03 Mart 2017 00:37

Bitmeyen senfoni: Gazeteciden terörist çıkartmak

Bitmeyen senfoni: Gazeteciden terörist çıkartmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir Türk mahkemesinin Alman Die Welt Gazetesi Muhabiri DenizYücel’i terör propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklaması, 15 Temmuz sonrası ülkede giderek vahim hale gelen düşünce ve ifade özgürlüğü sorunları yumağına bir yenisini ekledi. 

Hem Türk hem de Alman vatandaşı olan Deniz Yücel (43) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı ve Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın RedHack tarafından gizlice ele geçirilen email’larına ilişkin bir haberi nedeniyle Türkiye’de gözaltına alınmıştı. Ama bu gazeteciyi tutuklayanlar, onun iki sene önce PKK’nin kurucularından Cemil Bayık’la yaptığı bir söyleşiyi de suç delili sayarak, kendisini bir de terör propagandasından yargılamaya karar vermişler. Gazetecilerin saray ve çevresine ilişkin haber yapmalarıyla, terör suçlamasıyla tutuklanmaları arasındaki süre giderek kısalıyor. Yapılan haberin önemli bir bilgi içermesi veya kamu yararı sağlamasının mevcut Türk mahkemeleri açısından hiç önemi yok. 

Terör bahane

Deniz Yücel’in tutuklanması da, yaptığı haber değeri taşıyan işlerin terörle ilişkilendirilmesi de kuşkusuz basın özgürlüğüne darbe. Bir kere, Enerji Bakanının e-mail yazışmaları Wikileaks’ten tutun da uluslararası pek çok yayın organı tarafından alenen yayınlandığı gibi,  bu belgelerin artık hiçbir gizliliği yok. Bu konu hakkında Türkiye’de gizlilik kararı veya yayın yasağı olsa bile, Alman gazetecinin Almanya’da yayımlanan gazetesindeki habere Türkiye’deki savcı ve hakim ne hakla karışacak? PKK ileri gelenleriyle konuşarak haber yapan gazetecilerin terör propagandasına alet olduğu ise artık kokmuş çoraptan beter bir bahane. Nitekim uluslararası basın organları Deniz Yücel’in tutuklanma haberini verirken şöyle yazdılar: “Türkiye’de Hükümet kendisininkiler haricindeki düşünceleri yayımlayan gazete ve gazetecileri terörist ilan ediyor, hakimler de o gazetecileri derhal tutukluyor.” Deniz Yücel ilk gözaltına alındığında gazetecilere açıklama yapan Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Almanya Komitesi Başkanı Prof. Dr. Carl-Eugen Eberle de, Türkiye’de hakimlerin, Türk siyasi liderliğinin emirleri doğrultusunda hareket ederek gazeteciler aleyhine kararlar aldığını, basın ve ifade özgürlüğünün güvence altında olmadığını söylemişti.

Gazeteciliğe yeni tarif

Gazeteci hükümet yetkilileriyle konuştuğu kadar, muhalif siyasi parti liderleriyle, sivil toplum aktörleriyle, bürokratlarla ve sıradan vatandaşlarla da konuşur; yeri gelir, devletin terörist ilan ettiği gruplarla da konuşur, haber yapar. Bir gazetecinin başbakanla konuşması onu hükümet yanlısı yapmayacağı gibi, hükümet karşıtı veya yasa dışı bir örgütün yetkilisiyle konuşması da onu suçlu yapmaz. Suçlayan ve suçlanan tarafların her ikisiyle de görüşmeden, onlara soru sormadan, düşüncelerini bilmeden ve analiz etmeden kamuya çok yönlü ve derinlemesine haber sunmak mümkün olamaz. Ama gelin görün ki bizim ülkemizde çok uzun bir zamandır gazeteciliğin yeni ve çarpık bir tarifi yapılıyor. Bu tarif, gazeteciyi sadece hükümetin borazanı olduğu müddetçe makbul eleman sayıyor. Doğru ve çok yönlü haber yapan gazetecinin şeytanlaştırılması, düşmanlaştırılması, korkutulması, iş göremez hale getirilmesi,  işsiz bırakılması veya demir parmaklıklar ardına atılması ise işte hep bu kaba, az gelişmiş basın özgürlüğü anlayışının bir ürünü.

Yabancı basın tehdit altında

Bugün Türkiye’nin en çok gazeteci öğüten ülke olarak anılması sadece Türkiyeli gazeteciler için bir tehdit değil, uzunca bir süredir Türkiye üzerine haber yapan yabancı gazeteciler de türlü çeşitli yöntemlerle taciz ve tehdit ediliyor,  hatta son örnekte olduğu gibi terörist ilan edilip tutuklu yargılanıyor. Ülkeye girişi sakıncalı bulunan “yasaklı yabancı gazeteciler listesinden” geçen sene BBC aracılığıyla haberdar olmuştuk. Arkasından sınır dışı edilen yabancı gazeteciler geldi. Fotoğraf çektiği, haber yaptığı, sosyal medya hesaplarından eleştirel paylaşımlarda bulunduğu için akreditasyonu iptal edilen yabancı gazetecilerin sayısı artıyor. Hükümetin hatalarına veya yaptığı yanlışlara (Özellikle de basın ve ifade özgürlüğü alanında) değinen ve bu konularda haber yapan yabancı gazeteci ya acilen ülkeden atılıyor ya da terör destekçisi ilan ediliyor. Bu koşullar altında yabancı gazeteciler için zaten iyiden iyiye korku filmi gibi olan çalışma koşullarına şimdi bir de Deniz Yücel’in tutuklanma hadisesi eklendi. Bu tutuklama sadece tek bir gazeteciyi susturma amaçlı değil, ama aynı zamanda tüm eleştirel yabancı basına karşı bir gözdağı niteliğinde. 

AB üç maymunu oynuyor

Peki, yabancı basına uygulanan bu baskı ve tehditlere karşılık Batı, ama özellikle de Avrupa Birliği ne yapıyor? Kanımca, anlamlı hiçbir şey yapmıyor. AB, maalesef büyük bir ikiyüzlülükle Türkiye’de yaşanan basın ve ifade özgürlüğü ihlallerine karşı neredeyse üç maymunu oynuyor ve en son Deniz Yücel’in tutuklanması örneğinde bile, Alman hükümet yetkililerinin açıklamaları asla tatmin edici değil. AB sanki Türkiye’nin toptan dibe vurmasını beklercesine -daha ne kadar dibe vuracaksak?- AKP Hükümetinin düşünce ifade özgürlüğü üzerindeki despotik tutumunu basit kınama mesajlarıyla geçiştirerek günü kurtarıyor. Lakin Avrupalı siyasilerin kendi çıkarları uğruna hem yerli hem de yabancı gazetecilerinin başına gelenlere karşı sessiz kalmaları, ileride Türkiye’nin ve Avrupa’nın kabusu olacak bir dizi Midnight Express benzeri filme ve romana da hazırlıklı olmalarını gerektiriyor. Üstelik bu sefer sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda Avrupa ülkelerinin de siyaseten rezil olacağı işler olacak bunlar. Çünkü Türkiye cezaevleri artık yerli ve yabancı gazeteci kaynıyor. Eli kalem tutan bunca insanı hapse atmak, onlar haksız yere demir parmaklıklar arkasındayken olan bitene sessiz kalmak, elbet bir gün yayımlanacak olan cezaevi hikayelerine de zemin hazırlamak demek. Mesleğini doğru düzgün yapmaya çalışan gazetecilerin hayatları üzerine oynanan uluslararası kirli siyasi oyunlar, bir gün mutlaka ortaya dökülecektir.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa