadi, siyasal, sosyal ve hatta kültürel taleplerle mücadeleye yönelmelerini önlemek için sadece polis terörüne, askeri güce, yasal baskı yollarına, gözaltı ve tutuklamalara, işkence ve öldürmelere baş vurarak değil, bir yalan fabrikası gibi de çalışarak gerçekleri karartmaya ve etkilediği kesimleri mücadeleye yönelenlere düşmanlık temelinde harekete geçirmeye çalışan siyasal yönetim gücü, ona malzeme sağlayacak, elinde karşı silaha dönüşecek eylem türleri olmasa da, “mesleğini icra edecek“tir.
Bu oldukça nettir; ama, bu böyledir diye ona, “intikam“ çığlıkları atarak “misliyle bedel ödetme“ gerekçesi olacak ek malzeme vermek gerekmez. Erdoğan iktidarı, kitleler açısından acı ve yıkımı artıran her gelişmeyi fırsata çevirmekten kaçınmamış, bunu yaparken de en önemli malzemesi “terör“ olmuştur. Kentler yakılıp-yıkılırken, yüzlerce-binlerce gözaltı gerçekleştirilirken, sokaklarda insanlar ketledilip cesetlerinin kaldırılmasına dahi polis terörüyle engel olunurken, işçi ve emekçilerin en acil talepleriyle başvurdukları eylemleri saldırıya uğrar ve yasaklanırken, burjuva yasaları açıkça ihlal edilip ayaklar altına alınırken, gerekçe hep “teröre karşı mücadele“ olmuştur ve hâlâ öyledir. Ve gerçek o ki, kitlesel katliamlarla sonuçlanan terör eylemlerine başvuranlar bu gerekçe için azımsanmayacak malzeme sağlayarak, kitlelerin hiç de küçümsenmeyecek kesimlerinin, tüm bu saldırganlığına karşın, siyasal iktidarı haklı görecek bir duruma gelmelerinde rol sahibi olmuşlardır.
Bu durum değişmelidir! Yığınları burjuva gericiliği ve özgürlük düşmanı şiddet politikalarını yoğunlaştıran siyasal iktidarın yanına itecek, ya da sindirilmelerinin malzemesi olarak kullanılacak terörist eylemlerin son bulması, mücadelenin kitlesel çizgide yeniden ilerlemesi açısından da büyük önem gösterir. Onlarca, yüzlerce kişinin ölümü ve sakatlanmasına yol açarak değil sadece, halk kitlelerinde manevi-moral kırıklığı ve umutsuzluğa yol açan bu tür eylemler, ister kendilerini özgürlük mücadelecileri olarak tanıtanlar isterse devletin kontra örgütleri tarafından gerçekleştirilsinler, yol açtıkları yıkımdan en büyük zararı tüm milliyetlerden işçi ve emekçiler, ilerici-devrimci-sosyalist kesimler görüyor. Ve bilinir ki, umutsuzluk ürünü terör ne kahramancadır ne de mücadeleyi büyütür!
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40