15 Ocak 2017 01:00

'Ört ki ölem' meselesi

'Ört ki ölem' meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Ülkemizin en üst makamına, en şatafatlı koltuğuna “milli ve yerli” hassasiyetleri fevkaladenin fevkinde kesif olan “vatandaş”ımızın oylarıyla daha seçilir seçilmez, daha sıcağı sıcağına, daha ayağının tozuyla “Ben terleyen cumhurbaşkanı olacağım” diyerek göreve başlayan cumhurumuzun muhterem reisiyle yaklaşık üç yıldan beri yola revan olduk çok şükür!

Demokrasiden yana nasibini bol kepçeyle almış bizim gibi ülkelerde, kendisi gibi aynı makamda saz çalıp çığırmayan insanların ensesinde boza pişirmek bir yana, tam aksine onların da kendi düşüncelerini özgürce aktarabilmeleri olmazsa olmaz bir kural olduğuna göre, demek ki cumhurumuzun başkanının da tıpkı diğer vatandaşlarımız gibi kendi hür iradesiyle fikrini beyan edip, dolayısıyla terleyen cumhurbaşkanı olacağım diyerek ferman buyurması bittabi ki hakkı!

Osmanlı ecdadımızın ardından cumhuriyetle başlayan ve günümüze gelinceye kadar kimileri çoktan rahmete kavuşmuş, kimileri çok şükür yaşamlarını sürdüren cumhurbaşkanlarımızın hepsi de; ülkemizin huzuru, halkımızın mutluluğu için ellerinden geleni asla esirgemeyeceklerini, kostüm kumaş ekselans siyah kıyafetleriyle, papyon kravatlarıyle milletimizin yüce meclisinde yemin billahla dillendirip, akabinde de görevleri süresince yeminlerine ne denli sadık kaldıklarını öncelikle “balık hafızalı” milletimizin takdirine havale edip, beri taraftan da işin aslına faslına dönersek, anlaşılan o ki, henüz bismillah der demez “terleyen cumhurbaşkanı” olacağını belirten devletlumuzun buna ilaveten ayrıca askeriyle, siviliyle, kısacası kamudaki bilumum “kadrolar”ın görevlerini yaparken yan gelip yatmaların kabul edilemeyeceğinin de altını kırmızı kalemle çizmesi, belki de bugüne kadar yakalamak için peşinden tazı misali koşuşturduğumuz “muasır medeniyet”e ulaşabilmemizin de bir nevi sihirli anahtarı mı oldu, kim bilir...

Kirvem, atalarımızın buyurduğu, “Her yiğidin kendine özgü bir yoğurt yeme tarzı vardır” deyiminden hareketle, keza yine aynı minvaldeki, “Yiğidi öldürüp yine de hakkını teslim etmek” gerekirse, kendi payıma yüce tanrının huzurunda diyeceğim şu ki; cumhurumuzun reisinin hani neredeyse sabah akşam ülkenin her tarafında, gün yirmi dört saat elindeki makasıyla rengarenk kurdelelerini keserek böylece “hayırlara vesile” temennisiyle birbirinin peşi sıra açtığı “yeni tesisler” karşısında gösterdiği performansa şapka çıkarmamak en azından ayıp olur ama benim her şeye aklı eren “keskin zeka”mın çözemediği “mesele” şu ki,  kendi ülkemizde, kendi misakımilli sınırlarımız dahilinde temelini attığımız bu tesisler nedeniyle güya dünya alem bize düşman kesiliyorsa, ehh o zaman bu işte bir terslik yok mu?

Peki, okey, “Yurtta sulh cihanda sulh” diye yıllar yılı avazımız çıktığı kadar bağırıp, keza gırtlaklarımızı paraladığımız halde, tam aksine sağımızı solumuzu çeviren “düşmanlar”ımız acaba niye arttı, üstelik şimdi bunu güya telafi etmek için neden çırpınıp duruyoruz?

Mesela ülkemizin bağrından çıkan Dicle ve Fırat’ın sularına zerre kadar gem vurmayıp, dolayısıyla kimselerin tavuğuna bir bakıma kış demezken, birdenbire Suriye ile neden “papaz” olduk, attığımız her yanlış adımın günün birinde Bağdat’tan döneceğini hesaplamakta yaya kalınca, bu kez de neden etrafımızda fıldır fıldır dönüp, “dost, dost” diye inildemeye başladık?

Molla Nasrettin’in kulağını çınlatırcasına, hani mil pardon eşeğimizi önce kaybedip ardından da bulunca sevinmeye başlarken, diğer yandan hadi eloğlundan vazgeçtik, peki kendi içimizde kendi özbeöz vatandaşlarımızı karpuz misali ikiye bölercesine, “bizler” ve “onlar” diye kalıplayıp, bunu da tam da şu sıralarda hesapça vatandaş olarak hepimizi kucaklayacak “anayasa”mızı sil baştan devreye sokmak için kendi aramızda ve de parlamentomuzun çatısı altında “vatan, millet” adına kıran kırana kafa göz yararak, boksörlere taş çıkartarak, bacak macak ısırıp, bir de hani çok affedersiniz it, köpek, kuduz muduz muhabbetiyle yeni bir anayasa hazırlamanın “hukuk”i yolu maazallah eğer buysa, o zaman ört ki ölem Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa