Referandum sathı mailine girdik!
TBMM Başkanlığı anayasa değişikliği ile ilgili düzenlemeyi henüz Cumhurbaşkanlığına göndermiş değil, ama Türkiye “referandum sathı mailine” girdi.
Bunu elbette;
- “Tarafsızlık” yemini etmiş Cumhurbaşkanının, “evet” kampanyası açmasından,
- Devletin kaymakamlarının, üniversite rektörlerinin, seçim kurulu üyelerinin bile “evet” çığlıklarıyla ortalığa düşmelerinden,
- Sosyal medyada, alanlarda “hayır” diyenlere yönelik saldırılar, polis müdahaleleri ve gözaltı operasyonlarından,
- Meclisteki üçüncü büyük partinin vekillerinin tutuklanmasına ek olarak vekillere yönelik ardı arkası kesilmeyen gözaltılar, tutuklamalar, HDP il ve ilçe örgütlerine yönelik operasyonların sistematik bir saldırıya dönüşmesinden, gözaltı ve tutuklamaların gerçek bir “kuşatmaya” dönüşmesinden anlıyoruz.
GÜÇLÜ OLANIN HAKLI DA OLDUĞU BİR SATHI MAİL!
Seçim ya da referandum gibi geniş yığınların oylarıyla iradesini ortaya koyacağı dönemler, az çok demokratik normlara saygı duyulan, halk iradesinin özgürce oluşmasına değer verilen ülkelerde seçim ya da referandumlar için özel yasal düzenlemeler yapılmıştır. Propagandanın yöntemleri, partiler arasındaki mücadelede devletin imkanlarından eşit, en azından adil biçimde yararlanması, partilerin görüşlerini serbestçe ifade edebilmesi amaçlanmıştır.
Aslına bakılırsa bu tür düzenlemeler sınırlı bir biçimde de olsa bizde de yapılmıştır ve örneğin referandumda partilerin devletin imkanlarından adil bir biçimde yararlanması, seçim yasakları, seçim mitingleri vb. gibi, işlerde devlet görevlilerinin “tarafsız” olması, Seçim Yasası’nda düzenlenmiştir. Ama bizde 12 Eylül cuntası ve sonrasında Özal döneminden itibaren bu yasa ve kurallar pek umursanmadı. Özal’ın bir “özdeyişe” de dönüşen “Anayasayı bir kez delmekten bir şey olmaz”dan başlayan “güçlü olanın haklı olduğu” biçimindeki neoliberal ölçüt her yere sızdırıldı.
Ama hiçbir dönemde bu kurallar, yasalar ve ahlaki normlar AKP iktidarı dönemlerinde olduğu kadar umursanmaz olmadı. Özellikle de son beş yılda Erdoğan-AKP yönetimi, hiçbir yasa ve kural tanımamayı ilkesel bir tutuma dönüştürdü; “fiili başkanlık sistemi” ilan etmeye kadar da götürdü.
Yani, “Seçim (ya da referandum) sathı mailine girildi” demenin günümüz Türkiye’sindeki anlamı; güçlü olanın, seçim yasasıyla getirilen ya da teamül haline gelmiş hiçbir düzenlemeyi, seçime katılan odaklar arasındaki mücadelede hak ve adalet gözetilmesini umursamamak anlamına gelmektedir.
AKP’DE HEDEF: KARARSIZ KÜRT OYLARI!
Başbakan ve bazı bakanlar, referandum gündeme geldiğinde, “OHAL altında referandum yapıldı dedirtmeyiz” demişti; ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Neden OHAL altında referandum olmasın” içerikli azarlamasından sonra AKP cenahı, “OHAL altında referandum yapılmasının gayet normal hatta daha da iyi olacağı”nı söyleyen MHP’nin korosuna katıldı.
Dahası referandumun gündeme gelmesiyle birlikte HDP’ye ve DBP’ye yönelik baskı ve operasyonlar daha da sistematik hale getirildi. Ve her gün bu iki parti ve HDP’li vekillerin gözaltına alınması, serbest bırakılması, yeniden gözaltına alınması, bazılarının tutuklanması için yeniden yeniden gözaltı yapılması, bu partilerin il ve ilçe örgütlerinin sistematik biçimde “operasyon tacizi” altında tutulması, referanduma HDP ve DBP’nin etkisizleştirildiği koşullarda gidilmesinin amaçlandığının açık göstergesidir.
AKP’nin referandumdaki hedefi olarak ilan edilen “3K”de “k”lerden birisinin “Kararsız Kürt oyları” olduğu (diğer “iki K”nin ise “Kadınlar” ve “Kararsız muhafazakarlar” olduğu belirtiliyor) dikkate alındığında, HDP’ye yönelik kuşatma daha anlaşılır oluyor.
Yani sadece OHAL koşullarında referanduma gidilmiyor, aynı zamanda parlamentodaki üçüncü büyük parti, Kürt halkının iradesinin ifadesi olan HDP ve DBP’nin etkisizleştirildiği koşullarda gidilmek isteniyor.
Bu adil midir, hak mıdır, yasal mıdır, ahlaki midir?” denirse, elbette ki hayır!
Ama AKP-MHP koalisyonunun, hak, adalet, ahlak ve yasa umurunda değil. Çünkü tek ölçütleri referandumu kazanmak!
TEK ADAM DİKTATÖRLÜĞÜNE HAYIR!
Peki bu bütün bu devletin imkanlarını seferber etme ve kara propaganda kampanyasına karşın referandumdan “evet” çıkarmak kolay mı?
Elbette hayır!
Hatta denebilir ki “evet” çıkarmak, onca iktidar imkanlarına karşın “hayır!” çıkarmaktan daha zor olacaktır. Onun içindir ki, AKP, MHP ve AKP oylarını üst üste koyan bir strateji yerine “kararsız Kürt oyları”, “Kadınlar” ve “Kararsız muhafazakarların oyları” diye üç hedef üstünde bir strateji oluşturuyor.
Ancak şu da bir gerçek ki; stratejiler, hedefler belirlenir, bunlar masa üstünde mantıklı da görülebilir. Ama sonucu belirleyecek olan karşıt güçlerin çarpışmasıdır. Ve elbette “hayır!” diyenler de kararsız kitleleri kazanan bir stratejiyi benimseyeceklerdir. Nitekim bu cepheden yapılan açıklamalar da bunu gösteriyor.
Elbette bu mücadelede birlik-ortaklık çizgisi, “laiklik” ya da “ulusların kaderlerini tayin hakkı” değil, “Tek adam diktatörlüğüne hayır” demektir.
Evrensel'i Takip Et