Başkanlık hız, istikrar ve güç kulesi midir? (3)
Kamuoyunun alerjisi nedeniyle ‘başkanlık’ demekten imtina edilen...
‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” diye lanse edilen...
Bal gibi de ‘Türk tipi’ başkanlık olan...
Sistem üç ayak üzerinden savunuluyor.
Birinci ayak ekonomi: Türkiye ekonomisi büyüyecek.
İkinci ayak siyaset: İstikrar gelecek.
Üçüncü ayak uluslar arası pozisyon: Türkiye güç kazanacak, uluslar arası ilişkilerde belirleyici olacak.
Bütün propaganda hız, istikrar, güç üzerine inşa ediliyor.
Anayasa’da değiştirilmesi düşünülen 18 maddenin özü aslında gücü tek elde toplamaya yönelik.
Maddelere yönelik yetirince ikna edici olunamayınca iktidar, ‘hele bi sor bu gücü niye istiyoruz?’ sorusunu devreye sokuyor.
“Hız, istikrar, güç! Elbet de senin için” söylemiyle kitleleri etkisi altına almaya çalışıyor.
Söz konusu propaganda sadece bu üç temel argümanı (Hız, istikrar, güç) vurgulayınca iktidar için oldukça güçlü gözüküyor.
İş, vurguların altını doldurmaya gelince ise propaganda heybetini kaybediyor. Hatta çuvallıyor!
Bu tespit neye dayanıyor?
Sorunun cevabını, başkanlık savunucularının öne sürdükleri argümanları değerlendirerek vereceğiz?
HIZ GELİRSE İYİ SONUÇ MU GELECEK?
Hız meselesinden başlayalım!
Referandum reklamlarında da sürekli vurgulanan hıza ilişkin tez şu: “Bir sürü gereksiz konuşmalarla işler sürüncemede kalıyor, uzuyor. Hızlı karar alıp uygulamak lazım ki bir an önce yol alalım.”
İktidarın aslında hızdan kastının ne olduğunu açmadan önce...
Hıza dair birkaç soru soralım.
Karar hızlı olunca sorun çözülür mü?
Cevabı dünkü yazıdan alıntıyla verelim.
Meclis torba yasalarla, Kanun Hükmünde Kararnamelerle sık sık devre dışı bırakıldı.
Jet hızıyla gece yarıları yasalar iktidarın istediği biçimde hayata geçirildi.
Ortada bir hız sorunu olmadığı halde ülke ihracatı niye düştü?
Çat, 100 bin kişi işten atıldı.
Hop şirketlere el konuldu.
Tak yayın organları, dernekler kapatıldı.
Bir çırpıda vekil dokunulmazlığı yok edildi.
Hızdan başımız döndü de... Şak diye Rusya ile sorunlar niye hallolmadı mesela?
Bir başka soru: Hızlı karar alınması mı önemli yoksa doğru karar alınması mı?
Hızlı karar ‘doğru’ karar almayı becerebilmek anlamına gelmiyor.
‘Doğru’ olmayan bir kararın bir de hızlı aldığını...
Üstelik denetlenemediğini düşünün...
Bu yol ağır sonuçlar doğurmaz mı?
AKP iktidarının onlarca hatalı kararı önümüzde durmuyor mu?
Suriye batağı.
Gülen cemaati ile ortaklık.
Tüm akarsuların üzerine HES dikilmesi için acele karar alınmasını ardından gelen ‘bazı projelerle küçük dereleri kuruttuk’ itirafı.
Kürt soruna ilişkin zikzaklar.
‘Yap işlet devret’ modeliyle hayata geçirilen zarar edilen yollar.
Şikayet edilen dikey binalar.
Lazım olan hız mı sizce?
Bir soru daha: Hızla yönelinen rantı yüksek, kârı bol olan olacak. Kârı iyi olan, kararın da iyisi midir ki?
Kısa vadede kâr getirenin uzun vadede kâr değil zarar getirebileceğine dair çarpıcı bir örnekle cevap verelim.
Ergene Ovası’na fabrikalar hızla kuruldu. Fabrikalar atıklarını Ergene Nehrine dökerek arıtma maliyetin kurtulup kârlarını artırdılar.
Bu kârın karşılığı nehrin ölmesi, tarlaların zehirli sularla sulanması oldu.
‘Hız eşittir pozitif sonuç’ formülü tam bir aldatmaca!
Yeri gelmişken ilgilisine bir not düşelim!
York Üniversitesi’nde Prof. Gülçin Özkan ile Prof. Richard McManus’un bir çalışması var. Birçok ülkeyi incelemişler. Başkanlık sistemi ile milli gelir arasındaki bağda tersine bir ilişkinin varlığını... Büyüme oranının başkanlık sisteminde daha düşük olduğunu, somut verilerle, ortaya koymuşlar.
‘Hız, istikrar, güç’ ütopyasını değerlendirmeye
yarın devam edeceğiz!
DÜŞMANLAR MI ENGEL OLUYOR?
İKTİDARIN, “Ne istediniz de yapamadınız?” sorusuna karşı ısrarla örmeye çalıştığı bir tez var.
Çok şey yapacağız ama düşman nefes aldırmıyor.
Düşmanlar hep kuyu kazıyor.
Dost düşman herkesin Türkiye’ye yönelik büyük bir planı var.
Başkanlık gelirse Türkiye sağlam durur, sarsılmaz.
Bu tezin AKP tabanında karşılık bulduğu çok açık.
Peki hayatta bir karşılığı var mı?
Elbet de iktidara muhalefet eden de...
İktidarı al aşağı etmek isteyen (Sonuç da AKP’de iktidardakileri güçlendirerek değil, al aşağı ederek iktidara geldi) güçler de...
Dünya çapında ekonomik ve siyasal rekabet halinde... Çıkarları çatışan (çıkarları kesişenler olduğu gibi) ülkeler de var.
Hep olacak da...
Lakin iktidar çevresinin iddia ettiği gibi “ekonomik ve siyasi başarısızlıkların sebebi düşmandır” iddiasının bir karşılığı yok.
Şimdi birlikte bir hesap yapalım.
AKP iktidarı döneminde 60 milyar dolarlık kamu malı özelleştirme yoluyla satıldı. Yani
özelleştirmelerin yüzde 90’ını AKP iktidarı yaptı, kasayı doldurdu.
Bu para kamu yatırımlarına gitmedi.
Hükümet geçmiş hükümetlere göre çok daha fazla vergi topluyor. Geçmiş dönemde alınan vergiler Milli Gelirin yüzde 16 bilemedin 18’i kadarken... Şimdi yüzde 20’sini rahatlıkla geçiyor.
Hem Milli Gelir büyüdü, hem alınan oran arttı. Devlet kasası coştu.
Devlet 450 milyar vergi topluyor.
AB fonlarından milyarlarca avro geldi.
AKP iktidarı döneminde bugüne kadar dış gelir ile gider arasında 550 milyar dolar açık oluştu.
Dışarıdan 590 milyar dolar geldi açık hiç sorun olmadı.
Yani düşman denilenlerin parası Türkiye’ye yağdı.
Soru şu: Ortada hiç sorun yokken, bunca para birikirken sonuç ne oldu?
Devlet kendi cebinden köprü, yol yapamadı. Yap İşlet Devret modelini tercih etti.
2 milyar dolarlık köprüye 17 yıl için 10 milyar gelir garantisi verdi. Havaalanına, tünele, şehir hastanesini aynı modelle yaptırmayı tercih edip yıllarca gelir garantisi verdi.
Köprüden geçen araç 40-45 dolara geçiyor. Yeterli araç geçmediği için devlet senin benim paramı köprüyü yapana veriyor. Yani köprüden geçen de geçmeyen de para ödüyor.
Geçiş için yüksek ücret ödeyen nakliyeci bu maliyeti ürene yansıtıyor. Örneğin pahalı olan meyve sebze daha da pahalı hale geliyor.
Bunca gelire, sorunsuz akan paraya rağmen köprü ve otoyolları gelecek kuşakların gelirlerini ipotek ederek yapan zihniyetin düşmanı suçlaması inandırıcı mıdır? Ve bir soru daha: Söz konusu yanlışların düzeltmesi için gerekli olan şey yetkilerin tek elde toplaması mıdır?
‘Hiç alakası yok’ dediğinizi duyar gibiyim!
Ekonominin dışında, dış politika, iç demokratik sorunlar gibi birçok alanda benzeri örnekleri vermek mümkün.
Evrensel'i Takip Et