Bu kadar 'pragmatizm' AKP'ye bile ağır gelir!
Fotoğraf: Envato
Beş yıl önce, ailecek yaz tatili yaptığı Beşar Esad’ın bir anda “Zalim Esed”, “Hain, alçak Esed” ilan edilmesiyle başlayan Türkiye-Suriye ilişkilerindeki kriz, Türkiye’nin Suriye sorununun çözümünü “Esad rejiminin devrilmesi şartı”na bağlamasıyla derinleşti. Öyle ki, Esad rejiminin yıkılmasında Türkiye ile hemfikir olsa bile bunda yeterince atak davranmayan ABD ve koalisyon ülkeleriyle bile kavgaya tutuşuldu. Daha bir ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fırat Kalkanı harekatının amacını “Zalim Esed rejimini yıkmak” olarak açıkladı.
Erdoğan bu açıklamasından iki gün sonra, yine miting meydanında, “Suriye’ye giriş nedenimiz şu rejim ya da bu kişiye karşı değil, terörle mücadele etmektir” diyerek; beş yıldır Türkiye-Suriye ilişkilerini izleyenlerin ağzını açık bıraktı!
Çünkü ilk açıklamaya Rusya’dan çok sert bir uyarı gelmişti ve Rusya ile arayı düzeltmekten başka seçeneği kalmayan Erdoğan ve Hükümeti, bu açıklamayı düzeltmek zorunda kalmıştı.
Arkasından “Moskova deklarasyonu” geldi. Ve Türkiye, Rusya-İran’la birlikte, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve rejimin garantörü olduğunu ilan etti. “Zalim Esed” edebiyatı da bir anda bitti.
ASTANA’DA TÜRKİYE ESAD’LA MASAYA OTURACAK!
Şimdi “Moskova toplantısı”nın devamı Kazakistan’da, Astana’da yapılacak ve bu toplantıya “Suriye rejimi”nin temsilcileri de katılacak!
Bu “büyük U dönüşünü”, dün “zalim Esed rejimini devireceğiz” dediğinde alkışlayıp, “kişilikli dış politika”, “Mazlumlara sahip çıkma geleneğinin devamı”...olarak alkışlayan yandaş basın ve yandaş basının yandaşı haline gelmiş olan sermaye basınının namlı gazetecileri, şimdi de o politikadan yapılan “U dönüşü”nü aynı şevkle karşılıyor ve Moskova deklarasyonuna imza atan Hükümeti alkışlıyorlar. Bunu olumlu anlamda “pragmatizm”, “Ülkenin çıkarına göre kıvrak manevralar yapma yeteneği gösterme” olarak selamlıyorlar.
PRAGMATİZMİN DE BİR AHLAKI VE İLKELERİ VAR
Elbette AKP, sanılanın aksine daha kuruluşundan itibaren gelmiş geçmiş diğer tüm sermaye partileri içinde en pragmatist partidir. Dahası AKP, bilinen batılı anlamdaki pragmatizm ile “İslamcı takiyeci”liğinin melezlenmesiyle edindiği politik “kıvraklığın” bir ifadesi olarak da görülebilir. Ne var ki Erdoğan-AKP yönetiminin Suriye politikasını ve bu politikadan dönüşünü, ne “pragmatizm”le ne de “takiyecilik”le açıklamak kolaydır. Çünkü pragmatizmin de kendine has ilkeleri vardır. Bugün Erdoğan-AKP yönetiminin tutumu ise bir pragmatizmden çok, bir büyük emperyalist gücün yedeğinden ötekinin arkasına savrulmadır. Ve beş yıl boyunca sürdürülen diplomasi, ekonomi ve sosyal alanda büyük faturası olan politikalardan birkaç hafta içinde yüz seksen derece dönülmesinin; herhangi bir “izm”le olduğu kadar “Ülkenin ulusal çıkarına göre tutum alınması” gibi kutsal gerekçelerle açıklanması da pek zordur. Hele de beş yıl boyunca Suriye politikasını eleştirenleri “Vatan haini”, “Alçak Esed yanlısı”, “Türkiye düşmanı” olarak suçladıktan sonra! Belki de bu olanları açıklamak için “milli ve yerli”, “Türk usulü” yeni dış politika normlarına bakmak gerekecek!
DÜN DE BUGÜN DE DOĞRUSU MU YAPILIYOR?
Kuşkusuz ki, Türkiye-Suriye ile ilişkilerinin “normalleşmesi”, olağan iki devlet arasındaki ilişkiler seviyesine çıkması, bölgedeki sorunların çözülmesi için önemsiz bir gelişme değildir. Bu köşeden de bugüne kadar bu savunuldu.
Tersine burada eleştirilen;
- “Dün de bugün de doğruyu yapıyoruz. Dün yanlış yapılanı da ‘FETÖ’cüler yaptı” gibi, çocukların bile inanmayacağı bahanelerle bir emperyalistin yedeğinden ötekinin safına savrulmayı olumlu anlamda bir pragmatizmle açıklayıp, “yurtseverliğin gereği” olarak gören,
-Ve Erdoğan’ın, Hükümetin her yaptığında keramet keşfedip, hiçbir ilke ve ahlakla açıklanamayacak bir biçimde “milli politika” yardakçılığı yapan medya ve siyaset erbabının tutumudur.
Oysa olan yeni Osmanlıcı hayallerle girilen dış politika mecrasında, bu hayalleri ABD’nin atına binerek gerçekleştireceğini umanların hayallerinin çökmesidir. Ama bu çöküşün telafisi için şimdi Rusya’nın atına binmişlerdir. Ne var ki, İran-Suriye-Rusya kampı, Batı blokundan farklı olarak, “sahada” ciddi bir kara gücü bulundurmaktadır. Bu da Türkiye’nin lafta öyle gerçekte böyle davranarak manevralar yapmasını olanaksızlaştıran bir farklılıktır. Ve Türkiye’nin Suriye-İran-Rusya üçlüsünün arasında yer bulabilmesinin tek imkanı da onların beş yıldır oluşturdukları plana ayak uydurmaktır. Hükümet, başka türlü Moskova masasında yer bulamazdı; Astana’da da bulamayacak görünmektedir. Üstelik artık batıdan destek alması da zordur.
HÜKÜMET ‘HAYIR’ DEME GÜCÜNÜ KAYBETTİ!
İş bununla da kalmayacak ve Suriye ilk fırsatta, Moskova deklarasyonuna dayanarak, Türkiye’den Suriye topraklarında askeri olarak denetlediği toprakları terk etmesini isteyecektir. Belki ondan da önce İdlib’in boşaltılmasında, Halep’te olduğu gibi silahlı güçlerin çıkmasını hatta silah bırakmasını söyleyecek ve burada Türkiye’nin inisiyatif almasını isteyecektir!
Peki Erdoğan-AKP Hükümetinde bunlara “hayır” diyebilecek mecal kalmış mıdır?
“Moskova deklarasyonu”ndan sonra bu sorunun yanıtı artık açıkça “hayır”dır!
Çünkü “pragmatizm” gerekçesiyle, Rusya’nın yedeğine giren Erdoğan-AKP Hükümetinin dış politikası, “pragmatizmin” ve “takiye”nin de kurtaramayacağı bir dar alana sokulmuştur.
- Yığınların siyasete müdahalesi için... 19 Ocak 2025 04:46
- 2025 yılı emek yılı olacağını gösteren önemli işaretlerle başladı 12 Ocak 2025 04:53
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47