7 Nisan 2017

Referandum sonrası ekonomi

Artık son düzlükteyiz. Anketler oyların birbirine oldukça yakın olduğunu gösteriyor. Son haftalarda her iki tarafın da kampanyalarını hızlandırması beklenir. Oysa manzara giderek tek taraflı bir görünüm arz ediyor. İstanbul’da dört bir yan evet afişleriyle, pankartlarıyla donanmış durumda. Hayır mesajı taşıyan pankart asıldığı yerde pek durmuyor. Kampanya araçları, bildiri dağıtanlar saldırıya uğruyor. Siyasetçiler ekranlarda yer bulamıyor. Durum öyle bir hal aldı ki, memlekete gelen turist merak eder herkesin evet dediği yerde ne oylanıyor diye? Aslına bakılırsa kampanya sürecinde yaşananlar anayasa değişikliği gerçekleşirse bizi nasıl bir Türkiye’nin beklediğini görmemizi de epey kolaylaştırıyor.  

Ekonomiye döndüğümüzde orada da işler büyük ölçüde referanduma endekslenmiş durumda. Esnafta referandum bitsin de işimize gücümüze bakalım beklentisi hakim. Yaşanan durgunluk  siyasi belirsizliğe bağlanıyor bir şekilde. Peki gerçekten öyle mi? Referandum sonrasında bizi ekonomide ne bekliyor? 

Bir süredir havuz medyasında çıkan haberlere bakarsak uluslararası sermaye çevreleri anayasa değişikliği paketinin geçmesiyle piyasadaki seçim baskısının ve siyasi belirsizliğin ortadan kalkacağını fon girişlerinin artacağını,  TL’nin güçleneceğini öngörüyor. Bu öngörü pek gerçekçi değil. Zira, anayasa paketinin geçmesi Türkiye’nin yeni bir rejime ve getireceği yeni belirsizliklere sürüklenmesi anlamına geliyor. Kaldı ki, seçimler de referandumun peşi sıra yapılacak gibi görünüyor. Bunun iki nedeni var. 

İlki, seçim ötelendikçe mevcut iktidarın göğüsleyeceği ekonomik sorunlar artacaktır. Uzun vadede Fed’in yanı sıra Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) da para politikasını sıkılaştırmaya başlayacağını göreceğiz. Yıl sonunda varlık alımlarının sonlanması bekleniyor. Soru işareti faiz artırımlarının bu tarihten itibaren ne kadar öteleneceği konusunda. AMB Başkanı Draghi henüz enflasyonda kararlı bir hareket görülmediği takdirde politika değişikliğine gidilmesi için bir sebep görmediğini açıklasa da hem Fed’in faiz artırımları hem de Bundesbank cephesinden gelen açıklamalar AMB üzerindeki baskıyı arttırıyor. Dolar ve avro cephesinde musluğun kısılması ve faizlerin yükselişi Türkiye gibi sıcak parayla fonlanan ekonomilerin işini zorlaştırıyor. Erdoğan seçimleri öteleyerek daha fazla risk almaya yanaşmayacaktır. 

Erken seçim ihtimalini güçlendiren bir diğer etmen ise Erdoğan’ın milletvekili profilini ve parti kadrolarını yeniden şekillendirilme arayışı. Bu arayış bir süredir medyada yüksek sesle dile getiriliyor. Bu noktadan sonra vakit uzadıkça karşılıklı güvensizlik artacaktır. Dolayısıyla her ne kadar şu an açıkça ifade edilmese de erken seçim kaçınılmaz gibi duruyor. İşte bu gerçeği biraz dengelemek için olsa gerek son günlerde ‘hayır’ çıkması durumunda bu konunun tekrar gündeme getirileceği yönünde beyanatlar yapılıyor. Bir yönüyle seçmen tehdit ediliyor. Çünkü vatandaş bu denli çok sandığa gitmekten ve seçim gündemiyle yaşamaktan bunalmış durumda. Seçimlerin yarattığı kutuplaşmadan rahatsız. Bu gündemin bir an önce kapanıp hükümetin günden güne büyüyen ekonomik sorunlara odaklanması gerektiğini düşünüyor. Kısa süre içinde bunun pek mümkün olmadığı, problemlerin üç beş politika değişikliği ile aşılamayacak durumda olduğu görülecek. Ama şu an sokaktaki beklenti bu. 

Evrensel'i Takip Et