İfade Özgürlüğü
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 10. maddesi ifade özgürlüğüne ilişkin. Herkesin görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip olduğunu düzenliyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kuruluş yılı olan 1959’la 2015 arasında toplam 619 defa 10. maddenin ihlal edildiğine karar vermiş. Bu kararların 258’i Türkiye hakkında. Bu da yaklaşık olarak tüm ihlallerin yüzde 42’sine karşılık geliyor.
Bu veriler, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks’in geçtiğimiz günlerde açıklanan Türkiye raporunda yer alıyor. İfade özgürlüğü konusunda hazırlanan bu raporda, ihlaller, muhalif basın ve akademisyenler üzerindeki baskılarla internet sansürü konularına odaklanmış. Ancak ihlallerin tamamını bütünlüklü bir biçimde ele alabilmek bir yana, tek tek sıralayabilmenin bile bu raporun sınırları kapsamında mümkün olmadığı da not edilmiş.
Muiznieks, ifade özgürlüğü konusundaki koşulların içinde bulunduğumuz dönemde 2011 raporunda belirtilenden daha olumsuz bir hal aldığını değerlendiriyor. Resmi görevlilere ve onların politikalarına yönelen meşru eleştirilere karşı halihazırda var olan yüksek seviyeli hoşgörüsüzlüğün daha da artmış olduğuna dikkat çekmiş. Bu bağlamda OHAL sürecinin bu kötüye gidişi şiddetlendirdiğini vurgularken, alınan tedbirleri ise hukukun sadece ihlali değil, inkarı olarak da nitelendiriyor.
Raporun 62- 64. paragrafları “.... yetkililerin sertleşen tutumları neticesinde ifade özgürlüğünün hızla gerilediği bir alan” olarak tanımlanan akademik özgürlüklerin kısıtlanması konusuna ayrılmış. Bu bölümde, barış bildirisine imza atan yüzlerce akademisyenin maruz kaldığı baskı ve hak ihlalleri dile getiriliyor. Bununla beraber söz konusu bildirinin “açıkça ifade özgürlüğünün sınırları içinde kalan bir bildiri” olduğu ve arkasında yatan endişelerin ise “meşru ve kamuoyunu ilgilendiren endişeler” olduğu görüşü yineleniyor.
Buna karşılık YÖK Başkanı ise liste hazırlama sürecini sahiplenmediği akademisyen ihraçlarını “imzasını çekmemekte direnenler atıldı” diyerek savunuyor.
Bu açıklama, ifade özgürlüğünü inkar etmenin yanında gerçeği de yansıtmıyor. Çünkü ihraç edilen akademisyenler arasında imzasını çekenler olduğu gibi bildiriyi hiç imzalamamış olan Eğitim Sen üyeleri de var.
Muiznieks, 2011 yılında selefi tarafından hazırlanan rapora atıfla, Türkiye’de ifade özgürlüğü ihlallerinin Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Kanununun kimi hükümleri yanında hakim ve savcıların AİHS’e aykırı yorumlarından kaynaklandığını belirtiyor. Buna göre muhalif görüş ve eleştiriler hakim ve savcıların önemli bir bölümü tarafından devletin bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılanıyor.
Bu noktada belirtmek lazım ki; bu şekilde algılanmayıp AİHS’e uygun olarak verilen yargı kararları da zaten uygulanmıyor.
Örneğin Ankara Bölge İdare Mahkemesi, barış bildirisini imzaladığı gerekçesiyle sözleşmesi uzatılmayarak ilişiği kesilen Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Abdullah Deveci için verdiği kararda bildiri imzalamanın ihraç gerekçesi olamayacağına hükmetmişti. Ancak bu karar aylarca uygulanmadı. Sonrasında ise bu kararı etkisiz kılabilmek için Abdullah Hoca KHK ile ihraç edildi.
Muiznieks’in Türkiye raporundaki bir başka değerlendirme de, herhangi bir yargı denetimi olmaksızın terör örgütü ile “irtibat” veya “iltisak” gibi muğlak ölçütler doğrultusunda alınan tedbirlerin yürütmeye sınırsız takdir yetkisi bahşettiği (20. paragraf).
Bu bağlamda imzacı akademisyenlerin maruz kaldığı ihlaller ise raporda belirtilenden de daha keyfi bir duruma işaret ediyor.
Şöyle ki; barış bildirisini imzaladığı için tutuklanan dört akademisyenin ilk duruşmasında savcı “terör” gerekçesinden vazgeçip TCK’nın 301. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişti. Bu çerçevede hâlâ Adalet Bakanlığından soruşturma izni bekleniyor. Ama bu esnada imzacı akademisyenler “terörle iltisak” gerekçesiyle OHAL KHK’leriyle ihraç ediliyorlar.
OHAL tedbirleri ve KHK’lerin Anayasada belirtilen sınırları aştığı CHP’li vekillerin de gündeminde. Bununla beraber, Bakanlar Kurulunun karar verdiği tarihle Resmi Gazete’deki yayım tarihinin eşzamanlı olmamasından hareketle, 7 Şubat’ta yayınlanan son KHK’nin ‘yok hükmünde’ olduğunu belirtiyorlar.
Ancak tarihler arasındaki eşzamanlılık sorununun son KHK’ye özgü olmayıp tüm ihraçlar için geçerli olduğunu hatırlatmak gerekiyor. İÜ’den ihraç edilen hukukçu akademisyenler Barkın Asal ve Mehmet Cemil Ozansü bu çelişkiye aylarca önce işaret etmişti.
Evrensel'i Takip Et