16 Mart 2017 01:00

Kasabın bıçağı

Kasabın bıçağı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülkenin geleceğini yakından ilgilendiren anayasa değişikliği referandumunun yapılmasına bir ay kaldı. İktidar, bir taraftan ekonomik dengelerdeki bozulmaları gizlemeye çalışırken, diğer taraftan sandıktan istediği sonucu çıkarmak için elindeki bütün araçları adeta seferber etmiş durumda. 

Benzer örneklerini ancak Afrika ülkelerinde görebileceğimiz bir ‘başkanlık modeli’ getirmek için toplumun çeşitli kesimlerine yönelik çeşitli vaatler peş peşe açıklanmaya başlandı. Açıklanan vaatler arasında 2.3 milyon kişiyi ilgilendiren Genel Sağlık Sigortası (GSS) primlerinin 1 Nisan’dan itibaren 53 TL’ye düşürülmesi, çiftçi ve esnaf borçlarının ertelenmesi ve yeniden yapılandırılması, esnafa faizsiz kredi kolaylığı, patronlara yeni borç silme ve vergi indirimleri, emekliye promosyon ödemesi gibi düzenlemeler var. AKP, sandıktan ‘evet’ çıkması için bütün devlet olanaklarını seferber etmiş durumda. 

OHAL koşullarında toplumun muhalif ve örgütlü kesimlerinin baskı ve tehditlerle sindirilmeye çalışıldığı, sendikaların kitlesel ihraçlar, sürgünler ve cezalarla kuşatıldığı bir dönemde, iktidarın 16 Nisan’da yapılacak olan anayasa referandumu ile karşısına çıkan tarihi fırsatı kaçırmak istemediği anlaşılıyor. 

Referandum sürecine girilmesiyle birlikte toplumun farklı kesimlerine yönelik vaatler açıklanırken, TÜİK’e göre çalışan nüfusun üçte ikisinden fazlasını (yüzde 68) oluşturan ücretli emekçiler, 16 Nisan’da sandıktan ‘evet’ çıkması halinde en büyük darbeyi yiyecekler gibi görünüyor. 

Şöyle ki, sendikaların büyük bölümünün karşı çıktıkları kıdem tazminatı fonu değişikliği, memurların sınırlı iş güvencesini bile ortadan kaldırmayı hedefleyen 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’ndaki değişiklikler ve taşeron işçilerin ‘kadro talebi’ gibi konular sandıktan ‘evet’ çıkması durumunda kalıcı olacak ‘çözülecek’!

Emekçilerin en temel kazanılmış haklarını, işini, ekmeğini ve geleceğini doğrudan hedef alan, çalışma ve yaşam koşullarını doğrudan olumsuz etkileyecek düzenlemelerin oy tercihlerine etkisiyle ilgili en küçük bir endişe duymadan tehdit eder gibi açıklamalar yapılmasını akılla ve mantıkla açıklamak mümkün değil. 

Başta Çalışma Bakanı olmak üzere, hükümet temsilcilerinin işçi ve emekçilere yönelik açıklamaları kıdem tazminatının ‘kuşa çevrilerek’ fona devredilmesi, taşeron işçilerin kadro talebi yerine ‘özel sözleşmeli personel’ statüsüne alınması ve kamu emekçilerinin iş güvencesinin ‘bireysel performans’ üzerinden yapılacak değerlendirmelerle kaldırılmasının yıl içinde mutlaka gerçekleştirileceğini gösteriyor. 

Hükümetin, aileleri ile birlikte referandumda oy kullanacakların büyük bölümünü oluşturan ve önemli bir bölümü kendi seçmeni olan kesimleri göstere göstere tehdit etmesi, ‘Sandıktan istediğimiz sonuç çıkarsa, hepinizin canına okuyacağız!’ anlamına geliyor. Referandum sonrasında yapılacak yasal düzenlemelerin doğrudan muhatabı olanların ciddi hak kayıpları ile karşı karşıya kalacak olmalarına rağmen 16 Nisan’da ısrarla ‘evet’ oyu kullanmayı düşünen ve bunun propagandasını yapanları ‘Kasabının bıçağını yalayan kurban’ olarak değerlendirmek doğru olacaktır. 

16 Nisan referandumunda sandıktan çıkacak sonuç, hem ülke açısından, hem de nüfusun büyük bölümünü oluşturan emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları ve gelecekleri açısından önemli bir ‘kırılma noktası’ olabilir. Sandık sonuçlarını etkilemek için iç ve dış politikada yaratılmak istenen yapay krizlere ve mağduriyet edebiyatına rağmen, son tahlilde halkın maddi yaşam koşulları ve gelecek beklentilerinin 16 Nisan’da sandıktan çıkacak sonuçta belirleyici olacağı bugünden görülüyor. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa