Erdoğan Almanya'ya gelse ne olur?
Fotoğraf: Envato
Geçen hafta bu köşenin başlığı “Erdoğan Almanya’da istenmeyen kişi” idi. Ancak yazı daha yayımlanmadan “istenmeyen kişinin” sadece Erdoğan olmadığı, bakanların da istenmediği anlaşıldı. Bir hafta içinde üç bakan ve bir eski bakanın Almanya’nın değişik kent ve kasabalarında “Tek adam ve tek parti rejimi” lehine yapmak istedikleri toplantılar iptal edildi. “Güvenlik” öne sürülerek toplantıların iptal edilmesi üzerinden kopan fırtına, yükselen tansiyon henüz dinmiş değil.
Kolay dinecek gibi de görünmüyor. Yarın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya’nın Essen’de toplantısı var. Bakalım bu toplantı da öncekiler gibi iptal edilecek mi...
Bakanların toplantıların iptal edilmesi üzerinden yaratılan mağduriyet ve körüklenen milliyetçilik şimdiden AKP ve Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürdüğünü gösteriyor. Önceki gün Berlin’de bir araya gelen Türk ve Alman dışişleri bakanları toplantısından çıkan sonuç, daha büyük bir fırtınanın kopmak üzere olduğunun habercisi. Her ne kadar Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Erdoğan’ın Almanya’da yapmak istediği miting konusunda tek bir cümle kurmasa da, Çavuşoğlu konunun konuşulduğunu, toplantı yapacak bütün bakanların listesinin verildiğini ve görüşmelerin devam edeceğini ifade etti.
Bu nedenle Alman kamuoyunu bir süredir meşgul eden Erdoğan’a referandum mitingi yaptırıp yaptırmama tartışması bundan sonra da hararetle devam edecek. Şimdiki asıl soru, Erdoğan gerçekten Almanya’ya gelmek üzere uçağa bindiğinde Alman hükümetinin ne yapacağı...
Frankfurter Allgemeine Zeitung, dün bu soruyu Federal Anayasa Mahkemesi Başkan Yardımcısı Ferdinand Kirchhof’a yöneltti. Kirchhof bundan sonra asıl karar merciinin Federal Hükümet olduğunu belirttikten sonra şöyle diyor: “Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst düzey temsilcisi olarak Almanya’ya gelmek isterse temel hakları sınırlandırılamaz. Ancak uluslararası hukukun diplomatik kurallarına uyması gerekiyor. Uluslararası hukuk, yabancı devlet temsilcilerine başka bir ülkede politik faaliyetlerde bulunmasını sınırlıyor.” (FAZ, 09.03.2017)
Bu demektir Erdoğan’a Almanya’ya giriş yasağı konulamaz, ancak miting yapması yasaklanabilir. Erdoğan daha önce iki kez Köln’de bir kez Düsseldorf’ta açıkça politik faaliyette bulunduğu halde hükümet toplantıları iptal etmeyi gündemine dahi almamıştı.
Öyle anlaşılıyor ki, Alman ve Türk kamuoyu önümüzdeki bir ay boyunca Erdoğan’ın Almanya mitingiyle ilgilenmeye devam edecek. Kendisi gelmese de gölgesi Almanya’da olacak.
Çavuşoğlu’nun söylediklerinden anlaşılan her iki ülke diplomatları bundan sonra Erdoğan’ın ne zaman, nerede ve nasıl bir seçim mitingi yapacağı konusunda masaya oturacak. Almanya miting karşılığında önemli tavizler koparılmaya çalışacak. Deniz Yücel’in durumu da bu pazarlıkların bir yerinde olacak gibi...
Bildiğimiz Edoğan, bilinçli olarak yükselttiği Almanya’yla gerilimden azami derecede kâr sağlamaya çalışacak. Bu kârın doruk noktası geçen yazdan bu yana yasaklı olduğu Almanya’ya gelip gövde gösterisi yapmak... Böylece Almanya, Batı, AB karşısında dik duran, onlara diz çökmeyen, tersine diz çöktüren, geri adım attıran Erdoğan’ın içeride ve dışarıdaki gücü ve popülaritesi artacak, belki de referandumda kısım “evet” oyu da getirecek. İçeride ve yurt dışında milliyetçiliği kaşıyarak “evet” oylarını artırma politikası yapan Erdoğan’ın, istediğini alması durumunda bu gerilimin kazananı olacağı açık.
Alman hükümeti ve yerel yöneticiler, yasak kararlarıyla bilerek ya da bilmeyerek Erdoğan’ın gerilim provokasyonun içine düştüler. Bakanların 300-500 kişiyle yapacağı toplantıların etkisinin bu kadar ses getirmeyeceği, Alman basınında küçük bir haber olma ihtimalinin olmadığı durumdan bugünlere gelindi.
Şimdi önemli olan bu gerilimin Erdoğan ve partisinin hanesine yazmaması, referandum sonucunu etkilememesi için etkili bir strateji geliştirmek. Doğru gerekçelerle, Erdoğan’a destek verenlerin de hak vereceği argümanlar geliştirerek, Erdoğan’a Almanya’nın referandum mitingi izni verilmemesi gerekiyor. Verildiği takdirde ise siyasi atmosferi Erdoğan’ın değil, Erdoğan’a karşı çıkanların belirlemesi gerekiyor.
Unutmamak gerekiyor ki, Erdoğan’ın gelişi aynı zamanda Türkiye’de kurulmak istenen otoriter rejimi daha geniş kesimlere anlatmaya yeni imkanlar sunuyor.
Bu imkan özellikle yarım asırdan fazla bir süredir Almanya’da yaşayan ve bundan sonra da yaşayacak olan Türkiye kökenli göçmenleri ikna etmek için seferber edilmelidir. Erdoğan’ın gelişi, seçim kampanyalarının Almanya’ya taşınmasının onların yaşamını kolaylaştırmadığı, bilakis zorlaştırdığı yeterince görülüyor.
Bu nedenle Alman halkından ve siyasetçilerinden önce Almanya’daki Türkiye kökenli göçmen örgütlerin ve emekçilerin Erdoğan’ın gelişine karşı çıkması, eleştirmesi gerekiyor.
Bu yapılabildiği takdirde Almanya’da HAYIR’dan yana hava güçlü bir şekilde esmeye devam edecek...
- 2. Trump döneminde Avrupa'yı neler bekliyor? 17 Ocak 2025 04:58
- Avusturya'dan Güney Kore'ye siyasi krizler ne anlama geliyor? 10 Ocak 2025 04:08
- Almanya ABD’nin arka bahçesi mi? 03 Ocak 2025 04:54
- Avrupa 2024-25: Krizler, çelişkiler ve mücadele 27 Aralık 2024 04:19
- Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı 20 Aralık 2024 05:25
- ‘Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı’ tartışması üzerine 13 Aralık 2024 04:24
- Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor 06 Aralık 2024 06:40
- Almanya'yı savaşa hazırlıyorlar 29 Kasım 2024 06:45
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12
- Trump Pandora’nın kutusunu açtı, Avrupa panikte 08 Kasım 2024 12:17
- 5 maddede ABD seçimlerinin Avrupa’ya etkileri 03 Kasım 2024 04:30