Paldır küldür referanduma
Fotoğraf: Envato
Bir yandan Suriye savaşı ilginç boyutlar alırken, bir yandan da paldır küldür referanduma doğru gidiyoruz.
Sanki yaşananlar 1979-81 yılları arasında İran Devriminin teokratik bir diktatörlüğe dönüşmesinin kötü bir kopyası.
O zaman da zayıflayan bir ABD hegemonyası, Saddam gibi burnu büyümeye başlayan İran şahının, elindeki petrol kozunu kullanarak Sovyetlerle kırıştırmaya başlaması, bu nedenle ABD’nin Şah için kılını kıpırdatmazken, Arap Baharı gibi İran baharının da elinde patlaması, bir zamanlar ulusalcı Musaddık hükümetine karşı kullanılan Şia İslamının kendi oyununu kurması gibi unsurlar, tarihin helezoni ilerleyişinde sanki tekrarlar gibi görünüyor.
1960’lı yıllarda Ankara’da kurulan Anadolu Yayınları, Bahman Nihrumand adlı Almanya’da sürgünde bulunan İranlı bir sosyalistin “Hür Dünyanın Diktatörlüğü” diye bir kitabını yayınlamıştı.
Bahman Nirumand, İran Devriminden sonra ülkesine geri döndü. İran’da şahın devrilmesi büyük umutlar yaratmıştı. Ama 2-3 yıl içinde Şahı da aratan bir felaketle yüz yüze kalındı. Nirumand bir süre sonra yine soluğu Almanya’da aldı.
12 Eylül Turgut Özal’ın şahsında İslamcılara kapıyı araladı. Ve Demirel’i, Ecevit’i veto etmekle uğraşan paşalarımız, ilk seçimde Turgut Özal’ın ANAP’ı ile baş başa kalakaldılar. ANAP da, AKP’nin ilk dönemi gibi içinde bir sürü unsuru barındırmaktaydı.
Bunların ilk başarılarından biri, bir sansür organı olan “Muzır Yayınlar Komisyonu”nun kurulmasını başarmak oldu.
İslamcıların eğitim sisteminde, devlet aygıtında konumlar kazanması esas bu dönemde başladı.
Zaten ordu “Peygamber Ocağı” değil miydi?
Bahman Nirumand, İran devriminin nasıl teokratik otoriter bir devlete dönüştüğünün hikayesini, “İran’da Soluyor Çiçekler” adlı kitabında anlatır. Solun ve liberallerin yaptığı hatalara da değinir. Bu kitabı, Özal’ın henüz iktidara yeni geldiği günlerde yayınladık. Sonra 1988’de ikinci baskısı çıktı.
Acaba kaç kişi okudu?
Çünkü tabu kırıcı bir yayınevi olan Belge sadece devletin değil, solun ulusalcı kimi kesimlerinin de sevmediği bir yayınevidir.
Daha 68’lerden bildiğim Nirumand’ın bu kitabını bana Berlin’de yaşayan yazarlarımızdan Kemal Kurt duyurdu. Üstüne üstlük tercüme de etti sağ olsun.
Daha sonra İran solunun ve liberallerinin hatalarına ilişkin Prof. Dr. Serpil Üşür Sancar’ın “İran Devrimi / Din, Antiemperyalizm ve Sol” adlı akademik bir derlemesini yayınladık 1992 yılında. Belge sistemin her zaman ablukası altında olan bir yayınevi olduğu için hala tükenmemiş olan bir kitap. İsteyen arar bulur.
Nirumand, şöyle diyor:
“Evet Humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize. Demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanamayacak, işkence yapılmayacak, hapishaneler kapatılacak, kadınlara eşit haklar tanınacak, giyim serbest olacak dedi. Biz solcular ise liberallerden daha da büyük yanlışlar yaptık. Biz dedik ki, bir yandan gelenekselliği simgeleyen, diğer yandan da böyle güzel şeyler vaat eden bu karizmatik önder olmadan Şah’ı deviremeyiz. İkincisi, mollaların devleti yönetecek durumda olduklarına inanmıyorduk. Üçüncüsü de, gerçekten pek çok solcu, başta Humeyni olmak üzere, çoğu mollaların radikal tutumlarını beğeniyordu...
Biz solcular, İslamı yeni bir güç olarak görmekten yoksunduk. İran üzerine analizlerimizin, Şili veya Vietnam üzerine yapılan analizlerden farkı yoktu. Ayrıca demokrasi anlayışımızda yetersizdi. Giysileri yüzünden sokaklarda kadınlara sataşmalar başlayınca, ‘yan çelişkiler’ diye ciddiye almadık bunları. Biz, ana çelişkiyi, yani emperyalizmle savaşı, ön planda tutuyorduk.
Demokrasi olmadan emperyalizmle savaşılamayacağını anlayamamıştık. Kadın hakları, sendikal haklar için verilen kavga, emperyalizmle savaşın ta kendisidir...”
Kimi liberallerimiz ve solcularımız da aynı düşün cazibesine kapıldı. 30 küsür yıl sonra…
Ve ilk kapı anayasa referandumuyla aralandı.
Şimdi ikinci bir referandum kapıda.
Referandumların, diktatörlük rejimlerinin kurulmasında 30’lardan bu yana büyük bir işlevi olmuştur.
82 Anayasası ile, General Evren’in “Başkanlığını” birlikte oylatan referandumla, kontrol altında sözde demokratik bir rejim kuruldu.
Ve şimdi Evren’in hayal edip de başaramadığı otokratik bir sistem iyice oturtulmakta.
İran’da da teokratik dikta rejiminin kapısı bir referandum ile aralandı.
Tarih sadece aptallar ve cahiller için tekrardan ibarettir.
Gezi direnişi, Haziran 2015 seçimleri, despotluğun kader olmadığını, yıkılmasa bile dizinin kırılabileceğini kanıtlamıştı.
Türkiye insanının, tehditlere kulak asmadan, referandumda “hayır” deme şansı var.
Ve işte bunun için korku içindeler.
- Vatansızlığı vatan eylemek 05 Aralık 2023 04:29
- Uzun mesafe koşucusuydu Osman 04 Kasım 2023 03:50
- Kitap yakmanın dayanılmaz ayıbı 02 Temmuz 2023 03:14
- İsveç’in de ATY’si var artık! 05 Mayıs 2023 04:14
- İhsan Doğan (Sinan Oza) ve Niyazi Dalyancı için 11 Nisan 2023 04:00
- Dünya Anadil Günü vesilesiyle 09 Mart 2023 04:15
- Soykırımı tartışmak 19 Ocak 2023 03:19
- Mahmut Baksi anısına 14 Aralık 2022 04:32
- Kendi kutsalına bomba koyan 06 Aralık 2022 04:10
- Yorum yetmez! 28 Kasım 2022 04:00
- Kesişen yollar 15 Kasım 2022 04:16
- Seyfo ya da kılıçtan geçirilmek 08 Kasım 2022 04:10