01 Ocak 2017 00:46

'Doğacak çocuk' meselesi

'Doğacak çocuk' meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Anayasasına bu denli düşkün, yasalarının tümünün “ana”sına bu kadar “saygılı” bir toplum acaba şu alemde var mıdır bilemiyorum; ancak tüm andavallığıma rağmen yine de bilebildiğim ya da ağaç budağından farksız şaşı gözlerimle az çok izleyebildiğim kadarıyla, “temel taşı”, “orta direği” adalete dayanan, kantarının topuzu haktan, hukuktan yana asla şaşmadığı gibi, keza çatısı altında hepimizi “sözde” değil, tam aksine “özde” birer “vatandaş” olarak toplayıp bağrına basan anayasamızın varlığı dün olduğu gibi bugün bu saat en büyük teminatımızken, öte taraftan hani nasıl derler durup durup tuz kavurup, dolayısıyla anayasamızı zırt pırt şamar oğlanına çevirdiğimizin nedense farkında değiliz!

Bir zamanlar, “Eski Türkiye”de isli mum ışıklarıyla bizlere yol gösterip rehberlik eden anayasalarımızla oyalanıp dururken, daha sonraları zaman tünelinde gele gele nihayet kapısına dayandığımız “Yeni Türkiye”de, bundan kellim “mum” veya minik “idare lambaları”nın yerine, çok yakında yarınlarımızı ışığa boğacak “ampül”lü anayasamıza kavuşacağız inşallah!

Kirvem, milletçe ümüğümüzü sıkan “apolet”li anayasamızı zar zor da olsa bertaraf edip, akabinde de bugün yarın Tanrı’nın izniyle devreye sokmaya çalıştığımız, kimisi cıvalı, kimileri tasarruflu, helezonik veya rengarenk ampülleri andıran “madde”leriyle bezenmiş bu “yeni” anayasamız, acaba milletimizin yarınlarına yeterince ışık mı tutacak, hayırlara gerçekten de vesile mi olacak, bunu,  tam da yeni yılın arifesinde istikbali okuyan “müneccim”ler misali hariçten gazel atıp bu bapta ahkam kesmek özümün “fıtrat”ına hepten tersoyken, beri yandan da hani mil pardon atalarımızın buyurduğu, “Doğacak çocuk bilmem nesinden bellidir” deyiminden yola çıkıp, sonra da milletin yüce Meclisinde yan yana gelen Anayasa Komisyonu üyelerinin, birbirlerinin kravatlarını, namı diğeriyle “medeniyet yularları”nı çekiştirip, kafalarına fırlattıkları pet şişeleriyle veya bardaklar eşliğinde gerçekleştirdikleri Mercidabık Meydan Muharebesi’ne bakılırsa, anlaşılan o ki, bu bapta işimiz zor, gidişatımız maalesef nanay!

Bu girizgahın ardından lafı daha fazla uzatmadan hani deyim yerindeyse tıpkı kapı yerine bacadan girip çoluk çocuğa ufak tefek hediyeler dağıtan “gavurun dölü” Noel Baba misali doğrudan doğruya şu bizim memleket manzaralarına, özellikle de son zamanlarda ülkemizin gündemini oluşturan anayasa meselesine, yani kim bilir hangi zelil şeytanın aklımıza taktığı “başkanlık” hikayesine dair iki kelam edip, boyumdan büyük laflara mı soyunsam diye kara kara düşünüyorum!

No!

No! Çünkü hepsi de kendi konularında uzman akademisyenlerin bu baptaki düşüncelerinin neredeyse esamesi bile okunmazken, benim gibi elifi görüp mertek sanacak kadar cahil cühela nüfusuna kayıtlı birilerinin bu anayasa meselesinde ahkam kesmesi belki de ukalalığın daniskası mı olur ne!

Üstelik hemen hemen üç aydan beri serilip yan geldiğim bu köşeden “anayasa-babayasa” deyip tepinip dururken, bu anayasanın kesinlikle “babayasa”ya dönüşüp, dolayısıyla güya yeni anayasa kisvesi altında aslında resmen “tek adam”ın “üstün” iradesinin, onun “hegemonya”sının gölgesinde “nurlu ufuklara” doğru yelken açacağız, bu sevdadan vazgeçelim diye aklım sıra gırtlak paralayıp “ferman” buyurdum ama nafile!

Neyse...Öyle ya da böyle, ömür dediğin ne ki! Güzel ülkemin semalarında, “yaz boz” misali bir anayasa gider, bir babayasa gelir...

Yeter ki vatan sağ olsun Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa