AKP iktidarı Yunanistan yargısının 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Yunanistan’a sığınan sekiz subayı Türkiye’ye iade etmemesine karşılık, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarını Kardak civarına göndererek aklınca tepki gösterdi. Yani, askeri tehdit sopasını dolaylı olarak salladı. Peki, bu sembolik tehdit Yunanistan’ı korkuttu mu? Hayır. Yunanistan ve AB bu mizansene sert tepki gösterdi. AKP politikalarını belirleyen kimlerse, “İkinci Kardak Çıkarması!” ile rakiplerinin eline ciddi kozlar verdiler, dostlarını ise sıkıntıya soktular. Peki, neye yaradı gereksiz ve faydasız hareket? İç politikaya. Biz Yunanistan’a kafa tutuyoruz, tehdit ediyoruz propagandası ile AKP ve MHP tabanından destek sağlamayı düşündüler. Çok iyi örgütlenmiş propaganda aygıtı şimdi bu fikri mahalle, sokak propagandacılarına kadar yayıyor. Etkili olur mu? Bilinçsiz, geri kesimler üzerinde etkili olur elbet. Televizyonlarında bu görüntüleri gösterirken fona bir de mehter marşı koyarsanız, izleyiciler “Barbaros Hayrettin Paşa’nın Akdeniz’i bir Türk gölüne çevirdiği günlere!” geri dönüldüğünü dahi düşünebilirler. Ama dünya kamuoyunda ve siyasi çevrelerinde bu gösteri çocukça, boş bir gösteridir. Rus uçağının düşürülmesinden sonraki boş efelenmeler ve daha sonra tükürdüğünü yalama durumlarını hatırlatmaktan ve kınanmaktan başka bir işe yaramaz.

Peki, Türkiye Yunanistan’a hiç tepki göstermeyecek mi? Ya da nasıl gösterecek? Yunanistan yargısının iade etmeme gerekçelerinin uluslararası hukuka aykırı, keyfi ve siyasi olduğunu kanıtlayarak. Ne diyor iade taleplerini reddeden mahkeme? Türkiye’de işkence var, iade edersem bu kişiler işkenceye maruz kalabilir; adil yargılama yok, bu kişileri iade edersem işlemedikleri suçlar nedeniyle de mahkum edilebilir; Türkiye’de en yetkili ağızlar idam cezasını geri getireceğini ilan etti, üstelik cezanın geriye yürütülmesini de savunuyorlar, ya idam cezası geri getirilir ve adil olmayan bir yargılama sonrası bu kişiler idam edilirse vb. Mahkeme haksız mı? Cumhurbaşkanı, Başbakan, bütün bakanlar ve AKP’li yöneticiler ile AKP’nin müttefiki MHP idam cezasını geri getirmek ve ‘FETÖ’ye uygulamak istediklerini söylemiyorlar mı? Gözaltındakilere işkence yaptıklarını gazete fotoğrafları ile herkese göstermediler mi? Adalet Bakanı dahi Türkiye’de kimsenin yargıya güvenmediğini açıklamadı mı? Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi kararını tanımadığını ve uymayacağını açıklamadı mı? Yargıyı Hükümetin kontrol ettiğini herkes söylemiyor mu? O zaman Yunanistan mahkemesinin gerekçesi doğru. 

Elbette, bütün burjuva demokrasilerinde yargı gerçekten bağımsız değildir. Son tahlilde burjuvazinin iktidarını ezilen sınıflara karşı korur. Ama, burjuva demokrasi iddiası olan hiçbir ülkede yargı bir partinin, iktidar partisinin emrine girmez. En azından burjuva klikleri arasında bir denge kurar ve bazı temel konularda burjuva kliklerin güncel çıkarlarına aykırı kararlar verebilir. Bu nedenle oralarda yargının bağımsız ve tarafsız olduğundan söz edilir. Çok bilindik bir hikayedir. Yunanistan cuntasının öldürttüğü solcu bir politikacının faillerini takip eden bir savcı, cuntanın bütün baskı ve tehditlerine karşı koymuş, cunta devrildikten sonra da Yunanistan cumhurbaşkanı seçilmiştir. Yani, burjuva hukukçularının çok sevdiği bir cümle ile ifade edersek “Yunanistan’da savcılar ve hakimler var”. “Ama Çipras bize söz vermişti!”. Kim takar Çipras’ı? Orada işler bizdeki gibi yürümüyor. 

Siz, darbecilerin iade dilmesini istiyorsanız; önce işkenceye derhal son verin, yargının üzerinden partinizin baskısını hemen çekin, yargı gerçekten yürütmeden bağımsız ve tarafsız olsun, idam çığırtkanlığını bırakın, ısmarlama iddianameleri çöpe atın, hukuka uygun soruşturmalar yapın, deliller bulmaya çalışın, şimdi sizin emrinizde olan suçluları korumayın, geçmişteki kendi suçlarınızın hesabını verin, adil yargılama yapın; ondan sonra isteyin suçluları diğer devletlerden. O zaman seninle birlikte biz de vermeyenleri  teşhir edelim. Tabii, “Kardak çıkarması!” yapmadan.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et