07 Ocak 2017 23:23

‘Ahtapot’ meselesi

‘Ahtapot’ meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Bir zamanlar ülkemizde şu ya da bu nedenlerle işler terso gittiğinde, tüm bu melanetlerin sorumluları olarak, kabak, öncelikle "komünistler"in başına patlıyor, onların yakalarına yapışılıyordu.

Seneler senesi komünistleri birer şer odakları diye niteleyip, dolayısıyla ümüklerini sıkıp, hapishanelere tıkarak seslerini soluklarını kestiğimizde memleket sathında her şeyin şıpın işi yoluna gireceğini hesaplayıp, bunun hayaliyle yatıp kalktık.

Mesela tarihimizin en kirli sayfalarından biri olan 1955 yılındaki 6/7 Eylül Olaylarıyla, İstanbul'u bir gecede deyim yerindeyse harman yerine çevirip, böylece ceplerinde T. C. Kimliği taşıyan, hepsi de bu ülkenin sözde değil özde "vatandaş"ları olan;  Rum, Ermeni, Musevilerin kahir ekseriyetinin kiminin mallarını yağmalayıp, ibadethanelerini yakıp, bir bakıma ülkemizde "azınlık" olmanın ne menem bir "günah" olduğunu, tıpkı 1942 yılında özellikle azınlıklara uygulanan Varlık Vergisi'ndeki adaletsizlik gibi bir kez daha "resmen" kanıtladıktan sonra, dünya ahvalinde bu tür olayların "hukuk devleti"nin saygınlığına gölge düşürdüğünü, dolayısıyla  bu "vandalizm"in sorumlularının derhal bulunup cezalarını çekmeleri için başlatılan "sürek avı"nın sonucunda evvelemirde kimlerin kapıları mı çalındı?

Aziz Nesin...Kemal Tahir...Nihat Sargın...Asım Bezirci... ve "müseccel komünistler"...

Bu vandalizmin tetikçileri, elebaşları diye gece yarıları evlerinden apar topar derdest edilen "gomonistler"in bu taraklarda zerre kadar bezlerinin olmadığını, aslında bu işi dönemin Demokrat Parti hükümeti ve Özel Harp Dairesi'nin müştereken tezgahladıkları, tıpkı mızrağın çuvala sığmadığı gibi zamanla ortaya çıktı ama bu arada müseccel komünistler mahpushanelerde bunun ceremesini ödedikleriyle kaldılar...

Kirvem, senin de bildiğin üzere memleketimizde bu ve benzer kimi olaylar meydana geldiğinde, genellikle ülkenin dümeninde oturan "muhteremler"in neredeyse tümü, gari hepimizin ezbere bildiği, hani toplasan, çıkarıp çarpsan veya bölüp bölüştürsen yine de eninde sonunda elli, hadi bilemedin yüz kelimelik dağarcıklarıyla olayların neden ve niçinlerini sullar seller misali yüce milletimize bülbüller gibi şakıyıp aktarırken, keza amiyane deyimiyle  "fırıldak" misali dönüp dolaşıp, sağda solda, orada burada, tavan arasında veya merdiven altında  illa da bir "suçlu" bulmakta da asla zaafa uğramadılar, uğramıyorlar...

Aslında eskiden beri ortalıkta suçlu aramak konusunda giderek daha da çok uzmanlaşan bu "kadro"ların, tanrı vergisi yetenekleri sayesinde suçlu diye damgaladıkları bu "hain"lerin, " sütü bozuk"ların "anatomik" yapılarını usta cerrahlara taş çıkartacak kertede keskin neşterleriyle deşip, böylece bu suçluların neyin nesi, kimin fesi olduklarına dair koydukları "teşhis"lerin ardı arkası hiç kesilmedi...

Öyle ya da böyle,  yine de nedeni ne olursa olsun, misakımilli sınırlarımz dahilinde dün olduğu gibi bugün bu saat değişmeyen gerçek şu ki; kanla irfanla kurduğumuz Cumhuriyetin ardından köprülerin altından akıp giden suların her zerresi buharlaşıp uçup gittiği halde, şu bizim hepsi de birbirinden üstün yeteneklerle donatılmış, doğuştan gelen "fıtrat"larınca da, kimlerin daha "lep demeden leblebi" diyeceklerini "siyasi deha"larıyla  anında sezen “devletlular”ımızın başları sıkıştıkça, köşeden bucaktan bulup buluşturdukları, temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp sofralarımıza taşıdıkları bu “suçlular” masalı nedense hiç eksilmedi, hatta tam aksine giderek çevremizi sarıp sarmaladı...

İşte... şimdi de başımıza musallat olan “üst akıl” lakaplı, suçlu bir  ahtapotun kollarında kıvranıp duruyoruz Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa