4 Ocak 2017

İş DAİŞ’e gelince tepki değişiyor

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamada “Beşiktaş’ta nasıl yek vücut olduysak Ortaköy saldırısında da tek vücut olacağız.” dedi.

Cidden öyle mi olunacak?

Bir iki örnekle hatırlayalım. Beşiktaş’taki bombalı saldırıdan sonra bombanın patladığı yer, hükümet yetkililerinden Türkiye’yi ziyaret eden yabancı ülke temsilcilerinin neredeyse tamamına kadar herkesin uğrak yeri oldu. Camilerden, şimdiki adıyla Şehitler Tepesi, önceki adıyla Beleştepe’ye yürüyüşler düzenlendi. Öyle oldu ki bombanın patladığı yere karanfil koymaya gitmeyenler, İstiklal Marşı okumayanlar, Fatiha suresini okuyup elini yüzüne sürmeyenler hain ilan edilecek noktaya geldi. Birçok kişi ve kurumun bombanın patladığı yeri ziyaret esnasındaki sözlerinden anlıyoruz ki mesajları topluma değil, direk Hükümeteydi. Öyle ki bu mesajlardan bombanın patlatıldığı yeri ziyaret eden takım elbiseli, kırmızı kravatlıların Hükümetten beklentileri olan, hatta iyi incelenirse bazılarının ‘ihaleci mütaehitler’ olduğu da anlaşılır.

Peki, Reina saldırısından sonra ne oldu?

Halkevlerinin üyeleri saldırıya tepki gösterdi diye polis saldırısına uğrayıp gözaltına alındı. Laikliğe sahip çıkacağız diyerek Okmeydanı’daki kahvelerde insanlara hitap eden bir grup gencin evleri alelacele basıldı, evinde bulunan bir genç kızımız nezarethaneye atıldı, diğerlerini de bizzat İçişleri Bakanlığının emriyle terörle mücadele şubesi arıyor. Aralarında gazeteci ve avukatların da olduğu bir grup ESP üye ve yöneticisi, Reina’nın önüne karanfil bırakmak isterken polis araçlarına dolduruldu, saatlerce karakol bahçesinde bekletildikten sonra gözaltı merkezlerine götürüldüler. Velhasılıkelam Reina saldırısına tepki göstermek terörle mücadele şubesinin ilgi alanına giren gözaltı operasyonlarının nedeni sayıldı.

Bunun ötesi de var.

Beşiktaş’taki saldırıdan sonra ya da daha genel diyeyim TAK’ın üstlendiği saldırılardan sonra neredeyse tüm devlet yetkilileri saldırıların yapıldığı alanlara gittiler, açıklamalar yaptılar, yaşamını yitirenleri anında şehit ilan ettiler. Peki, aynı şeyi DAİŞ’in üstlendiği ya da DAİŞ’i işaret eden saldırılardan sonra yaptılar mı? Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un Reina saldırısından sonra yaptığı açıklamayı bir kez daha dinleyin, bir tek kez bile DAİŞ’in adını ağzına aldı mı? Bu tutumu, “Terör örgütünün adını anarak propagandasını yapmak istemedi”  şeklinde yorumlamak gerekmiyor. Çünkü TAK’ın üstlendiği saldırılardan sonra her devlet yetkilisi ağızlarını doldura doldura “Bölücü terör örgütü” diyerek ve PKK’nin adını anarak saldırganı pekala işaret ettiler. Bu işaretin bir adım ötesi de ne yazık ki HDP binalarına saldırılarla tamamlandı.

Ama iş DAİŞ’e gelince durum değişiyor.

İşin DAİŞ’e gelince değiştiğini ben iddia etmiyorum, bizzat hükümet medyasından da bunu anlıyoruz. DAİŞ’in üstlendiği bir saldırıda bile “Nasıl ondan sıyırır başkasına yükleriz” uğraşını görünce insanın aklına başka bir şey gelmiyor.

Şu, “tr’yi bilmem ama kobanide ben artık ışidçiyim:)” (Yazım yanlışları yazana aittir) diyen bir “yorumcu” vardı, aHaber’de, hatırlarsınız. İşte onun kanalında ve bilumum hükümet medyasında günlerdir, “Bu saldırı DEAŞ’ı işaret etse bile onun işi değil, ona yaptıran bir üst akıl vardır” denilerek Amerika’nın Reina saldırısını ve hatta diğer saldırıları organize ettiği açıktan savunuluyor. Adamların gazeteleri bir gün önce “Bu son uyarı! KutlaMA!” manşetiyle çıkarken, bir gün sonra “Fail Amerika” başlıklarıyla, spotlarıyla çıktı.

HDP yöneticileri, özellikle de Eş Başkan Figen Yüksekdağ, tüm dünyanın DAİŞ karşıtlığını onayladığı, Türkiye dışında kimsenin terörist görmediği, hatta bir dönem Türkiye’nin de yöneticilerini Ankara’da ağırladığı PYD ve YPG’yi devrimci bir örgüt olarak gördükleri için bugün “terör suçlusu” olarak yargılanıyorlar. HDP’liler tüm dünyanın sahiplendiği YPG, YPJ ve PYD’yi sahiplendi ancak herhangi bir HDP yöneticisinin “Ben artık PKK’liyim” dediği tek bir mesaj bile bulamazsınız. Oysa hükümetin kalemşorluğunu yapan onlarca yazarın, gazetecinin, AKP üye ve yöneticilerinin on binlerce DAİŞ övgüsü içeren, “Ben de artık DAİŞ’liyim” diyen mesajlarına rastlayabilirsiniz.

Hani diyorum, acaba bu tür saldırılarda hükümet yetkililerinin DAİŞ’in adını anmamaları kendi yandaş, üye ve yöneticilerine yönelme gerekçesi oluşturmamak mıdır? Olur mu olur!..

İşin ironisi bir yana ama şu çok açık; kör gözlerin Kürt karşıtlığı temelinde sarıldığı dallardan biri olan DAİŞ, artık Türkiye’yi de hedef almış durumda. Buna karşı mücadele etmek için elbet bütünlük, beraberlik gerekiyor. Ancak bu birlik ve bütünlük ırkçılığa, milliyetçiliğe tavan yaptıranlarla, Kürt karşıtlığının sınırını dünyanın en ücra köşesine kadar taşıyanlarla, muhalefeti sindirmek için demokrasi güçlerine yönelik her türlü pervasız saldırıyı yapmaktan imtina etmeyenlerle mümkün görünmüyor. Bu birlik ve bütünlük ırkçılığı, milliyetçiliği, Kürt karşıtlığını reddedenlerle, demokrasi ve özgürlük yanlılarıyla mümkün.

İçine girilen karanlık tünelden aydınlığa çıkmanın bir yolu da bu...

Evrensel'i Takip Et