06 Nisan 2017 01:00

Küflü kafaların aydın düşmanlığı

Küflü kafaların aydın düşmanlığı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İlerici aydınları “garpzedeler”, “celladına âşık tasmalı çekirgeler” olarak niteleyen Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan’a göre, “Türkiye’nin önündeki en büyük takoz, aydınları”dır*. Kaplan, demokratik hak ve özgürlüklere düşman, işçi sınıfı ve emekçilerin talepleri karşısında kapitalist sömürü ve zoru sahiplenen, sermaye iktidarının her türden baskı ve saldırısını gerekli gösteren din bezirgânı, şoven ve faşist yazar ve yorumcu takımını “siyasa’ya ve piyasa’ya yön verecek fikir üretecek öncü kuşaklar” olarak tarif ederken, ilerici, devrimci ve demokrat aydınları, “toplumun bin yıllık birikimini yoksayan hatta bu birikimi yıkmaktan kaçınmayan gulyabaniler, hilkat garibeleri, tasmalı çekirgeler” olarak niteliyor. 

 Ona göre, Türkiye, “Abdülhamid Han’ın düşürülüşünden itibaren” düşmüş; düşüş “çöküşle sonuçlan”mıştır. Ne ki, “beyni sulanmış Türk entelijansiyası”, “Yaşadığımız yüzyıllık tarihin çöküş olduğunu” göremeyecek denli bir aymazlıkla Cumhuriyet’le yaşadığımızı “devrim”in bizi “çıkmaz sokağa sürükledi”ğini; “toplumun bin yıllık medeniyet birikimini bir kalemde yoksaydı”ğını; “tarih bilincimizi linç etti”ğini anlamamaktadır! Böylece ona ve kafadarlarına göre, Türk ulusal kurtuluşu ve Cumhuriyet, büyük bir felakete yol açmış; “İnsanlığın en büyük, en aziz, en leziz,  aşılamamış ve anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamış medeniyet birikimini inkâr eden bir ülkenin kaderi”nin intihar olmasına neden olmuştur! Dahası da var: Kaplan’a göre, parlamenter sistem 150 yıllık “savrulmanın, yolunu şaşırmanın, yoldan çıkmanın ve itilip-kakılmanın” sigortası olmuş, “güçlü liderlerin önünü” tıkamış, toplumun boynuna “bürokratik bir pranga” geçirmiş; “Türk demokrasi tecrübesi”, toplum iradesinin altını oymuş; toplumun önüne “patlamaya hazır bombalar” koymuştur! Ona göre, “Toplumun çıkardığı, ülkenin önünü açan Menderes gibi, Özal gibi, Erbakan gibi, Erdoğan gibi güçlü liderler”in önünü tıkayan bu parlamenter sistemin tasfiyesiyle Türkiye, “prangalarını kırma” mücadelesini zafere doğru ilerletecek, “tarihin akışını değiştirecek bir konuma” yeniden yükselecektir!

Burjuva Cumhuriyetini ve parlamenter sistemi “Yüzyıllık çöküş”ün nedeni gören bu kurgu,  sultan koltuğuna kurulacak kişinin söylemiyle bütünlük oluşturacak şekilde, “Başkanlık Sistemi” karşıtlığını Türkiye karşıtlığıyla aynılaştırır. Erdoğan’ın ülkeyi tek söz sahibi olarak yönetecek “Başkan” olmasına hayır diyen herkes gibi ilerici aydınlar da böylece “tasmalı çekirge”; Türkiye’nin gelişmesine, büyümesine ve “tarihe yön vermesi”ne karşı çıkan “hainler” kategorisine yerleştirilmiş oluyor! 

Yusuf Kaplan, Erdoğan iktidarı ve saltanatından yararlanarak kademe yükselten kapitalistlerle onların iktidar havuzundan kasalarına para akıtan yazar-gazeteci, iktisatçı, tarihçi, sosyolog ve sanatçı yaftalı çığırtkan takımının bakış açısını, istemleri ve emellerini dile getiriyor. 

Burjuva parlamenter sistemin “Ali Cengiz oyunları”nı; burjuva partileri, hükümetleri ve devlet iktidarının halk kitlelerine karşı entrikalarını söz konusu ederek, Hitler tipi bir faşist diktatörlüğün tesisi yönündeki kendi istem ve hedeflerini örtbas etmenin gerekçesi olarak kullanmaya çalışıyor. 

Erdoğan iktidarının sözcüleriyle kaplan gibi havuz hortumcuları, ABD başta olmak üzere emperyalist devletlerin politikalarının piyonu ve işbirlikçisi olmakla öne çıkmayı; neoliberalizmin halk düşmanı ekonomi politikalarının uygulanmasında önü çekmeyi, Osmanlıcı Ortaçağcılığın modern dönem savunuculuğunu “ülkenin önünü açmak”la ilişkilendirirken, emperyalizme, uluslararası tekelellere, sermayenin halk üzerindeki amansız diktatörlüğüne, işçi ve emekçileri cendereye alan kapitalist sömürüye, sosyal-siyasal ve iktisadi saldırganlığın kudurmuşcasına yoğunlaştırılması politikalarına ve bunun yeni bir organizasyonla daha da pervasızca sürdürülmesi çabalarına hayir denmesini, ihanetle suçluyor; “Yakın coğrafyada derin sarsıntıya, jeopolitik değişimlere yol açacak“ yayılmacı politik saldırganlık için destek istiyorlar. Osmanlıcı “yeni bir  yükseliş tarihinin  başlaması“; ve tarihin böylece yeniden “kırılması“ için, burjuva diktatörlüğünün “İslami faşist“yeni biçiminin desteklenmesini ülke ve halkının yararına gösteren bu politika ve çağrı oysa,  bu topraklar üzerinde yaşayanlar için değil sadece, “yakın çoğrafya“ halkları için de bu büyük bir felakete sürükleyecek bir gelişmeye hizmet ediyor. 

Bundandır ki, bugün acil olan şey, ülkeyi ve tüm milliyetlerden halkları derin bir bunalıma ve yeni büyük çatışmalara sürükleme potansiyeline fazlasıyla sahip olan bu “çılgın proje“yi engellemektir. Gerisi mücadelenin yükselmesiyle başarılacaktır.

Burjuva parlamenter sistemin tekelci kapitalizm koşullarında başlıca büyük sermaye olmak üzere sermayenin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki gerici iktidarının aleti olması, emekçilerin taleplerinin karşılanması için çalışmak gibi bir işlevinin olmaması, parlamenter sisteme dayanan burjuva devletinin faşist diktatörlüğe dönüştürülmesi karşısında tavırsız kalmayı gerektirmez. Bu ikincisi çünkü, işçi sınıfı, emekçiler, azınlık ulus, ulusal topluluk ve çeşitli dini inanç kesimleri karşısında tam bir zulüm cenderesi olarak işler. Bundandır ki, bugünkü parlamenter sistemin ve “kuvvetler ayrılığı”nın bütün sahte demokratik görünümüne karşın, onun, azgın bir faşist terörle kendini dayatacak “Başkanlık sistemi”yle değiştirilmesini daha tehlikeli görüyor ve bu yöndeki politikaları reddediyoruz!  İşbirlikçi yazarlarla mali ve politik rantiyerlerin maskesini indirmek ve oyunlarını bozmak ülke ve halklarının yararına olacaktır.

* Yeni Şafak, 12 Mart  2017

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa