31 Aralık 2016 00:51

Yükselen ekonomide asgari ücret

Yükselen ekonomide asgari ücret

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eurostat ölçütlerine uyularak, ulusal gelirimiz sentetik yöntemlerle yükseltilip, 11 bin 750 dolar sınırı aşıldıktan sonra, yüksek orta gelir grubundan yüksek gelir grubu ülkelerine dahil edildik. Ne diyelim; hayırlara vesile olsun!

İstatistik rakamları bana hiçbir zaman güven vermemiştir. Çünkü çoğu bilgilerin edinilme yolu ve yöntemi sakattır. Örneğin ABD gibi hassas milli gelir hesaplarının olduğu varsayılan bir ülkede dahi kayıt dışı ekonomi alanı kesinlikle saptanamamaktadır. Bunun sebebi, açıktır ki, objektif bilginin olmadığı yerde anket ya da çeşitli ölçütlere dayalı olarak tahmin yapılıyor olmasıdır. Üretim ve kapasite kullanım oranı istatistikleri de yine çoğunlukla anket ya da enerji kullanım vb. gibi yan ölçütlere dayandırılınca sonuç oldukça gerçek dışına kayabilmektedir. Siyasi manevralara çok açık enflasyon hesaplamaları ise, sepete hangi ürünün koyulduğuna bağlı olarak saptanınca, hem bütçe yapımında hem de sermayenin belası asgari ücret saptanmasında işler biraz kolaylaşabilmektedir. 

Her ne ise, bir yandan ekonomi büyüyor naraları atarken, diğer yandan da asgari ücret düzeyini böylesi baskılı tutmak ilk bakışta pek anlaşılır gibi gözükmemektedir. Nitekim şirket kârları katlanırken, borsa tüm olumsuz siyasi gelişmelere karşın yükselirken, asgari ücretin, reel artış hiç hesaba katılmadan salt siyasi enflasyon hesaplarını kıl payı geçiyor olmasının bir açıklaması olması gerekir! Asgari ücretin düzeyi çalışma ekonomisi arkadaşlarımızı ilgilendirdiği için, onların sahasına girmek haddime değil. Ben burada, asgari ücret sıkışıklığının ekonomide neyi işaret ettiği konusunu başka açılardan irdeleyeceğim.

Kapitalist sistemde patronun amacı; işin doğası gereği, üretim aşamasında emeği, satış aşamasında tüketiciyi ve devlet üzerinden de tüm toplumu baskılamak ve sömürmektir. Şöyle ki, ücret ne kadar düşük olursa, açıktır ki, emek üzerinden sömürü o kadar yüksek olur. Satışta ürünün fiyatı ne kadar yüksek olursa tüketici üzerinden sağlanan sömürü o kadar yüksek olur. Böylece iki sömürü kanalından sağlanan yüksek sömürü üzerinden ne kadar düşük vergi ödenirse, sömürünün o kadar fazla miktarı patronda kalır. Ne var ki, ödenmeyen her vergi kamu hizmetlerinin miktar ve kalite itibariyle düşük olmasına ya da bütçe açığı ile topluma yük yıkılmasına yol açtığından, patronun cebinde kalan sömürü payı halka yük olarak yansır. Çocuklarımız kalitesiz okullarda eğitim görür, devlet hastaneleri kalitesiz hizmet üretir, çok temel kamu hizmetleri özelleştirmeler ya da hizmet alımı yolu ile özel kesime ihale edilerek halka yük karşılığında sermaye kesimine rant sağlama yoluna gidilir, vs. Kapitalist sistemde devletin rolü bu olsa gerek!

Şimdi gelelim ücret meselesine. Ücretlerin bu denli düşüklüğünü, kapitalizm içinde dahi, salt sömürü ve örgütsüzlük gibi gerekçelerle açıklayamayız. Söz konusu ideolojik ve örgütsel sorunlar da kuşkusuz etkili olmakla beraber, meseleyi çok daha başka yerlerde görmemiz gerekmektedir. Tüm bu sorunların birleşerek düğümlendiği ana nokta ekonominin ve onun belkemiğini oluşturan imalat sanayi kesiminin verimsizliğidir. Dikta rejimi dayatmaları döneminde, rakamlarla oynayarak zaten kurmaca olan ulusal gelir değerlerini değiştirmek alt katmanlardaki gerçeği bir süre için gizler, fakat tümüyle perdeleyemez. İşte gördük; bir hafta evvel ileri gelir düzeyine geçmişiz diye haykıran siyasiler, bu kez asgari ücreti ilan ederken o derece yüksekten atamadılar. Bu tablo aynen Suriye politikası çelişkisi gibi tüm çıplaklığı ile karşımızda durmaktadır. Böyle bir tabloda çalışma bakanı ya da dışişleri bakanı olmak istemezdim!

Mesele verimsizliğimizdir ve hizmetler alanının aşırı şişkinliğidir. Üretim sektörü, artık hepimiz çok iyi biliyoruz ki, inşaat etrafında şekillenmiştir. Devamlılığı olmayan ve ihraç ürün niteliği taşımayan bu alan hem geçici olarak siyasete cila sağlayarak iktidarda kalma yolunu açık tutan hem de yandaşı kısa yoldan ve sorumsuzca abat eden bir alandır. Hizmet sektörü ise gerçek bir üretim olmadan parasal paslaşmanın yaşandığı ve bu paslaşmalarda üretim alanından ciddi kaynak çekilerek hizmet parazitlerine rant sağlandığı alandır. İhracatın büyük bölümünün ithalata dayandırıldığı, köprüler, tüneller vb. gibi tüm kamu yatırımlarının dış kaynakla yapılarak ülkenin geleceğinin ipotek altına alındığı bir dönemde asgari ücrete zam nasıl yapılacaktı ki! Ranta dayandırılan ekonomide döviz yükselirken, baskılı enflasyonu tutabilmek adına, binbir gerekçe ile asgari ücreti tutmak ekonomik istikrar gereği değil midir? Asgari ücret böylesi baskılı tutulurken siyasi istikrardan söz eden siyasetçi hangi kesime güveniyor olabilir ki? O zaman da siyasi istikrara böylesi mazoşistçe destek veren kesim bu durumu hak etmiş olmuyor mu?  

Siyasi istikrar yanlısı emekçi kardeşlerimiz de dahil, tüm halkımıza, mutlu yıllar dilerim!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa