13 Mart 2017 02:17

Yazmak

Yazmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yazma eylemi düşünmenin bir yoludur. Bir yandan da kendisiyle tartışmaktır. Eninde sonunda paylaşmaktır.

Ben yazmağa 16 yaşımda başladım.

Bir yurt dışı gezisi sonrasıydı. Onu anlattığım bir yazımı, Denizli’de yayınlanmakta olan “Demokrat Denizli” güncesine götürdüm. Hem bastılar, hem de düzenli yazmamı istediler. Bana ayrılan köşede, kentle ile ilgili konularda, eleştiriler yazmağa başladım haftada bir. 

Yaşımdan ötürü ilginç durumlar oldu. Yazılarımın altına ‘C.Bektaş’ diye yazıyordum adımı. Ağabeylerimin ikisinin adı da ‘C ‘ile başlıyordu. Yazılarımı benden çok onlara yakıştıranlar oldu. Bu nedenle kimi kez” onlardan birinin yolunu kestiler.

Bir yazımda da Denizli’nin özel treninden söz ediyordum.

Denizli’den tren yolu geçirmek istendiğinde, kamulaştırılacak topraklarını vermek istemeyen kimi varlıklılar buna karşı çıkmıştı. Bu nedenle tren yolu Denizli’nin on km açığından geçmişti. Sonra da, bu ana tren yoluyla bağlantıyı kurmak zorunda kalınınca, 10 km lik özel bir yol yapılmıştı.

Bu kısa yolda işleyen, eski bir Fransız treniydi sanırım. Vagondan vagona dıştan bir yolla geçilebiliyordu. Bilet denetimi yapan görevli ancak böyle geçiyordu sonraki vagona…

Öyle yavaş giderdi ki tren… Sıkışanlar, tren yürürken katarın başında iner, işini görür sondaki vagona binerdi. Yazımda bu yavaşlıktan yakınmıştım. 

Aradan birkaç gün geçince Ankara’ dan konuyu incelemeğe bir denetçi (müfettiş) gelmez mi? Benimle de konuşmak istemiş. Telefon etti, konuştuk. Ona da anlattım durumu. Beni yetişkin bir kişi sanmıştı. Öyle konuştu. Sonunda da teşekkür etti. Ben de onu ,

“teşekkür ederim beyamca”

diye yanıtlamaz mıyım? 

Yanımda konuşmamı dinlemekte olan babam,

“bir çuval inciri berbat ettin. Adam senin çocuk olduğunu anladı. Bakalım ne olacak.”

Dedi.

Ama bir gün sonra tren hızlandı. Sonra da böyle hızlı kaldı.

Buna benzer olayları hep yaşadım. Bütün bunlar bana, yaşamımın yazı eylemiyle iç içe geçmesi alışkanlığını kazandırdı.

Ama hep yaşadığımı yazdım.
Şiirlerimde bile bunun böyle olduğu izlenebilir.

Özellikle mimarlık konuklarında, gidip yerinde incelediklerimi yazdım.
İstediğim mimarlık konularının toplumca izlenebilmesiydi. Bu konuyla ilgili ilk betiğimin sırtında bu amacım yazılıdır. “Mimarlıkta Eleştiri” adlı betiğimin Türk Dil Kurumu ödülünü alması mimarlıkla ilişkisi olamayanların da ilgisini çekti gerçekten. Bu, benim bildiğim Alman Bruno Taut’un dilimize çevrilen betiğinden sonra bir Türkün yazdığı ilk mimarlık deneme betiğidir.

Şimdiye dek şiir, inceleme, deneme, çocuk betiklerini de sayarsak yüzün üzerinde yapıtım yayınlandı. Bunlardan kimileri 4-5-6 baskı yaptı. 

Mimarlık yapıtlarımı tanıtan, “Gerçek” yayınevinin yayınladığı “Cengiz Bektaş” adını taşıyan yapıtla Anadolu’ da her mimarlık işliğinde karşılaştım. Bunun asıl nedeninin, Türk Mimarlık toplumunun, anlayabilmesi düşünülerek, bilim argosuna düşmeden yazılmış Türkçe betiklere açlığıydı sanıyorum.

Yazmak konusunda hemen herkesi yüreklendirmeğe çalıştım. 
Ancak, anlaşılmak koşuluyla… 
İnandığım bir gerçek de şu, ‘anlamıyorlarsa anlatamıyorsun’ demektir. Bir betiğimin adı da bu…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa