Evet, sizin oyunuz bir akademisyeninkiyle eşit
Fotoğraf: Envato
“Benim oyum dağdaki çobanınkiyle eşit olabilir mi?” basit zihniyetinden, “Benim oyum bir akademisyeninkiyle eşit olabilir mi?” diyen banal zihniyete cumburlop boca edildik.
Birincisi, demokrasiyi şehirli, okumuş, sistemin kaymağını yiyen Jakoben modernleşmecilerce yönetilen bir sistem olarak yüceltenlerin mottosuydu. Şimdi maruz kaldığımız ikincisi ise, okumuş ve aydın kesimi düşman belleyen, bilgiye, aydınlanmaya, eleştirelliğe, sekülerizme ve muhalifliğe karşı dizginlenemez bir nefretle saldıran neoliberal İslami rejimin mottosu.
Demokrasi, eşitlik, rasyonel hukuk ve bilimsellik noktasında bir adım ilerleyememek; seçkinci Jakobenizmle cahilci, antientelektüel, dinci zihniyet arasında sıkışmak. Bu iki kutuplaşma arasında harcanan, heba edilen, hayatları çalınan çok değerli insanlar. Geçmişte komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle kamu hizmetinden atılan, bugün ise barış çağrısı yaptığı için terörist veya vatan haini ilan edilen akademisyenler var. Gücün kendisinden farklı düşünen, eleştirel, muhalif aydına karşı tutumu ise her dönemde aynı. Önce muhalif aydının prestijini yok etmek, ardından da onu işsiz, güçsüz, aç bırakmak; hatta mümkünse hapse atmak. Kendisini çobanla eşit vatandaş olarak görmeyen seçkinci cumhuriyetçiyle, okumuş, seküler, eleştirel aydını düşman belleyen İslamcının icraatları arasındaki tek fark, siyasal sistemin yıllar geçtikçe daha sofistike olmuş bir baskı rejimine doğru evrilmiş olması.
Üniversitelerden çok sayıda değerli akademisyenin toplu tasfiyesi ile devam eden KHK’ler süreci, hemen herkese 1948’de Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde yaşanan cadı kazanını hatırlatıyor. Pertev Naili Boratav’ın, Behice Boran’ın ve Niyazi Berkes’in üniversiteden uzaklaştırıldığı bu süreç, bugünkü cadı avına benziyor, ama Prof. Korkut Boratav’a bakılırsa bugün yaşananlar eskisinden daha da beter. Şöyle diyor Korkut Boratav: “1948’de babamı, 1980’de beni, şimdi de eski asistanımı üniversiteden attılar. Bu hikayede dikkat çeken taraf şu: Her dönem biraz daha gaddarlaşıyor. Şu anda yapılan 12 Eylül’den daha kötüdür. Birçok arkadaşımın emeklilik haklarıyla ilgili sorunları var, bu insanlar yurt dışına bile gidemiyorlar; çünkü pasaportları da ellerinden alınıyor.” Bilim insanlarını ülkenin üniversitelerinden dışlamak, ama onları yarattıkları bilimsel değer nedeniyle kendi ülkelerine davet eden yurt dışındaki üniversitelere de gidemez hale getirmek… Zamanında Nazi Almanyası’ndan kaçan çok sayıda akademisyenin Türkiye’deki üniversitelerde istihdam edildiği düşünüldüğünde, bugün gelinen noktanın vahameti daha iyi anlaşılabilir.
Üniversite kürsülerini terk etmeye zorlanan ve yasa dışı bir cadı avıyla maaşsız, pasaportsuz bırakılan, hatta “sabıkalıymış” gibi resmedilen yüzlerce akademisyen meslektaşım her şeye rağmen başları dik, onurlu duruşlarıyla göğsümüzü kabartıyor. Sosyal medyada veya diğer mecralarda kamu görevinden ihraç edilen meslektaşlarımızı küçümsemeye çalışan bir grup ibiş ise “Benim oyum bir çobanınkiyle eşit olamaz” diyen cahil manken tavrından öteye gidemeyen zavallılıklarıyla “Göz dolduruyor.”
Böylesine karanlık dönemlerde hiç unutulmayan ve tarihin “kötüler” sayfasına yazılan isimler kuşkusuz işbirlikçilerdir. Suçsuz yere mahkum edilen, iyi ve topluma faydalı insanlara karşı kötülük yapanları tarih unutmaz ve onların hikayelerini mutlaka gelecek nesillere aktarır. Nitekim, Korkut Boratav Hoca da başkasına yapılan kötülüklerden kendilerine fırsat yaratan bu işbirlikçilere dikkat çekiyor: “Daha kötü olan ise faal işbirlikçiler. Faal işbirlikçiler daha çok göze batıyor. Akademik çevrelerin faal işbirliği yapan unsurları biraz daha yüz kızartıcı bu dönemde.”
Bu faal işbirlikçiler hem üniversite içinde, hem de dışındadır. Üniversite içindekiler, akademik hayatlarında anlamlı başarılara imza atamamış ve yükselmek için hep muktedire yaranmak, yaltaklanmak zorunda kalmış fırsatçılardır. Başarılı, üretken, topluma faydalı, sevilen ve sayılan akademisyenler kurumlarından tasfiye edildikçe maalesef bu kötü ama işbirlikçi akademisyenlere yer açılacaktır. Bu durum kuşkusuz kısa dönemde öğrenciler, uzun vadede de tüm toplum için olumsuz sonuçlar doğurur. Üniversitelerde yapılan muhalif akademisyen tasfiyesi aslında tüm topluma ve bilimselliğe karşı yapılan bir kötülük.
Üniversite dışındaki işbirlikçiler ise, yine tek ses tek nefes medyasında iyi gazetecilerden boşalan koltuklara oturmuş ve aynı üniversitelerdeki benzerleri gibi muktedire yalakalık yapmaktan başka işleri olmayan bir grup maaşlı hükümet personeli. Geçen bir televizyon kanalında gördüm, canlı yayında gestapo toplantısı yapar gibi, “Şu akademisyen atılmış, onu değil, asıl bunu işten atmalılardı” diyebilen, böylesine cahil cesaretiyle konuşabilen bir takım insanlar var. Önümüze gelene yüz tekme şuursuzluğuyla yalan, iftira, komplo, ihbarcılık ve hedef göstermeyle hayatlarını kazanan bir işbirlikçi güruhu bunlar. İki lafı bir araya zor getiren ve kahve muhabbetini televizyonculuk zanneden bu insanlar, ülkenin okumuş, aydın bireylerinin mesleki ve hukuki gelecekleri hakkında yorum yapma, onları yargılamadan mahkum etme hakkına sahip olduklarını sanıyorlar. 1948’den bu yana topluma akıl fikir verenler anlamında geldiğimiz nokta da tam bir dekadans.
Üniversitelerin içi siyasi ve kültürel anlamda boşaltılıp kampüsler bilimsel çöle dönüştürülürken, dışarıda bırakılan muhalif akademisyenler elbette düşünmeye, eleştirmeye, üretmeye ve bilim yapmaya devam edecekler. AKP iktidarı gelmiş geçmiş en aydın düşmanı, en eleştiriye karşı toleranssız, en antientelektüalizmden muzdarip hükümet olarak tarihe geçecek. İçeriden ve dışarıdan bu tasfiyelere destek verenlerin adları ise mutlaka bir yerlerde kayıtlı; gelecek nesiller bu isimlerin kimler olduğunu,bireysel çıkarları uğruna nasıl bir utanca bilerek ve isteyerek iştirak ettiklerini er geç öğrenecek. Şimdilik tek tesellimiz bu.
- Twitter'da haber patlatmak 29 Haziran 2018 00:23
- Suruç katillerini sandık cezalandırsın 22 Haziran 2018 00:31
- Barış kazansın 14 Haziran 2018 23:12
- Seçimleri TRT değil Youtube kazandıracak 18 Mayıs 2018 00:29
- Polis kafalı gazetecilerden medya saçmalamaları 11 Mayıs 2018 01:33
- Cumhuriyet davası açık bir öç alma davasıdır 26 Nisan 2018 23:13
- Haberciyi öldürdüler ama haber yaşıyor 20 Nisan 2018 00:15
- Dumanla haberleşmeye hazırlanın 30 Mart 2018 00:55
- Doğan Yayın Holding'in satılması: İmam nikâhı resmi nikâha dönüştü 22 Mart 2018 06:56
- Ali Baba'nın çiftliğinde her şey yasal 16 Mart 2018 00:15
- Beton mikseri ve adalet sarayı 09 Mart 2018 00:57
- Siyasette ‘parlak’ fikirler 16 Şubat 2018 00:55