19 Nisan 2017

Çok tartışmalı bir seçimden geriye kalanlar

16 Nisan 2017 referandumu, Türkiye siyasal tarihinin; gerçekleştiği olağanüstü baskı koşulları, çok açık seçim hileleri ve ortaya çıkardığı siyasal tablo ile en tartışmalı seçimlerinden biri oldu.

Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) referandum sürerken, kendi kararını yok sayarak mühürsüz zarf ve pusulaları geçerli sayması, yani maç devam ederken kural değiştirmesi, bu kabul edilemez çelişkiye ve tüm itirazlara rağmen de bu kararının arkasında durması 16 Nisan 2017 referandumunun, hakim siyasal güç ilişkilerinin keyfiyetiyle sonuca bağlandığının açık itirafıdır.

YSK’NİN KARARININ KABUL EDİLEMEZLİĞİNE 2 ÖRNEK

YSK Başkanı Sadi Güven, oy pusula ve zarflarını kanun gereği mühürlemek zorunda olan sandık kurullarının ihmali nedeniyle şekli bir hata yüzünden seçmenlerin anayasal haklarını engellememek için oyları geçerli saydıklarını söyledi.

Oysa, yine bu referandumda yurt dışından kullanılan oylarda, mühürsüz oyların geçersiz olduğu ilan edildi. İlgili karar da şöyle: “Yurt dışında kullanılan oyların sayımı sırasında 472 No’lu sayım sandık kurulu işlemine itiraz eden AKP itiraza yetkili kişisi Muhammed Bilal Haliloğlu’nun 16/04/2/17 tarihli dilekçesi incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ

Muhammed Bilal Haliloğlu’nun 16/04/2017 tarihli dilekçesinin, 472 No’lu sandık 1-C, 2-C, 1-D, 2-D’de açılan zarfların dışında bazı zarfların arka yüzünde mühür olmaması sebebiyle oylar zarflar açılmadan geçersiz sayıldı. Zarfların açılması konusunda gereğini arz ederim ifadelerini içerdiği anlaşılmıştır’.

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 98.maddesi; ‘Sandık kurulunca verilen biçim ve renkte olmayan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, tamamı yırtılmış olan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurul mührü dışında herhangi bir mühür, imza, yazı, parmak izi veya herhangi bir işaret bulunan zarflar geçersiz sayılır’ hükmünü içermektedir. Aynı husus Yüksek Seçim Kurulunun  15/02/2017 tarih ve 103 sayılı kararına ekli 202/1 sayılı genelgenin 44. maddesinde de belirtilmiştir.”

Bu gerekçelerle 17/04/2017 tarihini taşıyan kararda, ‘Muterizin arka yüzünde mühür olmaması sebebiyle oy zarflarının açılmadan geçersiz sayıldığından bahisle oy zarflarının açılması talebinin reddine’ karar verildiği belirtiliyor.

Yine, mühürsüz tek bir oy zarfı yüzünden 2014 yılında Güroymak’ta YSK kararıyla seçimin iptal edilmiş olduğunu da bir başka örnek olarak hatırlatalım.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı/ Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Birimi (AGİT/ DKİHB) tarafından oluşturulan Sınırlı Referandum Gözlem Heyeti de, önceki gün referanduma dair düzenlediği basın toplantısında YSK’nin bu kararının kanun ile çelişkili olduğunun altını çizdi.

Avrasya Kamuoyu Araştırmaları Merkezinin (AKAM) Sahibi Kemal Özkiraz’ın “Benim partilerden, sandık gözlemcilerinden aldığım bilgiler, mühürsüz oy pusulalarının tamamında ‘Evet’ çıktığı yönünde. Böyle bir şey tesadüfle açıklanamaz” biçimindeki iddiası da bu açıdan üzerinden atlanılamaz bir önem kazanıyor.

KARŞILAŞTIRMALI OKUMA

Referanduma sunulan başkanlığa dair değişikliği önümüze koyan AKP ve MHP’nin 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde aldığı oy ile 16 Nisan referandumunda çıkan tablo kıyaslandığında da üzerinden atlanılamayacak sonuçlar var.

Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, henüz AA’nın verileri dışında bir sonucun açıklanmadığı saatlerde, alelacele açıklama yaparak, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demiş, konuştuğu zemin açısından da bir hayli ironik. O konuşmayı yaptığı Sarıyer’de ‘hayır’ yüzde 59.13 çıktı. ‘Atı alıp’ geçtiğini söylediği ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde AKP (Yüzde 47.9) ile

MHP (Yüzde 9.5) oylarının yüzde 57.4 çıktığı Üsküdar’da bu referandumda ‘hayır’ yüzde 53.31 çıktı.

Ve Erdoğan’ın bu konuşmayı yaptığı kent, referandumu da hem zamanlama hem de tarih olarak büyük ölçüde üzerine kurduğu 15 Temmuz darbe girişimine karşı mücadele verilen, ama aynı zamanda Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği 1994 yerel seçimlerinden beri ilk kez kaybettiği yerdir.

Ve Erdoğan, Sarayı’nın bulunduğu ilçede de, sarayının bulunduğu kent olan Ankara’da da kaybetti. Ülke genelindeki sonuç da, hem OHAL baskısı ile gidilmiş olması, hem YSK’nin açık kural ihlali nedeniyle zaten meşruiyeti açık bir biçimde tartışmalı bir sonuçtur. Tüm bunlara rağmen, ayağını bastığı böyle bir zemin üzerinde “kendisine verilen desteğe” teşekkür etmek de ayrıca not edilmelidir. 
Ankara’da 1 Kasım seçimlerinde AKP (yüzde 48.8) ile MHP’nin (yüzde 14.2) toplam oyları yüzde 63 iken, bu referandumda bu kente, evet yüzde 48.85, hayır yüzde 51.15 çıktı. Bu, yüzde 14.15’lik küçümsenemeyecek bir düşüştür. 

Aynı şekilde İstanbul’da 1 Kasım seçimlerinde AKP (yüzde 48.7) ile MHP’nin (yüzde 8.6) oylarının toplamı yüzde 57.3 iken, bu kentte referandumda evet’ oyları yüzde 48.65, ‘hayır’ yüzde 51.35 çıktı. Yani yüzde 8.65’lik bir düşüş söz konusu ‘evet’çiler için.
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin kalesi olarak bilinen Osmaniye’de çıkan sonuç da, bu referandumu dayatanlara ciddi bir tepkinin bu kentten de geldiğini gösteriyor.

Osmaniye’de 1 Kasım seçimlerinde AKP (yüzde 46.8) ile MHP’nin (yüzde 34.6) oylarının toplamı yüzde 81.4 iken, bu referandumda çıkan ‘evet’ oranı yüzde 57.84’te kalmıştır. Bu 23.56 gibi çok ciddi bir farkı işaret ediyor.

Evrensel bu referandumun nabzını titiz bir biçimde tutmaya özel bir gayret göstermişti. Osmaniye’ye arkadaşımız Halil İmrek gitmişti ve Evrensel’de 9 Mart 2017 günü ‘MHP’nin kalesi Osmaniye Bahçeli’ye mesafeli’ başlığıyla yayımlanan izlenimi bu sonuçlarla doğrulanmıştır. 

Bu referandumda sürpriz yapan yerlerden birisi de İstanbul’un, AKP’nin uzun bir süredir belediyeyi elinde tuttuğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sık geldiği Eyüp’tür. Eyüp’te 1 Kasım seçimlerinde AKP (yüzde 49.3) ile MHP’nin (yüzde 8.6) oylarının toplamı yüzde 57.6 iken, bu seçimde bu evetçi cephe Eyüp’te yüzde 48.46’da kaldı. Yani 9.44’lük bir düşüş söz konusu. Eyüp’te referandumda hayır yüzde 51.54 çıktı.

Aynı şekilde Fatih’te oran farkları da atlanmamalı. 

1 Kasım seçimlerinde Fatih’te AKP’nin (yüzde 52.2) ile MHP’nin (yüzde 8.1) oylarının toplamı yüzde 60.3’tü. Bu referandumda Fatih’de evet yüzde 51.38 çıktı. Muhafazakar seçmenin yoğunlukta bulunduğu bu ilçede de ‘evet’çi cephe yüzde 8.92’lik bir siyasal irtifa kaybına uğradı.

301 işçinin maden kazasında (Cinayet diye okuyun) can verdiği Soma’da çıkan sonuçları da, karşılaştırmalı okuduğumuzda burada önemli bir fark görüyoruz. 1 Kasım seçimlerinde Soma’da AKP (yüzde 49.7) ile MHP’nin (yüzde 15.9) oylarının toplamı yüzde 65.6’ydı. Bu referandumda Soma’da ‘evet’ yüzde 53.10 çıktı. Burada da ‘evet’ ittifakının 12.5 oranında bir düşüş yaşadığını görüyoruz.
Kayseri’deki sonuçlar da bu bakımdan ilginç. 1 Kasım’da AKP (yüzde 65.6) ile MHP’nin (yüzde 18.4) oylarının toplamı yüzde 84 iken, Kayseri’de ‘evet’ yüzde 67.76 çıktı. Bu, bu kentte de ‘evet’ ittifakının yüzde 16.24 oranında oy kaybına uğradığını gösteriyor.
AKP’nin oy yataklarından Erzurum’da da 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin (yüzde 68.1) ile MHP’nin (yüzde 14.3) oylarının toplamı yüzde 82.4 iken, bu referandumda ‘evet’ yüzde 74.48 çıktı. Bu da 7.48’lik bir düşüş demektir.

Bazıları bu sonucun arkasında Fethullah Gülen’in Erzurumlu olmasının etkisi olduğunu düşünebilir. Ancak Erzurum, geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden Nur Cemaatinin önemli isimlerinden Mehmed Kırkıncı hocanın ‘kanaat önderi’ kabul edildiği bir kenttir ve o da tercihini 1 Kasım seçimlerinde AKP’den yana belirlemişti. Buradaki kaymayı da, bu referandum dayatmasının bu kentte hem AKP hem de MHP tabanının bir bölümünü rahatsız ettiği biçiminde okumak daha sağlıklı gözüküyor.

Rize’de 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin (yüzde 75.9) ile MHP’nin (yüzde 5.4) oylarının toplamı yüzde 81.3 iken, referandumda bu kentte ‘evet’ yüzde 75.55 olarak çıktı. Rize’de 1 Kasım seçimlerinde Saadet Partililerin AKP’ye oy verdikleri ve referandumda vermeyecekleri yorumları yapılıyordu. Bu 5.75’lik sonuç içinde bunun da bir etkisinin olduğunu öngörebiliriz.

SONUÇLARIN SÖYLEDİĞİ

Referandum çalışması boyunca ‘hayır’ cephesinde, kutuplaştırma siyasetinin AKP’ye yaradığı ve ‘evet’ demeyi düşünenleri kazanmaya yönelik açıklayıcı bir üslup ile neşeli bir kampanyanın yürütülmesi gerektiği sıkça vurgulanıyordu. Kanımca çıkan sonuçlarda, MHP’deki yarılma ve AKP’nin içinde belli ölçülerde yaşanan kırılma kadar bunun da etkisi vardır.

Tüm bunlarla birlikte AKP’nin tabanında Erdoğan’ı bir ‘kişisel kült’ olarak gören bir eğilim güçlü bir biçimde varlığını koruduğunu da atlamamalıyız. Referandumun şaibeli sonuçlarını itirazı devam ettirirken, bundan sonraki süreçte de insanları AKP’li, MHP’li gibi durağan siyasi aidiyetlerle okumak yerine, işçi, emekçi, öğretmen, doktor, akademisyen gibi gerçeklikleri üzerinden ele almak ve daha önce başka bir partiye oy vermiş olanlarla da, doğru bir dil ile dönüştürücü bir ilişki kurmak yaşamsal bir önem taşıyor. Bu referandumda ‘tek adam’a hayır diyenler için bundan sonraki süreçte de, sabırlı ve doğru bir siyasetten başka bir kurtarıcı yok.

Evrensel'i Takip Et