‘Devlet büyükleri’ ne kadar büyük?
Fotoğraf: Envato
“Sosyal medya üzerinden devlet büyüklerine hakaret ettiği iddiasıyla gözaltına alınan Hüsnü Mahalli tutuklandı” böyle haber cümleleri okuyor ya da duyuyorum. Kim acaba bu “devlet büyükleri”? Haberlere göre İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu tanımlamayı içeren bir soruşturma açmış. Öyleyse Ceza Kanunu’nda olmalı değil mi? Ama orada da böyle bir tanım ya da suç yok. Olamaz da, çünkü devletin büyüğü, küçüğü, değerlisi, değersizi olmaz, vatandaşları olur. Türkiye’de yargı bağımsız ve tarafsız değil diyoruz ya işte en basit ve somut örneği bu. Devletin “büyükleri” olduğunu düşünen bir savcı suç işlemeleri halinde onlar hakkında nasıl soruşturma açacak ya da bir hakim o “büyükleri” yargılamaya nasıl cesaret edecek?
Bourdieu’nün sembolik iktidar kavramına referansla bazı ifadelerin hayatımıza nasıl girdiği, nasıl üzerinde uzlaşılmış gibi anlam kazandığını, hiç sorgulanmadığını durup düşünmekte fayda var. Bundan bir yıl önce Cumhuriyet gazetesinin başarılı muhabiri Alican Uludağ Emniyet Genel Müdürlüğünün 81 il emniyet müdürlüğünün cumhurbaşkanı ve diğer devlet büyüklerine karşı hakaret suçları konusunda alarma geçirdiğini konu alan bir haber yapmış. Haber Evrensel de dahil olmak üzere pek çok gazetede yayımlanmış. Gazetelerin gördüğü Emniyet Genel Müdürlüğünün ülkede bunca şiddet, terör eylemi vs. dururken bunun alarmını vermesi ki doğru bir habercilik biçimi. Ancak arada emniyete göre devlet büyükleri kim acaba diye sormak kimsenin aklına gelmemiş. Yoğun gündeme yetişme derdinden muhtemelen. Ancak sorgulanmadan, çoğu aslında bir zorlama nedeniyle değil pratik gerekçelerle, yeniden üretime sokulan bu kavramlar var olan siyasi ilişkileri, hukuksuzluğu meşrulaştırmanın taşlarını döşüyor. Bugün “devlet büyükleri” tanımında kimlerin kastedildiğini hepimiz üç aşağı beş yukarı anlıyorsak bunda medyanın da sorumluluğu var.
Gazeteci Hüsnü Mahalli hükümetin Suriye politikasını eleştirdiği bir Tweet’i nedeniyle önce gözaltına alındı. CHP Milletvekili Barış Yarkadaş’ın aktardığına göre savcılık soruşturmayı önce “Türklüğe hakaret” diye bilinen TCK 301’den açmış ancak bunun için Adalet Bakanlığından izin gerekiyor. Aceleleri olacak ki onu iptal edip hakaret suçunu düzenleyen TCK 125 ve cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen TCK 299’dan tutuklama talep edilmiş ve ardından tutuklanmış. TCK 299 ne zamandır basın ve ifade özgürlüğünün önünde büyük bir engel. Kerem Altıparmak ve Yaman Akdeniz ekim 2015’te “TCK 299: Olmayan Hükmün Gazabı mı?” başlıklı yazılarında düzenlemenin uluslararası standartlara uymadığını anlattılar. Geçtiğimiz mart ayında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 1845 kişi hakkında bu hükümden dava izni verildiğini söyledi, sonradan Erdoğan bir kısmını affettiğini açıkladı. Mahalli, benim bildiğim kadarıyla, TCK 299’dan tutuklanan ilk gazeteci. Üstelik çok ciddi bir rahatsızlığı var. Hatırlarsanız AİHM ve Venedik Komisyonu Hrant Dink’in de öldürülmesine yol açan TCK 301’in kaldırılmasını talep etmiş, hükümet kaldırmamış ancak Adalet Bakanının iznine bağlamıştı. Dink’in öldürülmesi hükümet üzerinde ciddi bir baskı yarattı, yaratmaya da devam ediyor. Bugün siyasi görüşleri ya da yaptıkları haberler, yazdıkları yazılar nedeniyle hapiste olan siyasetçilerin ya da gazetecilerin sağlık durumlarının kötüleşmesinin vebali, tutukluluğu bir infaza dönüştürenlere kalacak.
Bir gazeteci için “devlet büyüğü” diye bir şey olmaz, onun görevi seçilmiş, seçilenler tarafından atanmış, siyaseten sorumluluk almış vatandaşları denetlemektir. Türkiye’nin de imza attığı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Medyada Siyasi Tartışma Özgürlüğü Bildirisi “Siyasi şahsiyetler kamuoyundan güven talep etmişler, kamuoyu bünyesinde açık tartışma konusu olmayı, kamuoyunun titiz bir denetimine tabi tutulmayı, buna bağlı olarak da görevlerini yerine getiriş tarzları konusunda kendilerine gereğinde şiddetli eleştiriler yöneltilebileceğini peşinen kabul etmişlerdir” der.
Hapisteki gazeteciler alanında dünya lideri olan bir devletin “büyükleri” gazetecilerin yaptıkları işten değil “terör” faaliyetleri ya da bu faaliyetlere yardım ettikleri için cezaevinde bulunduğunu iddia ediyor ve buna kimseyi inandıramıyorken üstüne “Bize hakaret ettiler” gerekçesini nasıl açıklayacaklar merak ediyor insan. Zira uluslararası standartlar çerçevesinden bakınca hiç de “büyük” görünmüyorlar.
- Türkiye’de gazetecilik kamu yararına risk almaktır 30 Ocak 2025 14:20
- Magazin asla sadece magazin değildir 15 Ocak 2025 05:01
- 2024 biterken… 31 Aralık 2024 06:15
- Erişilebilirlik, eşitlik ve yoksulluk mücadelesi 17 Aralık 2024 06:21
- Haberin telifi meselesi 03 Aralık 2024 06:30
- Marx’ın vampirleri ve medyanın yeni sermayedarları 26 Kasım 2024 06:48
- Gazetecileri yargıdan kim koruyacak? 18 Kasım 2024 04:30
- Etki ajanlığı: Muhalefet 'casusluk' sayılacak 12 Kasım 2024 05:00
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05