Spor, sınıflı toplum, ‘rekabetçi öz’ -2 Avcı-toplayıcılarda oyun
Fotoğraf: Envato
Geçtiğimiz haftaki yazıda “Skor yapan oyuncunun kaybeden takıma geçtiği, böylelikle kazananın zayıflatıldığı, kaybedenin güçlendirildiği bir oyunun kapitalist dünyada değil Amazon yerlileri arasında icat edilmiş olmasının da kazanma odaklı oyun anlayışının sınıflı toplumun bir ürünü olmasının da bir nedeni var” demiş ve geri kalanını bu haftaya bırakmıştık.
Avcı-toplayıcı toplumlarda fiziksel aktiviteyle oyunu bir araya getiren faaliyetlerin rekabetçi sporlara evrilmesi sınıfların ortaya çıktığı tarım toplumuna geçişle gündeme geldi. İlk devlet pratiklerini hayata geçiren toplumlar, düzenli ordu oluşturmanın bir gereklilik olduğunun farkına varır varmaz, savaşçılarını daha zinde tutacak fiziksel aktiviteleri geliştirdi. Antik olimpiyatlara Yunan medeniyetinde ev sahipliği yapılması tesadüf değildi. İnsan, bu yeni ve yaşamsal ihtiyacını zinde tutacak faaliyetlere ihtiyaç duyuyordu ve atalarından kalma “oyun”ların kazanıp-kaybetmenin yaşamsal hale geldiği, toplumun fiili olarak bölündüğü ve birbirine düşmanlaştırıldığı yeni düzende rekabetçi bir şekle bürünmesi kaçınılmazdı. Sınıflı toplum o günden bu yana farklı evreler geçirdi ve bu süreçte “spor” hep varolmasına karşın ancak kapitalizmin belli bir aşamasında, 19. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte bugünkü popülaritesine, yaygınlığına kavuştu. Meselenin bu kısmına, bu köşe yazısı serisinin sonraki bölümlerinde değiniriz. Ancak biz, geçen yazıda söz verdiğimiz üzere sınıflı toplum öncesi spora daha doğrusu “oyun”a dönelim.
AVCI-TOPLAYICILARDA SOSYAL DÜZEN, BİREYSEL ÖZGÜRLÜK
Avcı-toplayıcı topluluklar bugün büyük oranda yeryüzünden silinmiştir ancak antropologlar, 20. yüzyılın ikinci yarısında modern müdahaleden en az seviyede etkilenmiş grupları, Afrika, Güney Amerika ve Asya’nın belli bölgelerinde inceleme fırsatı buldu.
Boston College’dan Dr. Peter Gray, American Journal of Play’in Kasım 2011 sayısına yazdığı bir makalede bu topluluklarda fiziksel aktiviteyle oyunu bir araya getiren örnekleri kaleme aldı. Bu yazıda değineceğimiz örnekler Gray’in ‘Hunter-Gatherers and Play(Avcı-toplayıcılar ve Oyun) makalesinden süzülenler olacak.
Avcı-toplayıcıların büyük çoğunluğu en fazla 50 kişilik gruplar halinde yaşıyordu ve güvenlik-beslenme ihtiyacına göre sık sık hareket ediyordu. Sürekli hareket halinde olmaları, taşıyabileceklerinden fazla her şeyin yük olması demekti bu yüzden erzak(mülk) biriktirmeye nadiren rastlanıyordu. Bu, ihtiyaç fazlasının ekonomik ve politik bir silah haline gelmesini, belirgin bir hiyerarşi ve nihayetinde sınıfsal ayrımın ortaya çıkmasını engelliyordu. Araştırmacılara göre yaşamlarında böyle bir hiyerarşik baskı hissetmeyen avcı-toplayıcı toplulukların bireyleri şahsi özgürlüklerine önem veriyordu ancak bu özgürlük günümüz kapitalist toplumunun bireyciliğinden çok daha farklıydı. Çağımızın bireyciliği “daha iyiye ulaşma”, “ödüllendirilme” gibi vaatlerle insanın insana karşı kışkırtılmasına, rekabete dayalıdır. Mülk edinmek, biriktirmek, bunun için başka insanları sömürmek yani onlar üzerinde kontrol sahibi olmak meşrudur. Buna karşılık Tim Ingold, avcı toplayıcı topluluklarda bireysel özgürlük konseptinin insanları birbirine bağlayan ve bağımlılık yaratmayan tipte olduğuna dikkat çekiyor. Avcı-toplayıcılarda özgürlük, ihtiyaç fazlasını biriktirmeye, başkalarını kontrol etmek üzere güç kullanmaya ya da grup üyelerini kendilerine borçlu bırakmaya dayanmıyordu. Avcı-toplayıcı birey, grubun kurallarını ihlal etmediği sürece o gün ne yapacağına karar verebiliyordu. Örneğin, belirli bir gün, ava ya da toplayıcılığa çıkıp çıkmamak bireyin tercihine kalmıştı.
Richard Lee’nin “Azılı eşitlikçi” dediği avcı-toplayıcı otonomisi, herkesin ihtiyaçlarının eşit öneme sahip olmasına, kimsenin kendisini diğerinden üstün görmemesine, kimsenin diğerinden fazla maddi ürüne sahip olmamasına dayanıyordu. Elbette avcı-toplayıcı toplumda da bazıları daha iyi avcı ya da toplayıcıydı, bazıları daha zekiydi ancak bunun üzerinden gösteriş yapılması kabul edilmeyen bir davranıştı.
PAYLAŞMA ZORUNLULUĞU
Bunun en önemli nedeni, avcı-toplayıcıların karar alma süreçlerindeki özgürlüğüydü. Grup, besin elde ederken, avcılara karşı korunurken ve çocuklarını büyütürken paylaşmaya muhtaçtı. Paylaşım, avcı-toplayıcıları hayatta tutan şeydi, karşılığında “Teşekkür ederim” denilmesine gerek yoktu. Bir görevdi. Elde edilen gıda paylaşılırken kimse kimseye borçlu kalmıyordu. Aksi davranış biçimi, yani paylaşımın reddi avcı-toplayıcı toplumdaki temel kuralın ihlal edilmesi anlamına geliyordu.
Avcı-toplayıcılarda ilkel tarım toplumlarındaki gibi liderler yoktu. Bazılarında grup adına konuşan ve diğer gruplarla iletişimi sağlayan sözcüler vardı ancak karar alma süreçlerinde ayrıcalığa sahip değillerdi.
BÖYLE BİR TOPLUMDA AMAÇ NEDEN ‘KAZANMAK’ OLSUN?
Peki böylesi bir toplumun “oyun”u neye benziyordu?
İşte şimdi yazının başında hatırlattığımız örneğe dönebiliriz.
Amacın bireysel şöhret, ayrıcalık olmadığı bir toplulukta oyundan alınan zevki neden “kazanma” belirlesin? Avcı-toplayıcılarda “Teşekkür ederim” gibi “Oyunda kazanma” diye bir konseptin yokluğundan da söz edebiliriz.
Amacın kazanmak olmadığı bir oyunda, kimlerin oynayabileceğine karar verecek bir merciye ve yedek bankına da ihtiyaç kalmaz. Kuralları oynayanlar belirler, bu yüzden hakem de denklem dışı kalır. Şimdiden üç hiyerarşik figür ve nesneden kurtulduk bile. Böylesi bir oyunda esas olan oyunun devamı için katılımcıların memnuniyetini sağlamaktır. Bu yüzden daha iyi oyuncular bile üstünlüklerini diğer oyuncuları küstürecek biçimde agresif, buyurgan, gösterişçi bir şekilde sergileyemezler. Skor tutulsa bile amaç daha üstün olmak olmayabilir bu yüzden dengeyi sağlamak için “skor yapan oyuncu kaybeden takıma geçer ve denge sağlanır”. Ortada birbirine karşı fiilen düşmanlaşan iki rakip değil zevk almaya bakan tek bir grup vardır. Böylesi bir oyunda katılımın herkese açık olmasının yanında isteğe bağlı olması da zorunluluktur. “Sahayı terk edip gidebilme” hakkı, oyun içerisindeki çeşitli suistimalleri engelleyebilmek için temel öneme haizdir.
Haftaya devam edeceğiz.
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25