18 Mart 2017

Demokratik cumhuriyet mücadelesi...

Aslında en kestirme yoldan o söylemiş... 

AKP’li Esenyurt Belediye Başkanı “1923’te darbe yapıp Cumhuriyeti kurdular” demiş.

Ee, o halde nasıl 15 Temmuz’da eski ortakları, eski iş birlikçileri ve aslında aynı ideolojik, politik ve örgütsel dokunun hücreleri olan ama iktidar kavgasında birbirlerinin celladı kesilen senaryonun bir benzerini uygulayarak, Cumhuriyeti devirmek mümkün olabilir...

İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu’nun 16 Nisan referandumu için düzenlediği panelde söylediği bu sözler AKP’nin ideolojik, politik hesabının bir izahı olarak okunabilir.

Bu zatı muhterem diyor ki, “1923’te de koskoca 650 yıllık çınara darbe yaptılar. Cumhuriyet kuruldu.”

Devamında da “Siz dik durun” diyor... 

Devamında da aynı kafayla “Kuran’a, ezana...” deyip milleti 16 Nisan’da Cumhuriyeti yıkmak üzere sandıkta evet vermeye çağırıyor.

Daha önce Cumhuriyeti bir “reklam arası” olarak değerlendirip, Osmanlının 650 yıllık saltanatına gönderme yapanlar da olmuştu.

“Bu laiklik gerekli değil, onu da yasalardan, anayasadan çıkarmak gerek” mealinde sözler söyleyen bir TBMM başkanı olan bir Türkiye’de yaşıyoruz.

Elbette bizim de cumhuriyetin niteliğine ilişkin çok söyleyeceklerimiz var.

Hep yazdık, konuştuk...

Cumhuriyetin demokratik bir içeriğe kavuşturulması, işçi ve emekçilerin, ezilen halkların bağımsız, demokratik cumhuriyeti olması için yıllarca mücadele ettik ve bugün de bunu sürdürüyoruz.

Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarındaki halk direnişi işçi ve emekçilerin, ezilen halkların ve farklı inançtan tüm ulus ve milliyetlerden halkların iradesini yansıtan bir yönetime kavuşturulabilseydi elbette Türkiye bu gün başka bir yerde olurdu.

Daha Kurtuluş Savaşı’nın seyri içindeyken Türkiye Komünist Partisinin Merkez Komitesi Üyelerinin (Mustafa Suphi ve arkadaşları) Karadeniz’de boğdurulması cumhuriyetin sosyalistlere, devrimci ve demokratlara karşı nasıl bir tutum içinde olacağının, dolayısıyla sınıfsal olarak nereye dayanacağına dair ilk işaret gibidir.

1921 Anayasası gibi 23 maddelik Anayasa’ya göre Kürtler, farklı uluslar, halklar ve farklı inançların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri ve eşitçe yaşayabilecekleri bir Cumhuriyetöngörüyordu.

“Kürtler ekseriyetle yaşadıkları bölgelerde muhtariyetle yönetilebilecek”ti... Yani çoğunluk oldukları bölgelerde özerk yönetimler kurabileceklerdi. Atanmış valiler ve kaymakamlar değil, yerel halk şuralarına dayalı yerel yöneticilerin seçilmişler mekanizması içinde ta TBMM’ye kadar uzanmasına olanak tanıyan bir yönetim mekanizması işletilecekti. 

Aleviler ya da farklı inançlardan, farklı dinlerden tüm Türkiye halkları birlikte hiç biri bir diğerinden dışlanmadan, ötekileştirilmeden yaşayabilecekti.

Özellikle SSCB’nin kuruluşu ve Kurtuluş Savaşı’nın seyri içinde Türkiye halklarına hem silah, hem para, yani maddi ve manevi olarak büyük destek sunmuş olması da tarihi bir kazançtı. Bu yıllarda Mustafa Kemal’in SSCB Devlet Başkanı V. I. Lenin’e yazdığı mektuplarda “Lenin yoldaş” diye hitap ettiği ve SSCB’ye yardımlarından dolayı övgüler dizdiği bilinmektedir.

Ancak 1923 İzmir İktisat Kongresi Türkiye’nin yönünü nereye çevireceğinin temel göstergesiydi... Kurtuluş Savaşı’nın seyri içinde tefeci güçler, az çok oluşmuş sermaye grubu ve asker ve eşraf kesim işçi ve emekçileri, ezilen ve sömürülen halkları etkisizleştirmenin yolunu buldular. 1920’de Bakü’de 3. Enternasyonalin (Komüntern) düzenlediği Birinci Doğu Halkları Kurultayına da katılan Kurtuluş Savaşı temsilcileri söylediklerini çoktan unutmuşlardı.

1921 Anayasası’nın derdest edilerek yerine 1924 Anayasası’nın tahkimi süreci aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın kazanımlarının yeniden gasbedilip ülkenin hep içeride hem dışarıda yeniden emperyalist kapitalist dünyaya bağlanma süreci oldu.

Arkasından Kürtlerin inkarı geldi. Kürtlerin verilen sözleri hatırlatmaları ve haklarından söz etmeleri ve Seyh Sait Hareketinin kanla ve idamla bastırılması, ardından Türk-İslam Sentezci bir rotanın çizilmesi, Lozan’ın Türkler için önemli bir uluslararası sözleşme olarak imzalanmasının aynı zamanda Kürtler, diğer halklar ve Aleviler için inkarın onayı olarak tescili, süreci hepten baskıcı bir rejime dönüştürdü. Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Hacı Bektaş Veli Dergahı da kapatılıp, kurulan Diyanet Başkanlığı ile birlikte Türk, Sünni-Hanefi mezhebi gözetilerek Kur’an da yeniden elden geçirilmiş oldu...

Sonraki acılar, baskılar, Dersim Katliamı ve diğerleri... 

Bizim bu cumhuriyete bu anlamdaki itirazlarımız hiç bitmedi...

Ancak CumhuriyetOsmanlı’ya karşı bir darbe değildi... Çürümüş eski düzenin ve saltanın ülkeyi çektiği peşkeşten kurtarma hareketiydi, ancak yarım kaldı...

Şimdi faşizmi, tek kişi diktatörlüğünü durdurma süreci aynı zamanda demokratik bir Cumhuriyetkurma mücadelesidir... 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et