26 Nisan 2017

Türkiye, Rojava'ya müdahale edebilir mi?

Geçtiğimiz hafta sonu gecenin bir yarısı Rojava Kürtlerinin haber ajansı ANHA, son dakika koduyla bir haber geçti. Her üçünün de anlamı aynı olan Kürtlerin Girê Sipî dediği, Arapça adı Tel Abyad olan ilçenin Serxet’inde, yani tren rayının üstündeki yerleşim yeri olan Urfa’nın ilçesi Akçakale’de, askeri hareketlilik gözleniyordu.

Kısa bir telefon trafiğinden sonra askeri hareketliliği teyit etmek zor olmadı. Cidden, bölgeye karanlık çöktükten sonra hem zırhlı araç, hem diğer askeri teçhizatlar, hem de asker sevkiyatı başlamıştı.

Konuştuklarımızdan tedirgin olanlar vardı. Tedirgin olanlar Türkiye’nin sonu belirsiz bir maceraya atılacağını, bu macera tamamlanıncaya kadar da herkesin ciddi zararlar göreceğini düşünüyorlardı. Bölge zaten uzun dönemdir savaş alanı ve her şey savaşa endekslenmiş. Yani kimsenin kendini öznel olarak düşünüp yaşadığı bir tedirginlik yoktu. Tedirginlik daha çok Türkiye’nin maceraperest tutumunun sonuçlarının ağır bedeli olacağına ilişkindi.

Türkiye’nin sağ gösterip sol vuracağını belirtenler de vardı. Bulundukları alanda sürekli cephe izleyen / izlemek zorunda kalan bazı gazeteci arkadaşlarımızın yorumu artık askeri uzmanlara taş çıkartır cinstendi. Nihayetinde sonraki gün konuştuğum eski bir savaşçı da gazeteci arkadaşlarımızdan farklı değerlendirmede bulunmuyordu. Bölgeyi yakından takip eden eski savaşçı, Türkiye’nin bögeye uzun erimli bir operasyon düzenlemesinin mümkün olmadığını, belirtiyor, şunları ekliyordu: “Bu operasyon öyle ‘izinli Cerablus’ operasyonuna benzemez. Bunu en iyi Türkiye’yi yönetenler bilir. Bu nedenle Türkiye’nin daha çok kısa süreli ‘vur-kaç’ operasyonları ve top atışlarına yönelerek rahatsızlığı sürdürmek ve elindeki kozları güçlendirmek niyetinde olduğuna inanıyorum. İşgal girişimlerine dönük haberler de iç kamuoyuna gaz vermek içindir.”

Bir diğer dikkat çektiği nokta daha önemliydi. Türkiye’nin bu sevkiyat ile dikkatleri Akçakale’ye çekerken hiç umulmadık bir alandan nokta harekatı yapabileceğini, gerilla tarzı ‘vur-kaç’ taktiği ile YPG ve YPJ’ye ciddi zararlar vermeyi amaçlayabileceğini, iç kamuoyuna gaz vermek için olsa bile Türkiye’nin bunu deneyebileceğini, düşünüyordu.

Peki, YPG ve YPJ’liler bunlardan haberdar mı?

Akçakale’de Türkiye’nin hareketliliği artarken YPG ve YPJ’lilerin Girê Sipî’nin yanı sıra neredeyse tüm sınır hattında, özellikle de Afrin ve Kobanê’de hareketlenmesinin bir nedeni bu olsa gerek.

Sonuçta bildiğimiz şu; bölge bir kurtlar sofrası ve Türkiye’nin desteğini alan bölgedeki bazı güçler hâlâ bulundukları alanda istikrarsızlık yaratabilecek bir potansiyele sahip. Türkiye’nin desteğini alan ve adını ÖSO koyan paramiliter güçler üzerinden de, milliyetçiliği tavan yapmış özel harekat ve istihbarat birimleri arasındaki ‘öznel yapılanmalar’ üzerinden de bölgeyi yeni bir maceraya sürükleyebilecek, savaşı ve çatışmayı büyütecek başkaca güçlerin de bölgede bulunduğundan şüpheniz olmasın.

Sonuçları Türkiye’ye hiç yaramasa bile bölgede böylesi bir provokasyonun fitilini ateşleyecek adını andığımız güçler de, hiç aklımıza gelmeyecek başkaları da var; bilmek gerekir.

Durum bu ama bir de işin siyasi boyutu var. Türkiye, cidden bölgeye askeri olarak yönelip Karar gazetesine de yansıtıldığı gibi Tel Abyad’dan girip bir yandan Haseki ve Deyre Zor’a, diğer yandan Kobanê ve Menbic’e ulaşabilir mi?

Bu ancak, Suriye krizinin başında olduğu gibi “4 saatte Şam’a ulaşır, sabah namazını da Emevi Camii’nde kılarız” diyen boşboğaz siyasetçilerin değerlendirmesi olur. O haberi masa başında  üreten veya kendi kulağına üfleneni oturup senaryolaştıran gazeteci de bölgenin B’sini bilmiyor olacak ki ‘Askeri yetkililerin operasyonun güvenliği nedeniyle vermedikleri ayrıntılara’ rağmen Tel Abyad’dan girip Haseki ve Deyrezor’a, diğer taraftan da Kobanê ve Menbic’e ulaşmış. Hatta bununla da yetinmemiş ‘başarılı operasyon sonrasında daha önce göçertilen Arapların bölgede nasıl iskan edileceğinin’ ayrıntılarını da yazmış.

Aslında yazılanların sonucu şu; Türkiye bedeli ağır bir askeri operasyonla Karar gazetesinde yazıldığı gibi Rojava’yı işgal edebilecek askeri potansiyele sahip olsa bile bu askeri potansiyeli arzuladığı biçimde kullanabileceği siyasi gücün zerresine sahip değil. Ancak Türkiye’yi yönetenlerin bölgeyi daha büyük bir karmaşanın içine çekebilecek potansiyele sahip güçlerle içli dışlı olduğunu da, Türkiye’yi yönetenlerin iç kamuoyunu gazlama ihtiyacının devam ettiğini de unutmamak gerekir.

Not: Yazıyı, uluslararası bir konferansa katılacağım için erken kaleme almak zorundaydım. Şengal’e ve Rojava’ya dönük hava saldırıları, yazıyı kaleme aldıktan sonra yaşandı. Elbet bu saldırılar, yazının anlamını ortadan kaldırmıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et