‘Yanlış’ politikada ‘tek kırmızı çizgi’ dönemi
Fotoğraf: Envato
5 Ocak günü, henüz Başbakan Yıldırım Bağdat için yol hazırlıkları yaparken bu köşede çıkan yazı; “Başbakan Binali Yıldırım ile Irak Başbakanı Haydar El İbadi arasındaki görüşmelerden sonra yapılacak açıklamada, Türkiye-Irak arasında hiçbir ciddi sorunun olmadığı, iki ülkenin terörizme karşı mücadelede işbirliğinden, karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesinden söz edilecek. Tabi daha kısa süre öncesinde Başika, Telafer, Musul vb. üstünden yapılan karşılıklı salvolardan hiç söz edilmeyecek!” diye başlıyordu.
HER ŞEY BEKLENDİĞİ GİBİ
Nitekim Başbakan Yıldırım’ın Irak ziyaretinin arkasından toplanan Türkiye ve Irak arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı (YDSK) sonucunda yayınlanan ortak bildiri şöyle: “İki taraf, iki ülke arasındaki ilişkilerin temelini oluşturan toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı çerçevesinde, karşılıklı güvenlik ve istikrarın sağlanacağını ve birlikte terörle mücadele etmeyi benimsediklerini vurguladı. İki taraf, Başika Kampı’nın bir Irak kampı olduğunu vurguladı. Irak tarafı, Başika Kampı hususundaki tutumunun sabit olduğunu belirterek, Türk tarafının kuvvetlerini çekmeye yönelik süreci başlatması ve bu meselenin sona erdirilmesi gerekliliğini vurguladı. Türk tarafı, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı duyduğunu yineledi. İki taraf, terörden zarar gören bölgelerin yeniden inşasının ve iki ülke arasında anlaşmaların hayata geçirilmesinin önemini vurguladı...” denildi.
Oysa daha üç ay önce Ekim ayında Irak Hükümeti, Türkiye’yi “işgalci” olarak suçlarken, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ise Irak Başbakanı El İbadi için, “Sen benim muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kalitemde değilsin. Irak’ın Başbakanı, istediğin kadar bağır, çağır. Biz bildiğimizi okuyacağız. Önce haddini bil” diyen açıklamalar yapıyor; “Misak-ı Milli”den, Lozan’dan, Musul’un, Kerkük’ün, Telafer’in kimin olduğu konusunda tartışmalar açıyordu. Son üç ay içinde önce Rusya, arkasından henüz bazı pürüzler olsa da Suriye, Şimdi de Irak’la esen bu bahar havasına bakınca,Türkiye’nin beş yıldan beri sürdürdüğü bölge politikasından 180 derecelik bir dönüş yaptığı anlamı çıkmaktadır.
KURTULMUŞ: BÖLGE POLİTİKAMIZ YANLIŞTI!
Başbakan Binali Yıldırım’ın Bağdat ve Erbil’e düzenleyeceği ziyaret öncesinde Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Rudaw’a verdiği röportajda; “Bütün uluslararası camiayı da katarak söylüyorum, Suriye’de uygulanan politika yanlıştı ve maalesef bunun bedelini Suriye halkı ödedi. Maalesef hiçbir ülkenin elinde sorunu nasıl çözeriz diye bir proje olmadı.
Keşke Türkiye, İran ve diğer bölge ülkeleri en başta bir araya gelseydi ve dışarıdaki ülkelerin müdahalesi olmadan sorunu çözebilselerdi” diyerek, yanlışı bir kez daha itiraf etti.
Böylece Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye’nin beş yıldan beri uyguladığı Suriye politikasının yanlış olduğunu net bir dille ilan etmiş oldu. Ama bu sefer Kurtulmuş, “Sadece bizim değil herkesin Suriye politikası yanlıştı”, diyerek zevahiri kurtarmaya çalışmaktadır.
Başbakan Yardımcısı bu iddiasını bir cümle sonra yalanlamak zorunda kalmaktadır. Çünkü Kurtulmuş, Türkiye, İran ve diğer bölge ülkelerinin bir araya gelerek sorunu çözebileceğini iddia ederken, Rusya, İran, Suriye, Irak’ın “çözümünün” arkasına takılmıştır.
Eğer yıllardır herkes yanlış yapıyorduysa, İran-Rusya ittifakı da yanlış yapmaktaydı. Ama şimdi Türkiye, İran-Rusya’nın oluşturduğu tarafa katılarak, kendi beş yıllık yanlışını terk etmektedir ama bu sefer de İran-Rusya ittifakının yanlışına katılmaktadır!
Dahası bölgede sorunların çözümü için Türkiye’nin yanlış bir çizgi izlediği, bölgeye müdahale eden emperyalistlerin ve bölge gericilerinin sorunları çözemeyeceğini, Türkiye’nin izlediği politikanın da eninde sonunda duvara çarpacağı daha önce de söylenmişti.Ama, yeni Osmanlıcılığın atına binen AKP Hükümetlerinin bu eleştirileri duyması mümkün olmamıştı!Şimdi ise kendi yanlışının çöküşünden sonra Rusya ve İran’ın yanlışının peşine takılarak, saplandığı bataktan çıkmaya çalışmaktadır.
‘TEK’ YA DA ‘SON’ KIRIMIZI ÇİZGİ
Geçtiğimiz yılın sonunda yayımlanan Moskova Deklarasyonu ile Suriye rejimine yönelik tutumunu “normalleşmeye” yöneltmesinden sonra Türkiye, Başbakan Yıldırım’ın ziyareti ile Irak’la da arasındaki sorunları çözmek için önemli adımlar attığı iddiasındadır.
Türkiye’yi gerek Suriye’de gerek Irak’taki iddialarından vazgeçiren, elbette izlediği bölge politikasının çökmesidir. Ama Erdoğan-AKP Hükümeti bu çöküşün faturasını “Kürt sorununa” yıkarak kendisini kurtarmaya çalışmaktadır.
Gerek Suriye gerekse Irak’ta Türkiye’nin tek ve son “kırmızı çizgisi”, Kürtlere bir statü tanınmamasıdır. Bunun dışında Türkiye her konuda her fedakarlığı yapmaya her uzlaşmaya hazırdır.
Yani gelinen yerde Türkiye’nin tek amacı; Rojava’da YPG ve PYD’yi kuşatmak, Irak’ta da Kandil, Şengal gibi bölgelerden PKK’nin çıkartılması, bölgenin siyasi haritası yeniden çizilirken Kürtlerin Barzani yönetiminin dışında bir statüye sahip olmalarının engellenmesi olarak görülmektedir. Ki, Barzani yönetimi ile de en azından şimdilik bu konuda hemfikir olunduğu anlaşılmaktadır.
BÖLGEDE KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEYEN ÇÖZÜM OLMAZ!
Masa üstünde “Her şey gayet yolunda” gibi görünse de burada çok önemli de bir sorun vardır.
Öncelikle, bu kadar mücadeleden sonra bölgedeki 25-30 milyon Kürdün kabul edeceği bir statüye sahip olmaksızın bölgenin haritasının yenilenmesinin mümkün olup olmayacağı sorunu vardır. Bu sorunun büyüklüğünü ve Kürtlerin kabul etmeyeceği bir çözümün “çözüm” adını taşımasının zorluğunu ABD ve ondan da fazla Rusya biliyor.Bu dikkate alındığında, hem Irak hem de Suriye’nin siyasi haritasının belirlenmesi konusunda Türkiye’nin “son” ve “tek” kırmızı çizgisinin yeni badirelerle karşılaşması kaçınılmaz görünmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin kendi yanlışını bırakıp İran-Rusya’nın yanlışının arkasında mevzilenirken, bir yandan da bölgenin en önemli sorununun çözümüne ambargo koyarak ilerlemesi, bölgede karşılaştığı sorunları aşması çok da olanaklı olmayacaktır. Tıpkı 100 yıldan beri olmadığı gibi...
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44