14 Ocak 2017 00:52

Tam sürat 2023’e doğru

Tam sürat 2023’e doğru

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Aslında Orta Doğu coğrafyasına “Bahar”, ilkin Türkiye’ye indi sessiz sedasız. “Arap Baharından” önce “Türk Baharı” başladı 2002 seçimlerinin beklenmedik sonucundan sonra. Aslında merkez sağın farklı unsurları hatta bazı sosyal demokratları da “ılımlı” İslam’la bir araya getiren bir kokteyl olarak ortaya çıktı AKP.

Geçici bir olay olarak bakıldı ve AKP’nin parçalanması beklendi, hatta bunun için çalışıldı, bir anlamda bir çatı partisi olduğu için. Ancak her çatı partisinde, etrafında toparlanılan bir “çekirdek” vardır. AKP’deki çekirdek ise siyasal İslam’dı. Parçalanma olmadı ama tasfiye ve temizlikler yaşandı AKP içinde. En son temizlik haziran 2015 seçimlerinden sonra yaşandı ve AKP’nin seçilmiş 150 mebusu kasım seçimlerinde tasfiye oldu ve RTE’nin eli güçlendi.

2002’de AKP halkın yüzde 35 desteği ile parlamentoda mutlak çoğunluğu sağladı. 12 Eylül’ün hediyesi olan seçim sistemi sayesinde. Yüzde 10’un altında kalan geleneksel partiler tasfiye oldu. “Kürt’ü engelleyeceğim” diye sonunda tasfiye olan T.C.nin geleneksel siyasal kadroları oldu. Kürt’ün ahı tuttu.

Sözde siyasal İslam’a yönelen 28 Şubat darbesi solun da, Kürtlerin de üzerinden buldozer gibi geçmişti.

Onların mazlum olması T.C. tarihi boyunca olağan olduğu için, mazlumluk ihalesi siyasal İslam’ın üstüne kaldı.

Onlar da “Biz artık değiştik” deyip, yola koyuldular.

Kürtlere karşı otokrat olan CHP Lideri Baykal bile “demokratlık” örneği sergileyip, RTE’nin parlamentoya girip AKP içinde dizginleri ele almasına yardımcı oldu. Baykal’ın “demokratlığı” Kürtleri kapsamıyordu. Leyla Zana’yı sustururken beklentisi, Reis tarafından Meclis başkanlığı ile ödüllendirilmekti.

Şimdi AKP kendi anayasasını Türkiye toplumuna dayatırken, Baykal’ın buna karşı parlak konuşmalar yapması için artık çok geç.

Siyasal İslam’ın Türkiye macerası 1979 İran devriminin gelişimi ve teokratik bir İslam cumhuriyetine dönüşmesi ile büyük benzerlikler taşıyor. Bunu bir sonraki yazıda ele alacağız.

Gerçekleşecek mi henüz bilmiyoruz ama amaç belli, 2023 yılına kadar ilk Sünni İslam cumhuriyetini ilan etmek.

İran İslam devriminin başarısı, Şii kökenli olmasına karşın, Sünni İslami hareketler için büyük bir ilham kaynağı oldu. Özellikle yeni İslami aydınlar kuşağı arasında.

Onların sivil toplumcular ile ittifakı da, siyasal İslam’a kapıyı aralayan etkenlerden biri oldu.

Aslında otokratik Şahlık rejiminin ipini çeken ABD olmuştu. ABD desteği ile erki ele geçiren İran Şahı amiyane deyimle, biti kanlanınca ABD’ye kafa tutar olmuştu. Sovyetlerle flörte başlamıştı. Hani ABD partneri bir çok otokrat liderin yıkılmadan önce yaptığı gibi. Menderes’in de 1960 yılında niyeti Sovyetlerle ilişkileri sıcaklaştırmaktı. Sonra İnönü koalisyon hükümeti yolcu olacaktı. Ecevit/Erbakan koalisyon hükümeti, kendilerine verilen rolden fazlasını yapıp Kıbrıs işgalini kalıcılaştırınca, ABD yaptırım uygulayacak, buna yanıt olarak hükümet de İncirliği kapatacaktı. Sonrası malum.

İran devrimi içinden güçlü bir sol yükselince ABD, İran Devrimi’ni İslamizm ile dengelemeye çalıştı, Humeyni’nin anlı şanlı İran’a dönüşü sağlandı.

1953 yılında ulusalcı Musaddık hükümetinin ABD destekli darbe ile alaşağı edilmesinin İran’daki farklı halk kesimleri arasında yarattığı büyük bir travma, güçlü bir antiamerikanizm yaratmıştı.

ABD yağmurdan kaçarken doluya tutuldu. Şahı cezalandıracağım derken, ilk teokratik İslam cumhuriyetinin önünü açmış oldu. Bu pragmatik ABD siyaseti için yeni bir olgu değil. Güney Vietnam’ı, “Kurtaracağım” derken bütün Çin Hindini kaybetmesi gibi.

ABD’nin 30’ların Büyük Britanyası gibi bugünün zayıflayan dünya gücü olduğu söylenebilir. Bu dönemde ABD politikalarının tökezlemesi şaşırtıcı değil. Vietnam savaşı sonrası da ABD’nin dünya gücü olarak gerilediği bir döneme denk geliyordu. İran İslam devrimi de buna denk geldi ve kalıcılaşmayı başardı. Savaş ve muhaliflerin şiddet eylemleri, İran’daki İslami teokratik rejimi  zayıflatmak bir yana güçlendirdi, ona bir anlamda kan taşıdı.

Türkiye’de de siyasal İslam bugünkü görece zayıflama döneminden yararlanıyor ve jeopolitik dengelere oynuyor.

Ancak tarih tekerrürden ibaret değildir. Özellikle de aynı suda iki kez yıkanılmaz. İran İslam Devrimi’nden sonra, bir anlamda onu model alan Türkiye İslam-Türk sentezi “devriminin” başarılı olma şansı kesin değil.

Evet, Türkiye’de erke biat etme geleneği güçlü. Ama unutulmamalı ki en ağır koşullar altında bile olsun, işgal ve diktatörlüğe, zulme karşı direnme geleneği de güçlü.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa