30 Aralık 2016 00:50

DTK 'terör' kıskacına sığar mı?

DTK 'terör' kıskacına sığar mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Kürt sorununun demokratik-barışçıl yöntemlerle çözümü için 2007 yılında kurulmuş bir çatı örgütü. Bu çatı örgütü, kendi bağımsız çalışmalarını yürüten ancak Kürt sorunu ve Ortadoğu’daki gelişmeler konusunda birlikte tartışıp ortak politikalar belirlemeye çalışan bileşenlerden oluyor. Bileşenleri arasında parti, sendika, vakıf, örgüt gibi çeşitli kurum-kuruluşlar ile aydın, yazar, sanatçı, akademisyen gibi toplumsal kimliği bulunan bireyler bulunuyor. Bugüne kadar bütün çalışmalarını açıktan yürüttü. Özellikle yaptığı ‘çalıştay’lar çeşitli çevrelerce tartışma konusu oldu. Ancak son dönemlerde Kürt siyasetçilere yönelik operasyonlarda ve hazırlanan iddianamelerde DTK bir “terör örgütü” gibi sunuluyor; DTK binasına gitmek, çalışmalarına katılmak “terör faaliyeti” gibi gösteriliyor. HDP Eş Başkanı Demirtaş’tan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak’a kadar son dönemde tutuklanan Kürt siyasetçilerin DTK toplantı-etkinliklerine katılıp burada konuşma yapmaları “terör suçu” sayılıyor. En son DTK Eski Eş Başkanlarından Aysel Tuğluk ve Barış Grubu Üüyesi Seydi Fırat’ın da aralarında olduğu 9 siyasetçi DTK içindeki faaliyetleri nedeniyle tutuklandı.

Elbette en geniş toplum kesimlerinin Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözümü konusunda birlikte tartışması ve ortak politikalar belirlemesi için çalışan DTK’ye yönelik bu suçlama ve operasyonlar rastlantı değil. Bu suçlama ve operasyonlarla Kürt sorununun demokratik siyaset zemininde çözümü için ortaya çıkmış en geniş oluşum tasfiye edilmeye çalışılıyor. Başka bir deyişle DTK, ‘terör’ kıskacı içine alınarak Kürt sorununun legal-demokratik zeminde çözüm olanağı tamamen ortadan kaldırılmak isteniyor. Açıktır ki, DTK gibi Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözümünü varlık nedeni olarak gören bir oluşumun ‘terör’ kıskacı içine alınması, aynı zamanda iktidarın Kürt sorununu bir ‘terör sorunu’ olarak gören 30 yıllık politikaya kesin dönüşü anlamına da geliyor. Oysa Kürt sorununu bir terör sorunu olarak görmenin bu ülkeye çok büyük acılar yaşattığını, çok şey kaybettirdiğini 2005’te başbakan iken bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan söylemişti. 

Bugün iktidar ‘terör’ söylemine dönmenin, Kürt siyasetçilere ‘terör operasyonları’ yapmanın kendine kazandırdığını düşünebilir. Demokratik siyaseti tasfiye ederek Kürt sorununu çatışma-terör-gerilim girdabına sürüklemenin ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’ adı altında tek adam rejiminin anayasal dayanaklarını oluşturmak için işlevsel olduğu hesabını yapabilir. Ama bu girdabın sorunu büyütmekten, halklarımızın acılarını derinleştirmekten başka bir işe yaramadığını görmek için geçmişte olup bitenlere bakmak yeter de artar.

İktidarın hesabı bu. Peki, DTK ‘terör’ kıskacına sığar mı/sığdırılabilir mi?

Öncelikle bu hesabı yapanlara bizim de birkaç sorumuz olacak.

Eğer DTK bir “terör yapılanması” ve çalışmaları “terör faaliyetleri” ise, mesela DTK’nin 18-19 Aralık 2010’da yapılan ‘Demokratik Özerklik Çalıştayı’na katılan bugünün Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem ve iktidar partisi AKP’nin Sözcüsü Yasin Aktay’ı bu “terör faaliyetleri”nin neresine koyacaksınız? 

Kürt siyasetçileri bu çalıştaya katıldıkları için müebbet hapis ile yargılayıp iktidarın en tepesinin danışmanlığını, sözcülüğünü yapanlara dokunmazsanız bunu hangi hukukla açıklayacaksınız?

Bu da TRT Haber’in 16 Kasım 2013’te “Baydemir, Erdoğan’a Espri Yaptı” başlığıyla geçtiği haber: “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın aralarında bulunduğu çok sayıda bakan, öğle saatlerinde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’i ziyaret etti. Başbakan Erdoğan’ı belediye girişinde Baydemir’in yanı sıra, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Ahmet Türk (…) karşıladı.”

Bilindiği gibi Ahmet Türk, bunca yaşına ve yaşadığı bütün acılara karşın hayatı boyunca barışçıl siyasette ısrar etmesine rağmen tutuklanmıştı. Şimdi de yine ısrarla aynı çizgide siyaset yapan DTK’nin Ahmet Türk’le aynı dönem eş başkanlığını yapan Aysel Tuğluk tutuklandı.

Dün Erdoğan’ı karşılayan protokol içinde sayılan isimleri bugün hukuku askıya alarak tutuklayabilirsiniz. Peki, yarın ülkeyi demokratik siyasetin, barış çabalarının, hukukun böylesine ayaklar altına alındığı bir karanlığa sürüklemenin hesabını nasıl vereceksiniz?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa