31 Ocak 2017 01:00

On bin adım için birkaç adım gerekiyor

On bin adım için birkaç adım gerekiyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sağlık Bakanlığı son yıllarda obezite yani şişmanlık konusunu sıkça dile getiriyor ve bir takım çabalar içinde idi. Örneğin aile sağlığı merkezlerinde adım sayar dağıtıldı, toplum sağlığı merkezlerine diyetisyenler görevlendirildi. Geçtiğimiz hafta da Sağlık Bakanı Recep Akdağ, obezite kontrol programını başlattı, her gün en az 10 bin adım öneriyor.

Obezite, kalp-damar hastalıkları başta olmak üzere pek çok hastalığa yol açması nedeniyle önemli bir sağlık sorunudur. Üstelik Türkiye’de de yıllar içinde artıyor. Sağlık Bakanlığının obezite kontrol programı çok yerindedir. 

Sağlık Bakanlığı, obezite kontrol programını fiziksel aktivite üzerine kurmuş. Fiziksel aktivite, sadece obezite için değil pek çok açıdan insanın sağlığı için iyidir, ruh sağlığı dahil. O nedenle Dünya Sağlık Örgütü sağlığı geliştiren etkinlikler arasında sayıyor. Ancak gelin Türkiye’de fiziksel aktivitenin ne durumda olduğuna bakalım.

Araştırmalara göre, Türkiye’de insanların yaptığı fiziksel hareketlerin çok azı egzersiz ya da spor olarak yapılıyor. İnsanımız daha çok çalışırken, ev işi yaparken ya da ulaşım amacıyla fiziksel hareket yapıyor. Bu şekilde yapılan fiziksel hareketler, kişilerin kalori yakmasına neden olabiliyor ancak kas-iskelet sorunları gibi başka sorunları beraberinde getiriyor.

Dünyada yapılan araştırmalar, yoksul toplumlarda en temel fiziksel hareketin yürüyüş olduğunu, refah düzeyi yüksek toplumlarda ise fiziksel hareketin daha çok egzersiz ve spor aktivitelerinden oluştuğunu gösteriyor. Çünkü, bu ülkeler, topluma kamusal olarak spor yapma olanakları sunuyor, böylece gelir eşitsizliği fiziksel aktivite konusuna daha az yansıyor.

Türkiye’de spor salonlarından ancak orta-üst gelir düzeyindekiler yararlanabildiğini söylemeye gerek yok sanırım. Alt gelir seviyesindeki insanların yararlanabileceği, ekonomik olarak erişebilecekleri kamusal tesisler var mı? Sınırlı sayıda, hatta yok da denilebilir. 

Örneğin, belediyelerin “sağlıklı yaşam” adına parklara “spor aletleri” koyduğunu görüyoruz. Bu spor aletlerinin ne faydası olduğu tartışılır. Hatta tam tersine, hiç bir ayarı ve standardı olmayan bu aletlerin insanlarda yaralanma ve sakatlıklara yol açması daha çok muhtemel! 

Tamam, biz yine en ucuz, fakir işi yürüyüşümüzü yapalım desek bu kez nerede yapacağız sorusu gündeme geliyor. Kentlerin aralarında kalmış yeşil alanların, kamu eliyle işgal edilmeye çalışılmasına, buraların ranta açılmasına ne demeli? Belgrad Ormanı örneğinde olduğu gibi. Dikkat ederseniz bugün İstanbul merkezdeki yeşil alanlarının yüzde 80-90’ı mezarlıktan oluşuyor. 

Obezite genel olarak kadınlarda daha sık görülüyor ancak Türkiye’deki bu fark, iki katına çıkmış. Ülkemizde erkekler arasında obezite yüzde 15 iken kadınlarda yüzde 29’a çıkıyor. Aradaki bu fark ile Türkiye OECD ülkeler arasında birinciliğine yükseliyor!  

Türkiye’de hane halkı bakımı ve ev işleri ile ilgilendiği için çalışmayan kadınlarda, yürüyüş aktivitesinin daha düşük olduğu biliniyor. Bu kadınların temel aktivitelerini, yaptıkları ev işleri oluşturuyor ve bunun da sağlığı geliştiren boyutu tartışmalıdır. Kadın ve erkek arasında dengesiz dağılan bu işlerin kadınlardaki sonucu, stres ve kas-iskelet sorunlarından ibaret!  

Kadınların parklarda hatta sokaklarda özgürce dolaşması mümkün mü? Ne yazık ki, Türkiye’de yükselen zihniyet, kadınların sokaklarda, kamusal alanlarda dolayısıyla parklarda ‘gereksiz yere gezmesi’ni hoş görmüyor. Gezeni cezalandırıyor. Hele de spor ya da egzersiz amacıyla! Manisa’daki olayı hatırlayın. Parkta spor yapan gebe bir kadının dövülmesi, bu toplumda bütün kadınların parklarda özgürce dolaşmasının önünde en büyük tehdittir. Keşke Recep Akdağ o zaman çıkıp bir açıklama yapsaydı, “Kadınların spor yapma özgürlüğünün tehdit edilmesini kınıyoruz” diyerek topluma bir mesaj verseydi. Böylece devlet büyüklerin en az birinden bu konuyla ilgili bir kelam duymuş da olurduk!

Yeri gelmişken, İngiltere’de gece yarısı bir parkta genç bir kızı korkutan adama 7 yıl 7 gün hapis cezası veren hakimin sözlerini hatırlayalım: “Kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. 7 yıl ise İngiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır.”

Kısacası Türkiye’de kadınların 10 bin adıma ulaşması için Sağlık Bakanlığının birkaç adım atması gerekiyor. İlk adım, toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarını samimi bir şekilde benimsemesi olsa gerek. İktidar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini önlemek adına, birkaç adımı atarsa gerisi kolay. Kadınlar her gün 10 bin adımı atar, merak etmeyin!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa