22 Aralık 2016 01:00

Korkunun derinliği

Korkunun derinliği

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de geniş kitlelerin, iktidar güçleri tarafından yaratılan korku ve gerilim ortamında, güvenli bir gelecek umudunun giderek azaldığı bir dönemden geçiyoruz. Merkezinde resmi ve sivil iktidar güçlerinin yer aldığı, doğrudan insanların yaşam hakkını ve çalışma hakkını hedef alan baskıcı uygulamalar (Kamuda yaşanan ihraçlar ve açığa almalar, işten atmaların kolaylaşması, gazeteci ve muhalif siyasilere yönelik baskılar, gözaltı ve tutuklamalar vb.) artarak devam ediyor. 

15 Temmuz sonrasında ilan edilen ve sayısız hukuk dışı uygulamalar eşliğinde işletilen OHAL sürecinde yaşanan bombalı saldırılar ile birlikte toplumun üzerine kabus gibi çöken acılar, korkular ve tehditler, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline getirilmeye çalışılıyor. 

İktidar, iç ve dış politikada attığı adımları ve baskıcı uygulamalarını eleştiren, itiraz eden herkesin ‘vatan haini’ olmakla suçlandığı böylesine olağanüstü bir dönemi, zorbalıkla ve tehditle güçlendirilmiş bir ‘korku siyaseti’ ile aşmaya çalışırken, psikolojide “Her toplumsal korku, korkuyu yaratanın doğasından kaynaklanır” gerçeğini doğrulayan adımlar atıyor. 

İktidarın karşısında duran, söz söyleyen herkes baskınlar, gözaltılar ve tutuklamalarla sindirilmeye çalışılırken, emek alanında yürütülen yeni saldırı hazırlıkları, mücadeleci sendikaları etkisizleştirmek hedefiyle başlatılan kitlesel ihraç ve açığa almalarda yaşanan hukuksuzluk, iktidarın korkutarak ve sindirerek yönetme uygulamalarını sürdürmekten geri durmayacağını gösteriyor. 

Öncesini bir tarafa bırakırsak, sadece son birkaç ay içinde memlekette yaşanan olağanüstü gelişmeler, peş peşe patlayan bombalar sonrasında yaşananlar, AKP Hükümetinin ve onun çeşitli türden destekçilerinin inandırıcılıklarının son 14 yıl içinde hiç olmadığı kadar ciddi bir aşınma yaşadığını gösteriyor. İçinde bulunduğumuz koşullarda, daha önce şu ya da bu şekilde kitlesel olarak yedeklenebilen geniş halk kesimlerinin eskiden olduğu gibi kolayca istenilen yöne yönlendirilebilmesi hiç kolay değil. 

Ülkenin ekonomik göstergeleri, iç ve dış ekonomik gelişmelerin de etkisiyle, her alanda ciddi anlamda bozulmaya başladı. İşsizlik rakamları başta olmak üzere, geniş halk kesimlerini doğrudan ilgilendiren ekonomik veriler, bütün istatistik hesaplama hilelerine rağmen ciddi anlamda alarm veriyor. Buna rağmen hükümet temsilcileri, herkesin gördüğünü görmezden gelerek, gerçekçi olmayan yorumlar yaparak pembe tablolar çizmeyi, halkı uyutmak için masal anlatmayı sürdürüyorlar. Ancak tüm bu çabalar, yaşam mücadelesi daha da zorlaşan, çalışma koşulları giderek ağırlaşan emekçiler için artık hiçbir anlam ifade etmiyor. 

Rant, faiz ve döviz üçgenine sıkıştırılan ekonominin ülke tarihinin en ağır kriz tehdidi altında olması, asgari ücret pazarlığında hükümetin işçileri değil patronları gözeten tutumu, halkın boğazına kadar borç batağına saplanması, kitlesel işsizlik ve halkın satın alma gücünün belirgin bir şekilde azalması vb. gelişmeler, iktidarın yalanları ile yaşamın gerçekleri arasındaki çatışma ve çelişkileri daha görünür hale getirmiş durumda. 

Gerek ekonomik göstergelerde yaşanan kötüleşme, gerekse toplumsal-siyasal alanda yaşanan sorunlar, iktidarın toplumu korkutarak yönetmekten vazgeçmeyeceğini, bunu yaparken ülkede yanan ateşi söndürmek bir yana, iktidarlarını sürdürmek için ateşin üzerine benzin dökerek tüm ülkeyi ateşe atmaktan çekinmeyeceklerini gösteriyor. 

İktidar cephesinde bugüne kadar bir ‘pazarlama tekniği’ olarak başarılı bir şekilde uygulanan ‘yalan propaganda’ mekanizması ciddi anlamda teklemeye başlarken, önümüzdeki süreçte yaşanması beklenen ağır ekonomik kriz ile ‘başkanlık’ dayatması sürecinde yaşanacak siyasi krizin birleşmesi durumunda, iktidarın üzerine kabus gibi çöken korkunun ne kadar derin olduğu daha net görülecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa