Dünya tersine mi dönecek?
İçeride anayasal temellerini de atarak açıktan tek adam, tek parti diktatörlüğüne gitmek isteyen güçlerle, bunu engellemek isteyen güçlerin karşılıklı mücadelesi sürerken, uluslararası politikada da önemli gelişmeler oluyor. Trump’ın ABD başkanlığına oturması, “küreselleşmenin” bittiği, ABD’nin “içe kapanacağı” vb. gibi yorumları da beraberinde getirdi. Bu tür yorumlara bakılırsa Trump “küreselleşme” karşıtı, Çin Devlet Başkanı “küreselleşme” ve “serbest ticaret” yanlısıdır! Dünya tersine mi dönmektedir, yoksa olması gerekenler mi olmaktadır?
Gerçekte Trump neyi temsil ediyor? Yapacağını söyledikleri ve kısmen yapmaya başladıkları dengesiz bir adamın hezeyanları mı, yoksa dillendirdikleri ABD’nin ve uluslararası kapitalist-emperyalist sistemin bugün karşı karşıya olduğu sorunların bir sonucu olarak mı ortaya çıkmaktadır? Eğer ilki doğruysa bu Trump’a olağanüstü bir güç atfetmektir ki bu da hem gerçekçi değildir, hem de onun üzerinde yükseldiği eğilimleri görmezden gelmektir. Ama durumu hem ABD emperyalizminin, hem de genel olarak emperyalist sistemin bugün karşılaştığı sorunlarla birlikte anlamaya ve açıklamaya çalışırsak gerçekçi bir maddi zemin üzerinde hareket edebiliriz.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD dünya üretiminin yüzde 27’sini yapan bir ülkeydi. Diğer ülkelerin toparlanması ve rekabetiyle bu pay daha sonra yüzde 23’e düştü ve genel eğilim sürekli düşme yönündedir. G7 ülkeleri baz alındığında -ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada- bunların dünya üretimindeki payı 1980 yılında yüzde 56.3 2015 yılında ise yüzde 36’dır. Buna karşın dünya üretimindeki 1980’de 2.19- olan Çin’in payı 2011’de yüzde 17’ye çıkmıştır ve sürekli yükselme eğilimdedir. Bunlara diğer dikkat çekici bir gelişme eklenmelidir. Dünya ekonomik büyümesi bugün ortalama yüzde 3 dolayındadır ve pek çok önemli ülke durgunlukla boğuşmaktadır.
Bu tablo diğer şeyler bir yana, kesin bir gerçeği ortaya çıkarır: Pazarlar ve ham madde kaynakları için şiddetli bir rekabet. Kapitalizm eşitsiz ve dengesiz gelişmektedir. Pazarlara egemen olma gücünü gösteren “serbest ticaretten ve küreselleşmeden” yana olmakta, durumu sarsılan bir yandan kendi iç pazarını korumaya yönelirken, dışarıda da daha saldırgan politikalar izlemeye yönelmektedir. “Ticaret savaşları” bu gelişmenin sadece bir yönünü ifade eder. Askeri, politik, diplomatik ilişkilerin sertleşmesi bu tabloyu tamamlar. İşçi ve emekçi kitlelerin karşılaştıkları sorunları istismar ederek iç politika da faşist, gerici parti ve akımların güçlenmesi de sorunun diğer önemli bir boyutudur.
Kapitalizm, emperyalizm öncesi dönemde de, İngiliz sömürgeciliğinden beri sürekli gelişen küresel bir sistem olmuştur. Sistemin egemenlerinin, emperyalist sistemin belirli bir dönemine bu ilişkilerin son derece yaygınlaşmasından ötürü “küreselleşme” diye adlandırması emperyalizmin temel niteliklerinin değiştiği anlamına gelmemektedir. Çin Devlet Başkanı Davos’ta “serbest ticareti” savunurken sadece Çin’in değil, Çin’de üretim yapan emperyalist tekellerin de -ABD, Alman, vb- sözcülüğünü de yapmaktadır. Bütün bu tekeller Çin’de üretim yapıyorlarsa bunun tek temel nedeni iş gücünün ucuz olması, kendilerinin vergi ve teşvik sistemleri ile palazlandırılmasıdır. Trump ABD tekellerine daha yağlı kemikler sunarsa bu durum değişir mi? Olacak olan emperyalistler arası ilişkilerin daha da sertleşmesi ve kavganın boyutunun büyümesidir. Kısacası her şey olması gerektiği gibi olma yolundadır.
Bir köşe yazısının sınırları içerisinde sonuç olarak şunlar söylenebilir: Trump ABD emperyalizminin dünya egemenliğinde sarsılan durumunu yeni bir atakla toparlamak istemektedir. Sermayenin eğilimleri sonucu -ucuz iş gücünün olduğu yerlere akma- durumları bozulan işçi ve emekçi kitleleri, halkı kendi emperyalist politikasına yedeklemek üzere onların sorunlarını istismar etmeyi, -diğer pek çok örnekte görüldüğü gibi- gerici politikasının temel bir unsuru yapmıştır. Ama emperyalist-kapitalist sistemin iç çelişkileri çözümsüzdür ve karşılıklı hesaplaşmalarda bu nedenle ortaya çıkmaktadır. Dünya sert bir dönemece doğru gitmektedir ve işçi ve emekçi kitlelerin kendi kaderlerini kendilerinin ellerine alması dışında bir kurtuluş yolu görünmemektedir.
Evrensel'i Takip Et