10 Mart 2017 23:42

Güç temerküzü

Güç temerküzü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplumsal yönetimde güç temerküzü demokrasinin çözülüşünü simgeleyen çok temel bir patolojidir. Bunun nedeni, demokrasi karşıtı diktatörlerin işlem ve eylemlerinin hiçbir engelle karşılaşmasını arzulamıyor olmalarıdır. O nedenledir ki, 1961 Anayasası ile kurulmuş olan Anayasa Mahkemesi son iktidar tarafından işlevsizleştirilmiş, kuvvetler ayırımı ilkesi rafa kaldırılmış olmaktadır. Ne hazin bir tarihsel manzaradır ki, bir zamanların demokrasi kahramanı olarak anılan Anayasa Hukuku profesörü Hüseyin Nail Kubalı’nın asistanı bugün bir AKP milletvekili olarak partinin icraatına onay verebilmektedir. Profesör Kubalı Demokrat Parti’nin son dönemlerinde derslerde daima demokrasiden dem vurarak, siyasilerin anayasayı ihlal etmesi durumunda hukuki bir karşılığı olmadığını anlatırdı.

Hoca, böylesi haykırışlarıyla o derece devrin iktidarının gözüne batmış olmalı ki, Demokrat Parti yönetiminin son dönemlerinde kurulmuş olan meşum Tahkikat Komisyonu kararı ile derslere gelemez hale gelmişti. Böylesine demokrasi mücadelesi vermiş olan hocanın asistanı günümüzün olgunlaşmış hukukçu parlamenteri(!)olarak, bugün hukuka ve kuvvetler ayırımı ilkesine yönelik siyasi cepheden gelen anti-demokratik baskı ve dayatmalara kulaklarının tıkayabilmektedir. Yazık!..

AKP içindeki çatlağın şimdilik susturularak baskılanmasına rağmen, bir yandan kendi içinde ayrışırken, diğer yandan da başsız kalma kaderine sürüklenmektedir. Her kurumun kaçınılmaz tarihsel kaderi olarak AKP’nin de tedricen bölünmesi ve erimesi karşısında, de facto başkan şahsına yönelik olduğunu düşündüğü oyların rüzgârı ile yüksek makama geçmeye çalışırken, bir yandan kader arkadaşlarını yalnız bırakmama vefa görüntüsü, diğer yandan da siyasal tabanı koruma adına parti başkanlığını da yüklenme modelini ileri sürmektedir. 

Her kademesinin dikkatlice hesaplanarak oynandığı sürecin sonucunda herkesin değil, ancak “kapasite içinde” kimin ya da kimlerin sıçrayarak siyasi kaderini belirsiz sonsuzluğa dek uzatabileceğini, kimlerin de yok olacağını görebileceğiz. Tabii ki, olağan çağdaş kapitalist demokrasilerde dahi olanaklı olamayan, krallıklara has böylesi siyasi sonsuzluk yapılanması yönetsel garantilerin ötesinde daha başka taban desteklerinede gereksinme gösterir. İşte göstermelik masum gerekçelerle kurulmuş olan ve geçtiğimiz günlerde çok büyük ulusal kaynakların da bünyesine dâhil edildiği Türkiye Varlık Fonu Anonim Şirketi (TVFAŞ) toplum üzerinde hâkimiyet kurmanın çok önemli tabanını oluşturma potansiyeli taşımaktadır.

TVFAŞ kesinlikle iktisat ve maliye yazımında sözü edilen ve halen uygulanmakta olan ülkelerdeki fonlarla uzaktan yakında ilgisi olan bir yapılanma değildir. Bu yapılanma siyasi erke yönetsel taban oluşumuna destek sağlamaya yönelik, mali-siyasi nitelikli bir tabandır. Bu fon tabanı bir koşulda ulusal kaynakların ya da birikmiş fonların ve kurumsal tasarrufların erimesi, hatta elden çıkması yolunu açabileceği gibi, her durumda üzerine oturan siyasi iktidarı 14 Louis gibi “Devlet benim” zehabına kaptırabilecek kadar tehlikelidir. 

Türkiye’deki varlık fonu, tam anlamı ile bir yerli alamet-i farika olarak, diğer ülkelerdeki olağan uygulamalarda olduğu gibi devamlı gelir sağlayan akım halindeki sağlam kaynaklara dayanmayıp, bazı birikmiş kaynaklarla piyasa işlemleri sonucunda ya da ipotekle kaynak sağlama amaçlıdır. Bu hali ile fon, ulusal kaynakları, bütçeyi ve, daha da önemli olarak, ulusal itibarı fevkalade tehdit eder konumdadır. Parlamentonun 2016 yılında bu yasayı geçirerek, ulusal kaynakları riske atarken, kendi iradesikarşısında nasıl bir canavar yarattığını hiç mi algılayamadı! Bugünkü hali ile başbakanlığa bağlı olan TVFAŞ’nin, yarınki olası durumda kime bağlı olacağını ve ülkeyi nerelere sürükleyebileceğini düşünmek dahi istemiyorum.    

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa