Ezbere kılıç sallamak
Seçmenin bir kısmını “ne dersem yer” diye düşünebilecek kadar aptal, gerisini de arada bir pataklayıp, itip kakarak sahneden uzaklaştırabileceğini sanmak gibi bir yönetim anlayışı var. Referanduma doğru, politik ısının arttığı şu günlerde Binali Yıldırım’ın Hayır diyenleri “FETÖ, PKK DHKP-C teröristi” olduğunu iddia ederek “bunlar hayır dediği için biz evet diyoruz. hayır diyenlere bakın ona göre oy verin” beyanatı böyle bir ezberin tekrarlanmasından başka bir anlama gelmiyor.
Bu lafın elbette hafta sonunda Kadıköy’de bildiri dağıtan gençlere gazlı müdahale ve gözaltı şeklinde bir karşılığı oldu ve Halkalı’da afiş açan gençleri adamın biri silahla tehdit etti. AKP’nin ileri gelenlerinden biri öksürdüğünde nezle olacak çok kişi var, bu bir gerçek. Ancak Anayasa metnini savunacak argüman bulamayan bir Başbakanın, AKP Hükümetlerinin kadim yöntemine başvurması partinin fire veren yurttaşlarını eskisi gibi etkiler görünmüyor. Ha deyince herkes kendi kutbunda yalıtılamıyor.
Bir kere Saadet Partisinin, Birlik Partisinin ve ANAP’ın hayır diyeceğini söylediği, MHP’nin önemlice bir kesiminin genel merkeze eyvallah demediği koşullarda, eskisi gibi Kürtler, solcular, eh bir de FETÖ korkuluğu sallayarak idare etmek o kadar kolay değil. İnsanlara terör yaftası iliştirerek, ha bire tartaklayarak bir sonuç alınacak dönem geçti. Seçmen, kurumların tahribiyle sonuçlanacak, denetimin kalmadığı bir sistem değişikliğini istemediği gibi oy kullanmak yoluyla yetkilerin ilelebet bir başkana devredilmesinin sonuçlarının kendisi için hayırlı olacağına emin değil. Hayır diyen herkesin ağzı kapatılmaya çalışılsa, referandum boyunca herkes gözaltına alınsa ve sadece Evet için propagandanın imkanları açık kalsa da bir kez daha: seçmen aptal değil.
Geçtiğimiz günlerde EMİS’e bağlı işyerlerindeki grev güvenlik gerekçesiyle yasaklandı. İşçiler zaten böyle bir yola gidileceğinin farkındaydı, yasağa rağmen grevi devam ettirme kararları da vardı. Bir grevin nasıl bir güvenlik sorunu yarattığını anlamakta zorlanan işçiler için, daha yeni anayasa “kanunlaşmamışken” gelen yasak kararı bir başkanlık provası olarak algılandı. Ayder yaylasının inşaata açılacağına dair haberlerin çıkmasıyla da zaten HES’lerden yorulmuş Karadeniz seçmeni herhalde bir kez daha düşünmüştür.
Bütün bunlar olurken ‘hayırcılar teröristtir, onlara bakın ona göre oy verin’ gibi tavsiyeler sayesinde; eski ve ezbere lafların 14 yıldır özenle inşa edilmiş toplumsal kutuplar arasındaki siyasi sınırları pekiştirmeye değil tersine eritmeye yönelik hamleleri AKP bizzat kendisi yapıyor. Bir mağaza açılışında bile Milli Mücadele ruhunu kabartmayı farz belleyen yöneticilerin ajitasyonunun dozu arttıkça bunun kabak tadı verme ihtimali güçlü. Kendi gündelik hayatının bekasını bu ajitasyonun çıkardığı toz duman arasında bile gayet iyi görebilecek kesimlerin Anayasa ve başkanlık sistemiyle birlikte yepyeni, huzurlu, güçlü bir Türkiye’nin mucize kabilinden bir günde ortaya nasıl çıkacağı doğal olarak, meçhul.
Anayasanın propaganda serbestliği güvenceye alınarak tartışılamayacağı konusunda yaygın bir kanı var. Sadece şu birkaç günde yaşanan müdahaleler ve Başbakanın ettiği laflar bu kanıyı güçlendiriyor. Kamudaki muhaliflerin, akademinin KHK’ler ile tasfiye edilmesini, HDP vekillerinin ve kimi gazetecilerin tutuklanmış olmasını saymıyoruz bile. Bu kafanın yürüttüğü, provokasyonları köpürtebilecek bir propaganda sayesinde önümüzdeki sürecin zorlu bir süreç olacağı açık.
Ama referandumda uğruna evet oyu talep edilen sistem değişikliğinin kendisi bu toplum için yeterince ağır bir yük ve taşınması asarak-keserek, kılıç sallayarak, kutuplaştırmayı tekrar tekrar deneyerek mümkün kılınacak bir şey değil. Durum AKP’nin ezber argümanını komik duruma düşürüyor. Bu iyi bir şey. Çünkü emekçiler bu bölünme siyasetinden bunca zaman çok çekti. Ülkenin geleceğini, kendi hayatlarını, vazgeçmeleri istenen şeyleri bunları düşünerek oylayacaklar. Herkesi terör çuvalına doldurmanın bir alım gücünün kalmadığı da anlaşılacak.
Öyle günlerdeyiz şu ara.
Evrensel'i Takip Et