'Celladın ipi'ne boyun uzatmaya Hayır!
Recep T. Erdoğan, Türkiye’nin bir diktatörün kumandasında birleşmiş azınlığın azınlığı bir oligarklar zümresinin zorbalığı altında inlemesine “hayir” diyenleri, “PKK, FETÖ, DAEŞ’de hayır diyor” birleştirmesiyle ve “terörist”, “hain” kelimelerini de ekleyen cümleler kurarak “hainler” cephesine yazmayı sürdürüyor.
Onu Binali Yıldırım, “Başbakan” sıfatıyla izleyip “tamamlıyor.” Onu da, bir yağma havuzuna çevrilmiş ülke kaynaklarının talanından beslenen karapropaganda karargâhının taklacıları, piyonları, ispiyonları, laf madrabazları; 28 televizyon kanalının 26’sında arz-ı endam eden iktidar konuşmacıları; Hürriyet başta tekelci basının devlet ve hükümet görevlileri; hepsi koro halinde paslı tenekeden flüt çalıyorlar! Ülke seçmeninin en azından yarısını “hain” ilan eden kirli propagandanın pası akmış, etrafa yayılıyor.
Oylanacak olan, Türkiye‘nin tüm ulus ve ulusal topluluklarından halkların yakın geleceğinin tüm yönleriyle kendini “İslamın Padişahı” tahtında gören bir diktatöre teslim edilip edilmemesidir. Buna “Hayır!” diyenlerin susturulması, engellenmesi ve kendi görüşlerini kitlelerle paylaşmamaları için sadece polisli, köpekli, TOMA’lı, gazlı-mermili saldırıların; binlerle on binlerle tasfiyelerin; açlık ve yoksulluk tehdidiyle teslim alınma çabalarının yetmeyeceği görüldüğü için, daha etkili bir silah devreye sokularak sonuç alınmak isteniyor. IŞİD’i, ÖSO’nu, Kaide çetelerini besleyip kullanan kontra karargâhı, ülkenin yıkıma, halkın uçuruma daha fazla sürüklenmemesi için mücadele eden ilerici-demokrat ve sosyalist kisemler başta olmak üzere, ve çeşitli diğer gerekçelerle “HAYIR” diyen herkesi, “teröristlerle, darbecilerle birlikte olan hainler” cephesine yazarak, sonuç almaya çalışıyor. İktidar gücü kullanılarak hayır diyenlerin gerekçelerini anlatmalarına karşı savaş düzeni alınmış ve askeri-polisiye timler seferber edilmişken, iktidar ve çanağından yiyip-içenlerin, kendilerini “vatansever”, ülkenin yıkıma ve halkın uçuruma daha fazla sürüklenmesine karşı çıkanları “hain” gösterip, “Büyük ülke, büyük millet için evet!” şarkıları eşliğinde ülkeyi emperyalist talana daha fazla açmaya; halkını petrol bölgesini tutuşturma potansiyeli giderek büyüyen savaşın alevleri arasına sürmeye suçortağı olmaya çağırmaları, sadece sıkışmışlıklarını değil, çıkarları için yapmayacakları kötülük, başvurmayacakları entrika olmadığını da gösteriyor. Bahçeli‘nin “Türklük”; Erdoğan‘ın, “Tek millet, tek dil” ve “İslam” propagandasıyla duygu ve inanç avı ve istismarıyla sonuç alma çabasına gaz vermeleri bunun gösterir. İstenen, bir “İslamcı yazar”ın söylediği üzere, bu propagandadan etkilenen insanların, “kasabın bıçağını yalamayı” sevmeleridir! Ülkenin yağma havuzuna vakfedildiği bir zamanda, “Büyük ülke büyük millet” kaftanına sarınıp halkın çocuklarını kırımlara sürüklemeye onay istemi, bu şovenist din istismarcısı karargâh tarafından bunca zincirlerinden boşanmış biçimiyle öne çıkarılıyorsa, bu, bozguna uğrama olasılığının hayli güçlü olmasından korktukları içindir. “Bu sistem var ya bu sistem, bu sistem bugüne kadar bileklerimize prangaydı” diyerek onu yıkmaya destek isteyen R. T. Erdoğan‘ın, ürünü olduğu ve başında bulunduğu sistemin halk düşmanı karakteri bir yana, onu da karartan bir söylemle “laik, sosyal hukuk devleti” olduğu iddiasındaki “parlamenter demokratik cumhuriyet”i hedef aldığını ilan ettikten sonra, Arap topraklarında “İslamın birliğini oluşturmanın zamanı geldi” açıklamasında bulunmasının arkasında da bu amaç-korku birliği duruyor.
Hem korku hem de istenenin-amaçlananın ilanıdır bu. “Suriye’de 4-5 bin kilometrekarelik bir alan oluşturup orada, oraya dönmüş Suriyelilerden bir milli ordu kurmak”tan sözeden Erdoğan’ın, bu açıklamasını, bunun, büyük güçlerin rekabet ve güç kullanımı arenasında mümkün olup olmamasından bağımsız olarak, savaş ve işgal politikalarına “başkan ve başkomutan” olarak tek başına ya da etrafındaki birkaç “kafadar”ıyla birlikte karar verdiği durumlarda beklenmesi gereken felaketlerin işareti saymak gerekir.
Tarihten ders almaksızın bugünün ve geleceğin insani, uygar ve ilerletici olarak kurulması mümkün olmaz. İmparatorlukların yayılmacı mirasına hevesli bir “tek kişilik diktatörlük adayı”nın, ülkenin ve halkın “kaderi”yle oynama yetkisi istediği bir durumun içerdiği tehlikeyi görmek için Osmanlı’nın da dahil olduğu feodal imparatorlukların yıkımına bakılabilir. Saltanatlarına itiraz edenlerin zindanlara tıkılması, sürgünler, işten çıkarılmalar, direnenlere karşı mitralyöz atışları o zamanlarda da, padişah ve imparatorların en “etkili silahı”ydı! Tabii ki bunu da istihbarat-muhbir ağı; satınalma, yağdanlık halinde devşirmelerle takviye etmeler! Rus Çarı II. Nikola örneğin, bu politikayı uygulamakla kalmıyor, meclisi de kendisinin onaylayıcısı bir kukla kurum durumuna getirerek tüm yetkiyi kullanıyordu. Aclık ve yoksulluğun yanısıra yoğunlaşan baskı ve yasaklara direniş arttıkça, polisi daha gelişmiş silahlarla donatmak ve polis zorbalığıyla gizli servis pusuları ve suikastlerini yoğunlaştırmak çare olarak görülüyordu.
Sonra; sonra Çarlık da, Nikolalar da yıkıldılar. Sığınacak yerleri yoktu; kaçan kaçtı, kaçamayan halkın gazabından kurtulamadı. Yıkılan sadece Çarlık değildi. Osmanlı’nın “yedi düvele hakim” imparatorluğu yerle yeksan oldu. Onu şimdi canlandırmaya çalışanların askeri-politik entrikaları ve halkın çocuklarını Arap topraklarında savaşa sürükleyerek içerde zafer kazanma manevralarına “evet” denilemez! Bu politikalara verilecek yanıt “HAYIR!” olmak durumundadır.
“Seçmen” ya aydınlanmanın aydınlatıcı ve ilerletici değerlerine savaş açtığını ilan edip ortaçağ karanlığından miras alınan engizisyon mantığına ve celladın ipine başını uzatmaya ve Türkiye’nin tüm milliyetlerinden halk kitlelerini ateşe sürükleyen; kırımları ve katliamları çağıran burjuva iktidar politikalarının daha kolay, daha direkt ve burjuva parlamenter anlamda engellerle karşılaşmaksızın uygulanmasına “evet” diyecek ya da buna karşı, büyük bir kararlılık göstererek “HAYIR” deme cesaret ve kararlılığı gösterecek!
Evrensel'i Takip Et