26 Aralık 2016 01:00

'Suriye'de ne işimiz var?' sorusu büyüyecek

'Suriye'de ne işimiz var?' sorusu büyüyecek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fırat Kalkanı harekatının El Bab’a yönelik girişimleri ilerledikçe kayıplar da, tepkiler de büyüyor.  
-    El Bab’a yönelik askeri harekat sırasında, bir gün içinde 16 TSK mensubunun hayatını kaybedip, çok sayıda (100’den fazla) askerin yaralanması,
-    Sosyal medyada iki askerin IŞİD tarafından yakılarak vahşice katledildiğini gösteren görüntülerin yayımlanması ve Savunma Bakanı Işık’ın, “Üç askerin IŞİD’in elinde olduğu”na ilişkin açıklamaları,
-    TSK’nin, ÖSO’ya lojistik vermekle sınırlı bir rol üstlenmeyi geçerek doğrudan “sahada” IŞİD güçleriyle savaşa katıldığının ortaya çıkması, “Suriye’de bizim ne işimiz var?” sorusunun yüksek sesle ve yaygın biçimde sorulmasını da getirdi.
Üstelik bu soru, Türkiye’nin, askeri olarak Suriye’ye müdahale etmesine bugüne kadar karşı çıkan çevreleri de aşarak, dün Fırat Kalkanı’na destek veren çevrelerden de yükseldi. Bu da siyaset arenasındaki tartışmaları büyüttü.
Bu soruların büyüyüp “eylemli tepkilere” dönüşme ihtimalini sezmiş olmalılar ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım, Savunma Bakanı Işık ve fiili AKP-MHP koalisyonunun küçük ortağı MHP Genel Başkanı Bahçeli “kaleye” geçtiler. Son birkaç gündür olduğu gibi önceki gün de gün boyu TV’lerin haber bültenlerini adeta işgal ettiler, daha da edecek görünüyorlar.

TÜRKİYE SURİYE’DE ‘KALICI’ OLACAK!

Fırat Kalkanı harekatından da öte bugün Türkiye’yi Ortadoğu’da oluşan büyük bataklığa sürükleyen stratejinin siyasi sorumluları olan bu zevat, Türkiye’nin neden Suriye’de olduğunu enine boyuna açıklamakla da yetinmediler. Bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan öte yandan da Bahçeli, TSK’nin Suriye’de kalmaya devam edeceğini, kalmak zorunda olduğunu da ısrarla vurguladılar. Dahası Cumhurbaşkanı, “El Bab’da işimiz bitti, bitecek. Şimdi sırada Menbic var. Menbic’den sonra Amerika ile yeni dönemde ele ele verebilirsek, Rakka var” diyerek, Suriye’den en azından bilinen bir gelecekte çıkmak niyetinde olmadıklarını açıkça savundu. Tabii bu açıklamaları Cumhurbaşkanı, “Bizim Suriye’de ne işimiz var?” diyenleri aşağılayıp, “dünyayı anlamamak”la, “Türkiye’nin güvenliğinin Suriye’den başladığını bilmemekle” suçlayarak! MHP Genel Başkanı Bahçeli ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç gün önceden “Sevr koşullarına düşeriz” dediği yerden lafı alıp, “El Bab’ı almazsak Diyarbakır ve Ankara riske girer” diyerek, El Bab ve Suriye’deki askeri girişimleri “Türkiye’nin varlık-yokluk sorunu” olduğu biçimindeki “klasik iddiayı” yineledi.

TOPRAĞI VATAN YAPAN ‘KAN’ MI?

Ve tabii, bütün bu gerekçeler ve iddialar; “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır” biçimindeki Arif Nihat Asya şiirinin hamasetiyle “toprağın vatan olması için mutlaka şehitler, gaziler gerekir” diyen, “fetihçi” ve “cihadcı” anlayışla cilalanıp “yutturulmaya” hazır hale getiriliyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, her gün mutlaka bir kez, mümkünse iki kez bu temayı işliyor.
Oysa, “toprağı vatan yapan şeyin uğruna şehit ve gaziler verilmesi olduğunu” ya da “bayrakları bayrak yapanın üstündeki kan” olduğuna dair ciddiye alınan hiçbir bilimsel bulgu yoktur. Bunları böyle söyleyenler, gözünü ırkçılık ve şovenizmin kararttığı A. Nihat Asya gibi “şairler” ve onların bu söylemini kendi siyasi amaçları için kullanan siyaset erbabıdır. Bu yüzden de bu iddialar her gün çok ağızdan yinelenerek, Milli Eğitim müfredatına sokularak, en yetkili ağızlardan sürekli tekrarlanarak, tartışılmaz bir gerçekmiş gibi dayatılıyor. Böylece de fakir fukaranın genç çocuklarının kendiyle bir ilgisi olmayan savaşlarda heder olması “vatan-millet için”miş gibi, bu dünyada değilse öteki dünyada ödüllendirilecek “şehitlik”, “gazilik”le ödüllendiriliyor!
Çünkü böylece gerçekleri bulmak, neden yabancı bir ülkenin topraklarında bizim insanlarımızın can verdiği, yaralandığı, niçin bu ülkeye asker gönderildiği, kimin haklı kimin haksız olduğu, “savaş”ı kutsayanın mı, “barış” istemekte ısrar edenin mi insanlık için, ülkesi için daha faydalı bir şey yaptığını tartışmak bile olanaklı olmuyor.

İhsan Çaralan: Toprağı vatan yapan 'kan' mı?

ZAMANI GELEN GERÇEĞİN AÇIĞA ÇIKMA HUYU VAR!

Ve tabii gerçeklerin üstü hamasetle, gerçek olmayan iddialarla, kara propagandayla örtülmeye çalışılsa da gerçeklerin, “zamanı geldiğinde gizlenemez olma” gibi “kötü bir huyu” olduğu da hayatın tartışılmaz gerçeğidir. Hele bu gerçek savaş, ölüm, gibi çok acıtıcı bir örtüyle örtülmek isteniyorsa; örtünün yırtılması çok daha çabuk oluyor.
Suriye’de savaşın süreci ilerledikçe, kazanın kimin olduğu, olacağı netleştikçe, hamasetle, “büyüklere yazılmış kurt masalları”yla gerçek daha da gizlenemez oluyor.
Nitekim, Halep’te kaybetmenin Türkiye için faturası, Moskova’da beş yıllık Suriye politikasını terk etmek ve “Esad rejiminin garantörlüğünü kabul etmek” oldu. Astana’da da Esad’la aynı masaya oturmak olarak ete kemiğe bürünecektir. Böyle bir noktaya savrulduktan sonra, “Membic’e de gideceğiz”, Rakka’ya da gidebiliriz” gibi yeni hedefler açıklamak da gerçeğin üstünü örter gibi görünmüyor. Tersine bugün Türkiye’nin Rakka’ya girip girmeyeceği değil, “Yarın Suriye rejimi, Rusya ve İran, Türkiye’ye siz de askeri olarak kontrol ettiğiniz topraklardan çekilin” ya da “Silahlı muhalifler İdlib’i de terk etsinler ve silah bıraksınlar” denirse ne yanıt verileceği sorusu büyümektedir.
Ve tabi “El Bab’ı almazsak Diyarbakır ve Ankara riske girer!”, gibi “Sevr şartlarına düşeriz” korkuluklarının sallanmasına karşın, süreç ilerledikçe, “Bizim Suriye’de ne işimiz var?” sorusunun büyümesi de kaçınılmaz görünmektedir.


‘BİZİM SURİYE’DE NE İŞİMİZ VAR’A NE YANIT VERDİLER?

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan: “Dünyadan bize ne” diyenlere sesleniyorum; biz bu dünyada yaşıyoruz. Türkiye küresel bir güçtür, bunu bileceksin. Bize bu soruyu soranlara diyorum ki; “Sizin bu parlamentoda ne işiniz var. Bu parlamentoda yer alanların, eğer bir dünya bakışı yoksa, bir siyaset bilimiyle ilgili nasibi yoksa orada durmasına gerek yok.
“Şimdi sırada Münbiç var. Münbiç'ten sonra Amerika ile yeni dönemde ele ele verebilirsek, Rakka var.... Şüphesiz şehitlerimiz canımızı yakıyor. Ama şunu da bileceğiz ki, bir toprağın vatan olması için şehide, gaziye ihtiyacı var... Kuzey Suriye'de yeni bir devlet kurmak niyeti var. Biz böyle bir devletin kurulmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu böyle bilinmeli... Bize Sevr'i dayattılar Lozan'a razı olduk. Olay budur. Yoksa biz buna layık mıyız?

Başbakan Binali Yıldırım: “Fırat Kalkanı niye başladı?”, “Bizim Suriye'nin toprağıyla ne işimiz var?” deniyor. Fırat Kalkanı başladıktan sonra Türkiye bölgede işin içine tam anlamıyla girdi. Peki başlatmasaydık, “Gaziantep'in ortasına füze düşüyor, Kilis'in ortasına füze düşüyor, onlarca insan ölüyor, nerede bu devlet, niye bunlara bakmıyor?” Bakmanın yolu tehdidi kapıya gelmeden durdurmaktır.

Milli Savunma Bakanı Fikri Işık: Fırat Kalkanı operasyonuyla ilgili olarak, şehitler veriyoruz. Canımız yanıyor, ciğerparelerimizi toprağa veriyoruz. Ancak, şunu da çok iyi biliyoruz ki 4-5 bin yıllık devlet geleneği olan bir milletin evlatları olarak, gerektiğinde hür ve bağımsız yaşamak için şehit vermeyi göze alamazsak, bu topraklar bize kıyamete kadar ilelebet vatan olmaz!

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: El Bab’ı alamazsak Diyarbakır ve Ankara riske girer!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa