8 Ocak 2017

Güzel bir ülkeye ulaştı Odisseus

Kral Odisseus; yıllar süren Troya savaşının bitiminden sonra ülkesi Yunanistan’a dönerken, kendisini diri diri yemeye kalkan denizlerin tanrısı Poseydon’un oğlu tepegöz Polifemos’un gözünü kör etti. Bu yüzden tanrı Poseydon da onun başına büyük yıkımlar yağdırmaya başladı. Buyruğundaki bütün gemilerini ve kürekçi yoldaşlarını, acımasızca Akdeniz’in sularına gömdü...

ODİSSEUS HEP AKLINI KULLANIRDI...

Ne var ki en sonunda Odisseus; hep aklını kullandığı için kendisini çok seven tanrıça Atena’nın yardımıyla, hiç tanımadığı Fayakların adasına, çırılçıplak da olsa, rastgele ulaşıp sığınabildi! Fayaklar denen bu ada halkı, savaş nedir, silah nedir bilmezdi!

Sahilde o dile gelmez yorgunluğuyla Odisseus, bir süre uyuduktan sonra az ötedeki ırmak kıyısında çamaşır yıkayan, top oynayan ada kralının yiğit kızı prenses Nausikaa’nın ve yardımcılarının şen şakrak kahkahalarını duydu. Hemen ayağa kalkıp kopardığı bir zeytin dalıyla önünü örttü ve sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Onlardan yardım isteyecekti...

ONU GÖREN KIZLAR KAÇIŞTILAR

Kızlar onu öyle çırılçıplak görünce, çil yavruları gibi, çığlıklar ataraktan kaçışmaya başladılar. Yanızca ada kralının kızı prenses güzel Nausikaa öylece dimdik yerinde kaldı. Çıplak kral Odisseus da; ‘acaba ayaklarına mı kapansam önce’ diye bir şeyler geçirmeye başladı içinden. ‘En iyisi onunla konuşmak’, dedi kendi kendine. ‘Dizlerine sarılmaya kalkarsam belki de ürker, kaçar’ diye düşündü. O yüzden; “Yalvarırım sana” diye ürkek ürkek başladı konuşmasına.“İster bir tanrıça ol, ister insan; tıpkı tanrıça Artemis’e benziyorsun. Bir insansan, ne mutlu derim anana, babana...”

Böyle böyle yağdırdığı övgülerin ardından, kendisine kin besleyen denizler tanrısı Poseydon’un ardı ardına hem gemilerini, hem bütün yoldaşlarını saldığı azgın dalgalarla nasıl batırdığını anlattı kısaca... Sonra da üstünü örtecek bir bez parçasıyla kentin yolunu göstermesini diledi Nausikaa’dan...

NAUSİKAA KİM OLDUĞUNU SÖYLEDİ

Nausikaa da; “Hiç de kötü birine benzemiyorsun, yabancı!” dedi. “Zeus iyi günü de kötü günü de, dilediği gibi dağıtır insanlara. Bir adalet gözetmez! Sana giyecek de yiyecek de vereceğim! Kentin yolunu da göstereceğim...”

Güzel Nausikaa, kısaca tanıttı kendini. Bu adada Fayaklar denen bir halkın oturduğunu, babasının da onları yönlendiren iyi yürekli Alkinoos olduğunu söyledi... Sonra da yardımcısı olan kızları aradı çevresinde... Kızlar ta ötelerdeki bir çalılığa sinmişlerdi. “Kızlar, nerelere saklandınız öyle?” diye çıkışmaya başladı. “Bir erkekten çıplak diye böyle kaçılır mı? Bir düşman filan mı sandınız onu yoksa? Hani Fayakların ülkesine kötülük getirecek bir adam? Buraya kötülük getirecek adam daha anasından doğmadı! Hiçbir zaman da doğmayacak! Biz burada, barış içinde yaşarız. Tanrılar da işlerimize karışamaz! El ele ürettiklerimizi, dost bellediğimiz insanlarla bölüşürüz. Bize sığınan herkese de hiç karşılıksız kollarımızı açarız!”

Bu sözleri duyunca kızlar, sindikleri çalılıktan geri geldiler koşa koşa. Nausikaa onlardan birkaç parça çamaşır vermelerini istedi yabancıya. “Kuytu bir yere götürüp onu iyice yıkayın!” dedi. Bunun üzerine kızlar, Fayakların kralı Alkinoos’un giydiği birkaç parça kurumuş giysiyle yağ ibriğini aldılar ve Odisseus’u ırmağın kuytu bir yerine götürdüler. Ama Odisseus tek başına yıkanacağını söyleyince, kızlar onu yalnız bıraktılar...

ODİSSEUS İYİCE GİYİNİP KUŞANDI...

Odisseus yer yer yosun tutmuş bedenini, ırmağın duru sularında arındırırken, tanrıça Atena da ona güzellik veren sular döktü başından aşağı. Odisseus, gözüyle göremediği tanrıçanın sularıyla yıkanıp güzelleşince, altın ibrikteki zeytinyağıyla uzun uzun ovdu acılı bedenini. Azgın dalgalar döve döve, göğsünü, bacaklarını morartmıştı... Odisseus giyinip kuşandıktan sonra deniz kıyısına gidip oturdu... Onu yakından görünce yeniden şaşkına döndü prenses Nausikaa. Hemen yardımcı kızların yanına gitti. Biraz gülümseyerek; “Beni dinleyin yoldaşlarım” diye başladı. “Hani Olimposlu tanrıların izni olmasa, bizim topraklarımıza gelemezdi bu adam! Demin yüzüne bile bakılmaz gibi geldiydi bana! Şimdiyse bir tanrıya benziyor! Hani diyorum içimden, bu adam bizimle burada kalsa. Kalsa da onunla evlensem... Haydi kızlar, çabuk yiyecek içecek bir şeyler verin ona!...”

Kızların getirip bol bol sundukları yiyeceklerle tıka basa doyundu kral Odisseus... Hani günlerdir bir yemek yüzü bile görmemişti...

Bu arada kızlar, el birliğiyle yıkayıp kuruttukları tertemiz çamaşırları katlayıp katlayıp arabaya yerleştirdiler... Nausikaa da deniz kıyısındaki Odisseus’un yanına gitti. “Haydi kalk yabancı!” diye söze başladı. “Seni babamın evine götüreyim. Akıldan, yürekten yana çok üstün biridir o. Fayakların da yöneticisidir. Biz önden arabayla giderken, sen arkadan gelirsin. Ekili, sürülü tarlaları geçtikten sonra sana kente giden yolu göstereceğim. Kente girdiğinde doğruca teknelerin bolca göründüğü limana gidersin. Orada tanrıça Afrodit’in heykelinin bulunduğu bir meydan göreceksin. Meydanın çevresindeki işliklerde de bir sürü emekçi vardır. Buranın emekçileri o işliklerde yalnızca yelkenli, sandal, urgan, halat üretimiyle uğraşırlar. Çok sevdikleri denize hep o ürettikleriyle açılırlar. Ama kılıç, kalkan, ok gibi aygıtlar üretmezler...Buna gerek de yoktur bizde...”

Burada biraz soluklandı Nausikaa... “Ama o emekçilerin arkamdan söz etmelerini de istemem... O yüzden seninle birlikte girmeyeceğim kente... O meydanda ufacık bir çocuğa bile sorsan seni doğruca bizim eve götürür...”

Aynı gün Odisseus, güzel Nausikaa’nın sarayına, tanrıça Atena’nın da yardımıyla ulaştı...

O gece kral ailesi, hiç tanımadıkları Odisseus’a hiçbir şey sormadan yedirip içirdiler. Çünkü bir konuğun karnı doyurulmadan, gereksinimleri giderilmeden, ona kim olduğu, nereden gelip nereye gittiği sorulmazdı o ülkede...

Odisseus, birkaç gününü Naussikaa’nın bu konağında geçirecekti... (*)

***

Bütün okurlarımın yeni yılını, en candan dileklerimle kutluyor; herşey gönüllerinden geçtiği gibi olsun, diyorum...

***

(*) Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:
- Akdenizli Tanrılar (Yaşar Atan-Evrensel Basım Yayın-2. Baskı)
- Akdeniz Mitologyasındn Efsaneler (Yaşar Atan-Evrensel Basım Yayın)
- İnsan Ve Tragedya (Andre Bonnard-Çev. Yaşar Atan-Evrensel Basım Yayın-2. Baskı)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et