Köşe kapmaca meselesi (2)

Kirvem,
Taksiler kısa mesafelere gitmedikleri için “indi bitti” adı altında yeni bir tarifeyle müşerref olduk! Bundan kellim taksi şoförleri “Yağmur yağıyor, trafik sıkışık” gibi nedenlerle mızmızlık yapmayacaklar, daha da doğrusu yapamayacaklar, aksi durumda cezalandırılacaklar. Önceleri yakın mesafelere gitmemek için bir nevi “fiili durum” yaratıp kanunlara uymayan taksiciler, sergiledikleri bu keyfi davranışlarının sonucunda amiyane deyimiyle çaktırmadan hem zam almaya başladılar hem de fiili durumu “meşru” hale getirdiler!

Yani?..
Yani kuralları çiğneyen taksiciler için uygulanması gereken yasal işlemleri yerine getirmektense, tam aksine “vur abalıya” misali yolcuları hizaya çekmenin dayanılmaz hafifliğini sessiz sedasız yaşamaya başladık.

Hani mil pardon, hani affedersiniz benzetmek gibi olmasın ama tıpkı anayasa gereğince içtiği, daha da doğrusu “milli içki”miz ayran misali yemin billah eşliğinde milletimizim yüce meclisinde lıkır lıkır içtiği yemini es geçen cumhurumuzun muhterem reisinin, makamına geçer geçmez, koltuğuna oturur oturmaz kendi kavlince yarattığı fiili durumu zapturapt altına alıp, dolayısıyla “hukuk devleti”nde bu tür keyfi davranışların lafının bile edilmemesi gerekirken, bunun yerine yürürlükte olan anayasamızı bu tepeden inme fiili duruma uydurmakla yetinmeyip, hatta fırsat bu fırsat yaklaşımıyla yeni bir anayasa için kollarımızı sıvadığımız gibi!

Kirvem, yirmi küsur yıldan beri sana bu diyarlardan, bu köşeden postaladığım mektuplarımla aklım sıra kimi meselelerimizin nedenlerini hafif yollu da olsa gıdıklamakla kalmayıp, aynı zamanda da bazen altını kırmızı mürekkeple veya sabit kalemle çizip, dahası da “çözüm” babında herkesin kolay kolay akıl sır erdiremeyeceği kadar bol, bereketli önerilerimin yanı sıra, keza hepsi de birbirinden cazip sosyolojik, psikolojik, biyolojik, felsefik, akademik görüşlerimi sebilullah ortaya döktüğüm halde, yine de bunca yılın ardından geriye dönüp baktığımda aslında boşa kürek çektiğimi gördükçe bittaabii ki fevkaladenin fevkinde üzülüyorum!

Ancak tanrının huzurunda gerçekleri itiraf etmem gerekirse; üzüntümün asıl nedeni, tüm gayretlerime rağmen, cennet vatanımızda yaşayan Türk, Kürt, Çerkes, Laz, Gürcü, Boşnak ve bilumum diğer vatandaşlarımızın yanı sıra, hatta affedersiniz Ermeni döllerinin de dertlerine şu ya da bu şekilde derman olamamanın sanki bu ülkede tek sorumlusu benmişim gibi, durduk yere bunun ezikliğini yaşıyorum!

Tamam! Atalarımızın buyurduğu, “kedi ne budu ne” deyimini unutup, bir bakıma haddimi hududumu aşıp, dolayısıyla özü özümü sanki dev aynasında görürcesine “Durumdan vazife çıkarmak” için didinmemin bugüne kadar kimselere zerre kadar faydasının dokunmadığını geç de olsa anladım; bu bapta jetonum nihayet düştü ama öte taraftan da ülkemizi yöneten yetkili, etkili, becerikli, dirayetli, yerli ve milli zevatın cemi cümlesinin, yerine göre ellerini, o da olmazsa bedenlerini taşların, kayaların, kütüklerin altına koymaktan asla kaçınmadıkları halde yine de memleketimizin meselelerine doğru dürüst kalıcı bir çözüm bulamadılarsa, üstelik bu gün bu saat aynı minvalde hep “patinaj” çekip duruyorlarsa, ehh o zaman bu gidişat acaba ne menem bir iştir deyip sorgu sual etmekten de kendimi alamoorum ka yavrus!

Bir ülke düşünün ki; muhalefetiyle, iktidarıyla meydanlara dökülmüş ve hep beraber neredeyse bir ağızdan avaz avaz bağırıp memleketi böldürmeyeceklerini dillendirip, aynı zamanda da tüm yurttaşlarını kollayıp koruyacak, hepsine aynı mesafede kucak açacak “yeni” bir “anayasa”nın sil baştan temelini atmak için güya çabalarken, beri yandan da kendi vatandaşlarını kesmece karpuz misali ikiye bölüp, böylece sözde “referandum” adı altında “köşe kapmaca oyunu” oynatmakla meşgul!

Okey! Evet...
No! Hayır...

Bu oyunun sonu nereye varır, bu hikayenin finişi hangi köşede noktalanır, kendi payıma bunu bilemem ama yine de ülkemiz adına “hayırlara vesile” olmasını dilerim Kirvem!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çocukları öğüten çark

Çocukları öğüten çark

Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.

2.3 milyon çocuk MESEM kapsamında günde 8-10 saat çalışıp ustalık belgesi aldı

15-17 yaş grubundaki neredeyse her 4 çocuktan biri çalışma hayatında

71 çocuk 2024'te çalışırken hayatını kaybetti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et