30 Mart 2017 00:52

Referandum ve sendikal tutumlar

Referandum ve  sendikal tutumlar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tek tek bireyler, herhangi bir konuda bir tercihte bulunduklarında ve sonrasında bu tercihlerinin hatalı olduğunu anladıklarında, içine düştükleri durumun üzerinde fazla durmayıp, tercihlerini kolaylıkla değiştirebilir, günlük çıkarlarını düşünerek benzer durumlar karşısında farklı tutumlar alabilirler. Tek tek bireyler açısından geçerli olan bu durum emek örgütleri, özellikle de sendikalar açısından aynı ölçülerde geçerli değildir. 

Sendikalar herhangi bir konuda tutumlarını belirlerken öncelikle üyelerinin ve temsil ettiği sınıfın çıkarlarını gözetmek, onların beklentilerine uygun hareket etmek zorundadır. Bu nedenle 16 Nisan anayasa referandumu sürecinde sendikaların tutumu, tek tek bireysel tercihlerin çok ötesinde anlamlar taşıyor. 

İktidar partisi, uzunca bir süredir ekonomik toplumsal yaşamın bütün alanlarında olduğu gibi, sendikal alanı da denetimi altında tutmak için çeşitli müdahalelerde bulundu. Sendika değiştirme baskılarından, genel kurullara müdahaleye kadar çok sayıda adım atıldı. İşe alma ve yönetici görevlendirmelerinde tamamen yandaş sendikalar gözetilirken, sözleşmeli öğretmen atamalarından taşeron işçi alımlarına kadar neredeyse bütün alanlarda ‘siyasi torpil’ mekanizması işletilmeye başlandı. Son olarak TÜMTİS örneğinde görüldüğü gibi ‘sendikanın üye sayısını arttırmak’ gibi saçma sapan bir suçlama ile yöneticilere hapis cezası bile verildi. 

Siyasal iktidar çizgisinde siyasallaşmış ve sendikal literatüre iyiden iyiye yerleşen ‘yandaş sendika’ olmanın hakkını ziyadesiyle veren Memur-Sen ve Hak-İş gibi sendika konfederasyonları, ‘tek adam rejimi’nin oylanacağı 16 Nisan referandumunda ‘Evet’ diyeceklerini açıkladılar. Sadece açıklamakla kalmayıp, çeşitli etkinlikler düzenleyerek üyeleri ve kamuoyu önünde ‘Evet’ çalışması yaparak, iktidarın siyasal-ideolojik çizgisinde olduklarını bir kez daha kanıtladılar. 

AKP’nin memur ve işçi kolları gibi faaliyet yürüten Memur-Sen ve Hak-İş, üyelerinin çıkarlarıyla taban tabana zıt tutumlar alırken, her fırsatta ‘En büyük işçi konfederasyonu’ olmakla övünen Türk-İş’in referanduma ilişkin herhangi bir açıklama yapmazken, benzer bir şekilde T.Kamu-Sen örgütsel bir tutum almak yerine bireysel ve tek tek sendika bazında açıklama yapmakla yetindi. 

16 Nisan’da yapılacak referandumda temsil ettikleri üyelerinin ve ülkenin çıkarları doğrultusunda tutum alanlar, OHAL KHK’leri üye ve yöneticileri işten atılan, en temel sendikal faaliyetleri zorlama yorumlarla suç kapsamına alınmaya çalışılan, ihraç, açığa alma, soruşturma, sürgün ve cezalarla iktidarın hedefinde olan DİSK ve KESK oldu. 

Temsil ettikleri kesimlerin nihai çıkarları açısından aynı tarafta olan ya da olması gereken bazı sendikaların, bilerek ve isteyerek ‘karşı taraf’ın işine gelen tutumlar içine girmesinin mantıklı bir açıklamasını bulmak elbette mümkün değil. Referandum sürecinde farklı sendikaların birbiriyle çelişen tutumlar almaları, hem geçmişten bugüne yaşananlar açısından, hem de 16 Nisan’da yapılacak olan referandum sonrasında emek alanında yaşanacak olası gelişmeler (kıdem tazminatının fona devri, kamu personel rejimindeki değişiklikler vb) açısından büyük önem taşıyor. 

İktidar, yandaş sendikacılık faaliyetleri üzerinden bir taraftan sendikal hareketi bölerek, mücadeleci sendikaları baskı altına alıp zayıflatırken, diğer taraftan kendi çizgisinde örgütlediği sendikaları emek düşmanı politikaların en büyük destekçisi haline getirirken, en büyük zararı kendi üyelerine veriyor. 

Sandıktan ‘Tek adam rejimi’ çıkması halinde hükümetin, ayrım yapmadan, işçi ve emekçilerin elinde kalan son haklara büyük bir iştahla saldırmak için en küçük bir tereddüt göstermeyeceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa