29 Aralık 2016 00:57

2017’ye girilirken

2017’ye girilirken

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2017’ye girilirken, Erdoğan yönetimindeki devlet ve hükümet sözcülerinin, görünürde bir kutsiyet de atfederek “ülke ve millet yararına” gösterdikleri, “daha çok şehit, daha fazla gazi”dir! Cumhurbaşkanı makamından yapılan neredeyse her açıklamada “millet-bayrak ve vatan”ın yanısıra “şehit ve gazi”(lik) vurgusunun, üstelik de “ihtiyaç” olduğu belirtilerek yapılması, başka türlü açıklanamaz. 

“Şunu da bileceğiz ki, bir toprağın vatan olması için şehide, gaziye ihtiyacı var” diyen Erdoğan’ın bu söylemi bakanların, parlamehterlerin, belediye başkanları, valiler ve Erdoğan’ın muhtarlarının seferberlik çağrılarıyla kitlelerin üzerine boca ediliyor. Bununla kalınmıyor, Turancı-Türkçü, ve şimdi bir de “Tekbir”ci MHP milliyetçiliğinin kuytuluklardan çıkıp alanlara ve sokaklara yayılmasına yarattığı olanakla, din bezirgânlığının tarihinin en güçlü dönemini yaşadığı “Cumhuriyet Türkiyesi”nin tüm kentlerinin bayrak direklerinden “göndere çekiliyor”!

Ama ortada hem garip hem de görmesini bilen gözlere mızrak gibi saplanan bir handikap var: “şehitlik ve gazilik” çağrısı çıkaranların hiçbiri “hainler”e-”teröristler”e karşı “cephe”de değiller! Ne onlar, ne çocukları, ne de akraba ve arkadaşları ve onların çocukları… Hiçbiri yok; ama hepsi hep birlikte seferberliğe, “şehitliğe ve gaziliğe” davetiye çıkarıyor, methiye düzüyor, ululayıp “sonsuzluğa gönderi”yorlar! 

Tuhaf olan, bir de bunların hem zengin, hem yönetici hem de “en milliyetçi, en vatansever” olmalarıdır! Tuhaf olmayan ise, bunun halk kitleleri tarafından görülüp-anlaşılmaması için her şeyin yapılıyor olmasıdır!

Evet, sermayenin dal-budak saldığı bir dünyada, teknolojik silah sanayinin büyük savaşçı rolünde olduğu, ve yönetenlerin hile ve entrikalarının yığınları sürükleyen “kutsallıklar”la gözlere perde indirip-akılları dumura uğratabildikleri; yıkıma sürüklenen halkların kendileri ve çocuklarının imhasına verilmiş fetvalara yandaş yapılabildikleri zamanlardayız. Mali sermaye ve tekellerin; emperyalist büyük güçlerle işbirlikçilerinin, tüm zenginliklerini yağmalayıp milyarlaca işçi ve emekçiyi sınıf hegemonyası altında tuttukları bu dünyada, en büyük kitle kırımlarının “dini ve milliyetçi” idieolojinin en çok pirim yaptığı/yaptırıldığı topraklarda yaşanıyor olması da bu dönemin bir olgusu; ve hazin bir “öyküsü”dür! 

Kuşkusuz, yığınlar ilk kez din-mezhep ve etnik-ulusal farklılıklar nedeniyle birbirlerini boğazlamıyor, ya da şimdi Türkiye’de olduğu üzere bu yöndeki çağrıların hedefi olmuyorlar. Sermayenin en gerici, en gaddar siyasal-askeri temsilcilerinin iktidarı ellerinde tuttukları ülkelerde, onlar siyasal gericiliği, faşist politikaları, diğer halklara nefreti körükleyerek yönetimlerini sürdürmeye çalışırlarken, kitlelerin bu halk düşmanı politikalara yedeklenmeleri için daha önce de her yola baş vurulmuş, her araç kullanılmış ve birçok durumda başarı da sağlanmıştır. 

Farkında olanların susturulduğu; farkına varmaları istenmeyenlerin körleştirildiği bir politikadır bu, ve gerçekler, her zaman ve durumda, yığınların çoğunluğu tarafından görülemeyebilmektedir. Eninde-sonunda farkına varılmış olması ise, çoğu kez büyük bedeller pahasına mümkün olmuştur. Egemen sınıfların düşüncelerinin egemen düşünceler olması; ve aynı nedenle buna karşı gerçeklerin ısrarlı-etraflı bir aydınlatılması çalışması gerekliliğinin esprisi de buradadır. Bundandır ki, ileri işçi ve emekçilerle halkların çıkarları ve zulüm cenderesinden kurtuluşları için mücadele eden aydınların, devrimci-sosyalist parti, örgüt ve çevrelerin, “gerçeklere ışık tutma” çaba ve çalışması çok daha fazla önemli hale gelmiştir.

Türkiye, dünyanın “en kötü yönetilen” ve yaşam standarları bakımından “dünyanın en geride bulunan” birkaç ilkesinden biri durumundadır. İşsizlik %13, gençlerde %27’dir. Yoksulluk sınırı 4 bin altıyüzlira civarındadır. Dış borç 450 milyar dolara çıkmıştır. Bilimsel-demokratik ve herkes için ulaşılabilir eğitim anlayışı yerine dini hurafeleri, din bezirgânlarının yalanlarını esas alan, ticarileştirilmiş gerici bir kulluk tevsirleri geçirilmiştir. MEB Diyanet İşleri’ne çevrilmiş, tarikatlar yönetim aygıtını oluşturur hale gelmişlerdir. “Kindar nesil oluşturma” politikası her mevsim dört ürün verecek şekilde “bozkır”ı sarmıştır! Ülke ve tüm milliyetlerden halk kitleleri despotik-zorba bir yönetim altındadır. Başlıca en dikkat çekici özelliği fiili polis devleti olan iktidar aygıtı, hiçbir yasal bağlayıcılık kaygısı taşımaksızın yurttaşlardan gelebilecek her türden muhalefeti şiddetle ezmeye “ayarlı”dır! Ülke savaş ortamına sokulmuş, komşu halkların topraklarında savaşa sürülmüştür. Kaynaklar savaş sanayine ve militarizmin daha fazla güçlendirilmesine seferber edilmiş; büyük güçler arasındaki rekabet ve savaş oyunlarında bataklığa savrulmuşken, “Bizim dışımızda da burada kimsenin oyun kurmasına müsaade etmeyeceğiz” böbürlenmesi eşliğinde daha büyük yıkımların sahası olma adaylığı ilan edilmiştir. Kürtler sivil siyaset alanından “silinme”ye çalışılırken, siyasal iktidarın zorbalıklarına muhalefet eden politikacılar, yazar ve gazeteciler, sendikacı ve aydınlar, herkim varsa zindanlara tıkılarak susturulmak istenmektedir. Erdoğan ve hükümetinin savaşçı-yayılmacı politikalardaki ısrarı devam ediyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşamı, seferberlik çağrıları ve “şehadet” kutsamaları eşliğinde mengeneye alma politikası, “gemi azıya almış” durumda, vs.

Evet bütün bunlar halkların aleyhine gelişmeleri işaret ediyor. İnsanca yaşanabilir, çatışmaların ve savaşların külleriyle kararmamış bir ülke, bölge ve dünya ise, ancak mücadelenin ürünü olabilecektir. Bundandır ki biz, insanların din savaşlarında, mezhep ve milliyet kavgalarında birbirlerini kırmalarını değil kardeşçe, eşit haklara sahip olarak ve birbirlerinin haklarını tecavüz etmeksizin barış içinde yaşamaya davet ediyoruz. Birbirlerinin kültürlerini, yurtlarını, yaşam alanlarını yıkmaya değil, kültürler zenginliğinden en iyi şekilde yararlanmaya; insanları önce zulümle birbirine kırdırıp sonra onların “kurtarıcısı olma”ya soyunan riyakar taht bezirgânlarına kanmamaya çağırıyoruz. Yeni yıllar ancak bu yönde başarı sağlanabildikçe, sevinmenin ve insani güzelliklerin anlam bulduğu yıllar olabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa