01 Şubat 2017 01:00

Güçlü Türkiye

Güçlü Türkiye

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplum neredeyse tam ortasından ikiye bölünmüş durumda. 

Meclisteki dört partinin birinin vekilleri içeride iken diğerinin onayının alınmadığı; parlamento dışındaki örgütlü toplumsal kesimlerin hiçbir aşamasına dahil edilmediği anayasa paketi referanduma götürülürken yapılan anketler, evet oylarının sayısının, bu taslağı alelacele çıkaran iki partinin vekillerinin oluşturduğu Meclis aritmetiğine denk düşmediğini gösteriyor. Paket geçmişte AKP’ye veya MHP’ye oy veren seçmenlerin yüzde yüz teveccühünü kazanmış değil. Sadece iki partinin vekillerinin onayı ile başkanlık da yüzde elli de cepte olmuyor demek ki.

Bir anayasanın yürürlüğe girebilmesi için sandıktan çıkacak yüzde elli bir oranında evet oyuna bel bağlanması ayrı bir garabet. Geriye kalan nüfusun içselleştirmediği, onaylamadığı mevcut sosyolojiyle uyumsuz paket, iktidardaki partilerden en az biri için bir beka sorunu da yaratmış görünüyor. 

Bu anayasa paketi zaten birbirine ruhen fersah fersah uzakta tecrit edilerek kutuplaştırılmış halkın mutabık kalabileceği talepler üzerinden hazırlanmadı. Hayır, zannedildiği gibi Meclis de Erdoğan’ın kişisel hırslarını tatmin etme derdinde değildi. Hükümet sayesinde canının istediği yerde istediği ranta konabilen, hukukun ve bürokrasinin kontrolünden çıkmış ve özerkliğin imkanlarını sonuna kadar kullanan, bu konuda kendisine her türlü devlet desteğinin sunulduğu oligarklar ile, iç veya dış politikada telkin ettikleri faturası yüklü kararların hesabını vermek zorunda kalmayan ama onları koordine edecek aşırı merkezileşmiş bir güç olmasa birbirlerini yiyecek olan katmanların mevcut durumu ebedileştirmeye yönelik son siyasi hamlesi bu paket. Hem AKP hem de MHP seçmenindeki Hayır’a doğru çözülmeye neden olan da, bu durumun pek de öyle gizli bir bilgi olmamasıdır. Devlet yöneticileri önce birlikte dans ettikleri sonra oyun dışı bıraktıkları aktörlere “Ne istediniz de vermedik” diyebilir ama seçmen bunu bir yere not eder. Siyasi istikrarın, birilerine her istediğini vermek pahasına sağlanmasındaki ısrar, seçmen kararının sürekliliğini kırar işte.

AKP-MHP seçmeninin kararsızlığına, geride kalan Hayırcı seçmenin cüretine karşı Numan Kurtulmuş’un salladığı terör sopası bu süreksizlikle yüzleşmenin bildik biçimiydi. Ne var ki 7 Haziran seçimlerinde kaybettiği seçimi 1 Kasım’da AKP’ye kazandıran tehdidin köprülerin altından akan sulardan sonra, terör ve saikleri hakkında bir hayli siyasi tecrübe edinmiş halkın nezdinde iyice yalama olduğu da bir gerçek. Referandum ile güçlü bir Türkiye’nin tesis edileceğini iddia eden iktidar temsilcilerinin bunca yıldan sonra, sınanmamış hiçbir vaat ya da tehdidi geçerli olamaz artık. 

Eğer güçlü bir Türkiye olacaksa referanduma giderken ki seçmen hareketliliğinin, yeni bir talep etrafında ortaya çıkan kümelenme eğilimlerinin tayin ediciliğinin altını çizmekte yarar var. Hayır oylarını kabartan bu kümelenmede herkesin niyeti ve derdi farklı olsa da üzerinde mutabık kalınan konu aynı: Ülkenin geleceği konusunda duyulan ortak endişe. Anayasa paketine evet dediğinde güçlü bir Türkiye çıkacağından emin değil halk. 

O halde bu referandum sürecinden rantiye bir sınıfı güçlendiren değil emekçileri güçlendiren bir sonuç çıkabilmesi için özel bir çaba harcanmalı. Herkes zaten az çok bunun farkında. Kutuplaştırıcı bir dilden uzak, izahata dayalı Hayır propagandasının önemi sık sık vurgulanıyor. Ancak kutuplaştırma politikaları sadece kimsenin duymadığı afaka söylenmiş sözlerle yıkılamaz. Metropol merkezlerinde yoğunlaşan değil; her kapının çalındığı, girilmedik mahallenin bırakılmadığı, ulaşılmadık köyün kalmadığı bir mekan çalışması da gerektirir; emekçilerin kenetlendiği büyük Türkiye daha önce hiç geçilmedik yolların, çalınmadık kapıların ardında, yüz yüze ve birlikte oluşturulan talepte duruyor olabilir. “Hayır” işte orada büyütülmeli. 

Mitingler yasaklansa toplantılarla, bir kapı kapansa diğerini açarak; afişlerimiz sökülse bildirilerimizi dağıtarak; şarkılarımız susturulsa ıslıklarımızla “Biz de varız. Bize sormadan hiçbir karar alınamaz” demenin yollarını bulmak zor değil. Bir kişiye bu kadar yetki tanımayı kabul etmiyoruz; emekçilerin tam ortasından ikiye bölünmesine, mezuranın yüzde ellisine sığdırılmış bir zafiyet haline fit olamayız, OHAL daraltmasına gelemeyiz… demeliyiz. 

Söz konusu güçlü Türkiye ise… bizimle güçlensin, bizim için olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa