Sansürü ve işkenceyi savunma pervasızlığı
Fotoğraf: Envato
İnsan haklarına saygının, özgürlüklerin yasalarla güvenceye alındığının iddia eden hükümetlerin olduğu ülkelerde, o ülkelere yöneltilecek en ağır, ağırdan da öte utanç verici suçlama, işkence ve sansür suçlamasıdır.
Onun içindir ki, bir ülkede işkence varsa bile hükümetler, eleştiriler karşısında bakanlar, yetkililer; “Bizde işkence yoktur, yasalarımız işkenceyi yasaklamıştır. Münferit olarak işkence yapanlara da yasalarımızda ağır cezalar verilir...” diye, hiç olmazsa günü kurtarmaya çalışırlar.
Eğer bir ülkede hükümet, sansür yapılıyor suçlamasıyla karşı karşıya kalırsa, Hükümet ve öteki yetkililer, bunu reddeder, basın özgürlüğünü koruyan diğer düzenlemelerden söz ederek sansürün olmadığını savunurlar. Nitekim Türkiye gibi basın özgürlüğünün sıkça ihlal edildiği bir ülkede bile, darbe dönemlerini bir yana bırakırsak, 110 yıldır sansürün kaldırılması kutlanmaktadır. Ülkeyi yönetenler bakın, yasalarımızda “Basın hürdür” diye övünürler.
Nitekim bugüne kadar Türkiye’nin hükümetleri, ne ölçüde uyguladığından bağımsız olarak, işkencenin önlenmesi ve sansürü yasaklayan ve basın özgürlüğünün güçlendirmeyi amaçlayan pek çok uluslararası anlaşmaya imza koymuştur.
Ama son günlerde bu iki alanda da AKP Hükümeti, kendisini aşarak, “Terörle mücadele ediyoruz” adına işkenceyi ve basına sansürü (otosansürü) açıkça kabul etmekle de kalmadı, savundu da!
SANSÜRDEN BETERİ OTOSANSÜR!
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş; “Terörün propaganda gücüne karşı medyanın uyanık olması lazım. Medya bu konuda mecburen ayağını denk almak durumunda kalacak. Bu kadar terörle mücadele eden bir ülkede medya Dingo’nun ahırı değildir. Herkes istediği gibi istediği şekilde medyada terör örgütlerinin lehine olacak şekilde işler yapamaz.” diyor.
Bu sözlerini devamında Kurtulmuş,. Terör örgütlerinin yöneticilerine “...başkanı”, “...imamı” denemesini terör örgütüne destek anlamına geldiğini söyleyerek böyle sıfatların kullanılmamasını istedi.
Kurtulmuş’u izleyen, basın tarihini bilen birisinin ilk aklına gelen döne dolaşa Abdulhamit döneminin sansürcülerinin yasak sözcüklerine kadar geldiğimizi düşünmüştür.
Hükümet Sözcüsü Kurtulmuş, “Medya Dingo’nun ahırı değildir”, “Medya ayağını denk almak durumunda kalacak” diyerek basını açıkça tehdit ederken, “Yaptığınız haberi bize getirin bakalım uygunsa yayımlarsınız” demiyor. Bu eskiden uygulanan klasik sansürdü. Ama, Kurtulmuş, bir adım daha ileri götürerek, gazetelere ve gazetecilere “Kendi sansürcünüz kendiniz olun” diyor, otosansürü dayatıyor. Aksi halde; haberciye, yazı işleri müdürüne, yayın yönetmenine dava, bir KHK ile yayın organını (gazete, TV, radyo, dergi,...) kapatma, yayın araçlarına el koyma,...ile tehdit ediyor.
Peki sansür kötüdür de otosansür daha az mı kötüdür? Elbette ki hayır! Tersine otosansür daha utanç verici bir sansür uygulamasıdır. Çünkü böylece yaratılan “korku”yla, yayın yönetmeni tüm gazetenin, editörler sayfalarının, muhabirler yaptıkları haberin sansürcüsü olarak görevlendirilmektedir.
Kurtulmuş açıkça bunu istemektedir gazetelerden ve öteki yayın araçlarından.
BAKAN SOYLU’DAN ‘ASMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ’ SAVUNMASI
Mardin-Midyat, Koruköy’de, köyün günlerce kuşatılması, sokağa çıkma yasağı ilan edilip dünya ve tüm çevreyle ilişkisinin kesilmesi, köylülerin gözaltına alınıp işkence yapıldığına dair haberler üzerine CHP ve HDP’li vekiller, İçişleri Bakanına bu köydeki uygulamaları ve işkence iddiaların sormuşlardı.
Bu sorulara İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtı: “Terörle mücadele ediyor Türkiye. Terörle mücadele sürerken bir muhalefet milletvekili çıkıp, ‘Mardin’de Koruköy’de ne oluyor? diye soru soruyor. ‘Orada işkence yapıyorsunuz’ diye bir anlayışı ortaya koyuyor. Bir yaşlıdan bahsediyor. ‘Ona işkence ediyorsunuz’ diyor. O yaşlı dediğiniz adam ise teröre ev sahipliği yapıyor...” biçimindeydi.
Bakan basına fotoğrafları yayımlanan ve hayati tehlikesi devam ettiği için hastanede tutulan Abdi Aykut’a işkence yapılmasını “soruşturacağız”, “İşkence varsa yapanlar cezalandırılır” gibi usulen bile işkenceye karşı çıkmıyor, “terörle mücadele”ye sığınarak işkenceyi görmezden geliyor.
Bakan Soylu’nun bu tutumu ancak, 12 Eylül Cuntasının Lideri Kenan Evren’in idamları eleştirenler karşısında, “Asmayalım da besleyelim mi?” savunması ile kıyaslanabilirdir.
Ne var ki, gelişmelere bakıldığında, işkence ve sansür-otosansür dayatmaları, günlerdir “sivil milisler”, “iç savaş çığırtkanlığı” ile kendisini ortaya koyan siyasi tablonun bir parçası, onun tamamlayıcısı olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bakanların sansür (otosansür) ve işkenceyi savunacak kadar pervasızlaşması, siyaseti daha da gerginleştirme tutumu; Türkiye’yi “tek parti tek adam yönetimine” götürme amacı ve arkasındaki zihniyetle bütünleşerek tamamlanıyor.
- Yığınların siyasete müdahalesi için... 19 Ocak 2025 04:46
- 2025 yılı emek yılı olacağını gösteren önemli işaretlerle başladı 12 Ocak 2025 04:53
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47