‘Anayasa-babayasa’ meselesi (8)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Memleket sathında her geçen günün ardından kartopu misali yuvarlandıkça daha çok büyüyen “meseleler”imizin yanı sıra, keza kimileri de incir çekirdeğini dahi doldurmayacak kadar entipüften sorunlarımız bir taraftan dolu dizgin başını almış giderken, buna rağmen yine de seksen milyonu bulan nüfusumuzla içine tıklım tıkış doluştuğumuz “vatan” adlı bu “kutsal” geminin karaya oturmadan, kayalara toslamadan pupa yelken engin ufuklara doğru yol alması için milletçe elimizden geleni elhamdülillah esirgemiyoruz ama arada bir ufak tefek “yol kazaları”sonucunda başımızın ağrıdığı da maalesef bir gerçek...
Entipüften meselelerimizi bir tarafa dehlersek, görünen o ki, ülke genelinde asıl meselemiz, daha da doğrusu bu yol kazalarının faturası dönüp dolaşıp eninde sonunda yasalarımızın yasası “anayasa”mıza ciro edilirken, aynı zamanda da kabak yine onun başına patlıyor!
Eğemenliğin “kayıtsız şartsız cumhurumuzun iradesine” kınnapla bağlandığı günlerden itibaren kağıt üzerinde özenip bezenip kaleme alınan, zaman zaman şu ya da bu gerekçelerle orasından burasından kırpılıp kuşa çevrilen, veya postal, palaska, süngü zoruyla gerçekleştirilen askeri darbeler sonucunda “demokrasi”den yana “yetim” hatta “öksüz” bırakılan anayasalarımızın çilesi nedense bir türlü bitmiyor!
Üstelik her defasında sanki suçlu, sanki yegane günahkar gelmiş geçmiş bilumum anayasalarımızmış gibi, ikide bir vur abalıya misali anayasamıza abanıp dururken, beri yandan da bu kutsal metinleri bizatihi kaleme alan “babayasal” zihniyetimizi sorgulamak nedense aklımızın ucundan teğet bile geçmiyor!
İşte yine döndük dolaştık aynı fasit daire içinde debelenip duruyoruz: Bu anayasa rafa kaldırıla, yerine “başkanlık” sistemi getirile!
Kirvem, bir müddetten beri “anayasa-babayasa” nakaratıyla kendimce çalıp çığırırken, aslında suya tirit laflarla boşa kürek çektiğimin farkındayım; ama yine de can çıkmadan huy çıkmaz misali illa da iki kelam etmeden de duramıyorum: Nitekim bir taraftan bitli başımı kaşırken, diğer taraftan da kendi kendime düşünüp diyorum ki; Eyy muhteremler, eyy canımın içi iki gözüm biraderlerim, madem ki “eski” Türkiye’nin pabucunu şu an yürürlükte olan parlamenter sistem sayesinde on dört yıl içinde dama atıp, dolayısıyla “yeni” Türkiye’nin ününe, şanına şöhretine her bakımdan ün kattıksa, katabildikse, peki durup dururken bu “başkanlık sevdası” acaba neyin nesi kimin fesi!
Ayrıca yurdumuzun her tarafı şantiyelerden geçilmezken, köprüler, tüneller, havaalanları falan feşmekan bilumum inşa-atlar başını almış giderken, dahası da fevkaladenin fevkindeki bu performasımız karşısında elalem neredeyse şaşkınlıktan küçük dilini yutup, üstüne üstlük bir de hasedinden, kıskançlığından çatır çatır çatlıyorsa, ehh o zaman bu parlamenter sisteme el ense çekip, bunun yerine başkanlıktan yana demli çay demlemek niye?
Neyse...bu arada illa da yiğidi öldürüp hakkını vermek gerekirse, anlaşılan o ki, parlamenter denen bu sistemin zaafları da yenilir yutulur gibi değil! Nitekim her kafadan bir sesİn yükseldiği bu meclislerde “demokrasi” denen “illet”in borusu ötüyor; bunu, bu illeti bertaraf edip zararlarından tez elden kurtulmanın en kısa yolu da belki de başkanlıktan mı geçiyor, bilemiyorum Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30