Rojava'yı kurda teslim etmek
Fotoğraf: Envato
YPG Sözcüsü Rêdûr Xelil’in açıklaması birçok uluslararası ajans tarafından öncelikli haber olarak geçildi. Rêdûr Xelil açıklamasında Rusya ile anlaştıklarını ve bu ülkeye ait askerlerin Afrin’in Cindirês bölgesine konuşlanarak terörle mücadelede YPG güçlerine destek vereceğini söylemişti.
Xelil’in açıklaması şöyle:
“Rus ordusu birliklerinin Efrin kantonunun Cindirês ilçesindeki varlığı, güçlerimiz ile Rusya ordusu arasında yapılan anlaşma sonucu gerçekleşmiştir. Söz konusu anlaşma teröre karşı mücadele ortaklığı temelinde ve Rus ordusunun savaşçılarımıza askeri eğitim vermesi üzerine yapıldı.”
Bu açıklamayı, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasındaki açıklaması takip etti. Kurtulmuş’un dedikleri şöyle: “Hem Ruslarla, hem Amerikalılarla konuşuyoruz. Her iki ülkenin aldığı net bir karar yok. Farklı şıklar duruyor. Eğer PYD unsurları yer almazsa DEAŞ’tan temizlenmesi için ve o şehirlerin kendi halklarına geri verilmesi sürecinde etkin şekilde yer almaya hazır Türkiye.”
Konuyla ilgili son gelen açıklama ise Rusya Savunma Bakanlığından oldu. Bu açıklamayı ajanslar farklı yorumladı. Açıklama aynen şöyle: “Ateşkes anlaşmasının ihlalini engelemek için Halep şehri yakınlarındaki Efrin’de, Rusya’nın kurduğu Çatışan Taraflar Arasında Barış Merkezinin bir şubesi açılacak.”
Bazı durumlarda açıklamaların satır aralarını okumak yetmiyor. Bunun yanı sıra açıklamalardan kimin meramının ne olduğunu anlamak için satır aralarının ötesine de bakmak gerekebiliyor.
Örneğin Rêdûr Xelil’in açıklamasında Rus askerlerinin konuşlandığı bölgenin altının çizilmesi önemli. Cindirês, uzun zamandır birçok habere konu olan bir bölge ve bu bölgeye saldıranlar IŞİD değil. Bu bölgeye ağırlıkla TSK’nin desteklediği ÖSO’cular saldırdı. Tabii bu bölgeye TSK’nin ağır top atışları ile zaman zaman uçaklarla yapılan bombalamaları da eksik olmadı. Rêdûr Xelil açıklaması ile mesajı direkt Türkiye’ye veriyor. Bölgeye yerleşen Rus askeri güçleri ile yaptıkları anlaşma gereği Türkiye’nin -dolaylı ya da direkt- saldırısının geçmişteki gibi devam etmeyeceğinin altını çiziyor.
Peki, Rusya’nın açıklaması nasıl okunmalı?
Rusya, yanlı basının iddia ettiği gibi bölgeye asker gönderdiğini reddetmiyor. Altını çize çize sözü edilen Efrin ile Halep arasındaki bölgeye Çatışan Taraflar Arasında Barış Merkezinin şubesini açtığını söylüyor. Bir diğer anlatımla TSK destekli ÖSO ile YPG ve YPJ güçleri arasında bir çatışma yaşanmaması için bölgeye askeri güç gönderdiğini söylüyor.
Türkiye’nin açıklamasını da okuyup asıl meramımıza dönelim. Kurtulmuş, “Her iki ülkenin aldığı net bir karar yok. Farklı şıklar duruyor” diyor.
Bir şık da pekala Rusya’nın bölgeye asker göndermesi olabilir ki görünen o Rusya bu adımı, Astana toplantılarının içeriğine uygun bir adımla atmayı yeğliyor.
Şimdi asıl merama dönelim.
Türkiye’nin Mınbiç yaklaşımı akıllardadır. Cumhurbaşkanı, Başbakan, diğer bakanlar ısrar ve inatla Mınbiç’e bir operasyondan söz ediyorlardı. Nihayetinde öyle bir noktaya geldi, Mınbiç’in Cerablus ile olan sınırına Amerikan, Bab ile Cerablus arasındaki sınır bölgesinin önemli bir kısmına ise Rus askerleri konuşlandı. Bunun nedeni belli. Rusya ve ABD bu girişimleri ile Rakka operasyonunda önemli bir rol üstlenen Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ile YPG/YPJ’nin, Türkiye’nin geliştireceği bir aksiyonla gereksiz meşguliyet içine girmesini önleyecek adımlar attılar.
Bu adımlardan sonra “Rusya ve ABD ile anlaşmadan Mınbiç ve Rakka operasyonları olmaz” diyen AKP hükümeti, uzun zamandır yüzünü çevirdiği Afrin’e yönelik hedeflerini de gizlemiyordu. Rusya ve ABD’nin önce Mınbiç, ardından Efrin’de attığı adım ile açık demek gerekirse TSK’nin desteklediği ÖSO’cuların önü kesildi.
Şurası şüphesiz; Türkiye’yi engellemeye çalışmanın bir garantisi yok. Şu an için bölgeye ABD ve Rusya’nın asker göndermesi, Türk askerleri ile ÖSO’ya bağlı güçlerin YPG/YPJ ile çatışmasını önlemek amaçlıdır. Ancak Rojava’da siyasi irade ile ilişki kurulup Kürtler Rojava üzerinden Cenevre masasına taşınmadığı sürece askeri iş birliğinin bir garantisi olamaz. Kürtler boşuna “Bextê Romê tune ye” demezler. Burada Rom, batıdan gelen anlamındadır ve genellikle Türk olanlar kastedilir. Batı’dan gelenin bahtının olmaması, böyle ifade edilir.
Bu atasözünü genellemekte bir sakınca yok. Bölgede her birinin emeli farklı olan güçlerin yarın Kürtlere bahtsızlık yapmayacağını söylemek mümkün mü?
Peki, durum bu ama bunu engellemenin yolları yok mu?
Var elbet. Öncelikli önlem her Kürt’ün, ilericinin, devrimcinin, demokratın Rojava’ya karşı kendini sorumlu hissetmesidir. Bu Rojava’ya güç katacak, siyasi iradenin elinin güçlenmesini sağlayacaktır. İkinci öncelik ise her Kürt yapılanmasının artık ortak stratejiler üretmeleri gerektiğini anlamaları olmalarıdır. Bunu anlamamak, Rojava’yı altın tepside kurda teslim etmektir ki bunu yapanların şunu da bilmesi gerekir; kurda teslim edilen Rojava’dan sonra onu teslim edenlerin de bir kıymeti harbiyesi kalmaz.
- Evrensel ailesine yürekten teşekkürlerimle... 14 Şubat 2018 00:52
- Oyun kuruculuk bitmişti, oyun bozuculuk da bitiyor!.. 17 Ocak 2018 00:17
- Irak Kürdistanı'nda durum dünden iyi değil 10 Ocak 2018 00:15
- Tükenmeyen umut en büyük kazanımdır 03 Ocak 2018 00:53
- Gidişat iyi değil 27 Aralık 2017 01:00
- ABD, Türkiye'yi defterden sildi mi? 20 Aralık 2017 00:15
- Duymayanlara duyurmak, işitmeyenlere seslenmek… 06 Aralık 2017 00:02
- Kerkük, Kürtlere ders oldu mu? 29 Kasım 2017 00:15
- Erdoğan, Rusya’yla büyük oynuyor 22 Kasım 2017 00:53
- MHP'nin baraj, AKP'nin çoğunluk telaşı 14 Kasım 2017 23:48
- Kürtler yine seçim dışına itilir mi? 08 Kasım 2017 00:15
- AKP hükümeti treni kaçırdı 01 Kasım 2017 00:55