Referandumda önemli bir kavşak: 8 Mart'ta ne olacak?
Fotoğraf: Envato
Bizi -hepimizi- kümeler, yani her biri kendi içinde siyasallaşmış, hatta kutuplaşmış kimliklerin içinden siyaset yapmaya zorlayan, çünkü bundan kazanacağını bilen bir siyaset tarzıyla karşı karşıyayız. Gündelik ilişkilerimize sirayet eden bu tarz, tüm gücünü ortaklıklarımızdan beslenen birlikteliğin üstünü örtmeye harcıyor. Gündelik gerçeklerimizden, gündelik ilişkilerimizden beslenen ortaklıklarımızı bertaraf etmek için sanal “düşmanlıklar”, sanal “birlikler” sunuyor.
Neye karşı “bir” olmamızı bekliyor peki? Korkuyla, kaygıyla, endişeyle semirtilmiş şeylere... Dış güçler, üst akıllar, şu teröröler, bu teröröler, muhalifler, ülkenin elden gitmesini isteyenler... Ve daha neler neler...
Bu öyle bir birlik olma çağrısı ki...
Bir döşeme fabrikasında hiçbir hakkı karşılanmadan işten atılan 50 kadın, “ne yapsın patron... Dış güçler doları yükseltti, adam mal alamaz oldu, mecbur bizi kapının önüne koyacak” diye patronla empati yapar hale gelmiş durumda. İşten atılan kadınlarla değil!
Mahallelerde eskiden evde yapılan parça başı işleri şimdi üç beş kadın bir araya gelip, bir dükkan tutup, mahallenin bütün ihtiyaç sahibi kadınlarını da çalıştırıp yapıyorlar. Her gün onlarca kadın girip çıkıyor bu dükkanlara... Yokluk yüzünden o soğuk dükkanda saati 1 liraya çalışmak zorunda kalmanın, çocuğu okula gönderemez duruma gelmenin, ne yaparsa yapsın ay sonunu göremez olmanın hesabını soramaz hale gelmişler.
Her şey zor, ama hükümete laf yok!
Neden?
“Memleket bu kadar zor günlerden geçerken biz şimdi nasıl kendi küçük derdimizin peşine düşelim. Bu mudur vatanperverlik” cümleleriyle ortaya koyuyorlar fikirlerini...
Memleketin farklı işçi havzalarından aktarılanlardan anlıyoruz ki “kriz kaygısı” yükselmiş, hani kadınların neredeyse tamamı yakın vadede bir ekonomik kriz yaşanacağını düşünüyor. Geleceğe dair umut taşıyan neredeyse yok aralarında. Ve “dış güçler Türkiye’nin işlerine müdahale ediyor” cümlesi herkesin dilinde... Yakın dönemde ne olabileceğine dair ne kişisel hayatlarında ne de memleket sathında umutlu bir şey söyleyemiyorlar, ama korkuları dile getirmek çok kolay.
Kadınların büyük bir kesimi en önemli mesele olarak ilk önce “terör”ü ortaya koyuyor. Ama gündelik yaşamın idamesi o kadar ağır bir yük ki, iktidarın “teröre karşı topyekun seferberlik” sözünün ortaya koyduğu sanal “birliklerin” kadınlar için bir hükmü kalmıyor.
Bakın, önemli bir veri: AKP Kadın Kolları referandum sürecinde “nasıl bir çalışma yapacağını” belirlemek için yerel teşkilatlarında anketler yaptırmış. Kadınların bu süreçte en çok merak ettiği konular arasında şunlar başı çekmiş:
- Partili cumhurbaşkanlığı gelirse terör ve savaşla daha etkin mücadele sağlanır mı?
- Kadınlara şiddetin önüne geçilebilecek mi? Kadın ve çocuk istismarı için özel maddeler içerecek mi?
- Türkiye’nin ekonomik durumu ne olur? Bir ailenin geçim bütçesi değişecek mi?
- Anayasa değişikliği yargıyı nasıl etkileyecek? Anayasa değişikliğiyle sınır dışında yapılan askeri operasyonlar nasıl şekillenecek?
- Anayasada kadınlara emeklilik konusunda kolaylık sağlanacak mı? 3 çocuklu kadınlara sigorta ve maaş hakkı sağlanacak mı?
Bir önemli veri daha... Kadınlar başkanlık sistemine geçişe erkeklere göre daha sorgulayıcı yaklaşıyor. Kadınlar erkeklere göre daha az oranda “evet” diyor. Kadınların yüzde 39.8’i -ki bu oran Türkiye ortalamasının yaklaşık 13 puan altında- ‘evet’ derken, bu oran erkeklerde yüzde 50.3. Genç ve yaşlı seçmen de, sistem değişikliğine diğer yaş gruplarına göre daha mesafeli.
Kadınların hiçbir “hakiki” derdinden beslenmeyen bir sistem değişikliği savunusu var karşımızda. Eğer ona itiraz da kadınların hakiki dertlerinden beslenmeyen bir yerden yapılırsa (ki “hayır”ı buna sıkıştırmaya çalışıyorlar) o zaman kadınların sorgulayıcı tutumları desteğe dönüşecektir.
Kadınların gündelik hayatından beslenen, ihtiyaç ve taleplerinden yola çıkılan bir itiraza dayanan bir çalışma çok ama çok önemli olacak bu süreçte.
Bu referandum sürecinin tam ortasında, kadınların sözünün etkisinin çok önemli değişikliklere neden olabilecek bir tarih var: 8 Mart!
Kadınları en çok ortaklaşacakları konular üzerinden bir araya getirecek bir 8 Mart çalışmasının kazanıcı ve dönüştürücü olacağı çok açık. Bu 8 Mart sürecinde sadece “biz bize benzeriz”gillere değil, geniş kadın kesimlerine ulaşma çabamız referandum sürecini de etkileyecek önemli bir tarihi kavşak olacak.
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52