Başkanın savaşına hayır!
Fotoğraf: Envato
16 Nisan’da olağanüstü koşullarda yapılan ve bütün dünyanın sonuçlarını şaibeli bulduğu başkanlık referandumu ile ilgili tartışmalar devam ederken Şengal ve Rojava’ya yönelik hava operasyonları yapıldı.
Şengal ve Rojava’ya yönelik operasyonların, Erdoğan iktidarının bölgesel hedefleri kapsamında gerçekleştirilmiş ve dolayısıyla önceki operasyonların bir devamı olduğu tartışma götürmezdir. Ancak bu operasyonların zamanlamasının bize söylediği başka bir gerçek de şudur: Referandumda ‘suç üstünde’ yakalanan iktidar, bu operasyonları iç siyaseti dizayn etmenin bir aracı olarak kullanmak istiyor.
Bölgesel hedefleri bir tarafa bu operasyonun zamanlaması, iktidarın referandum tartışmalarının üstünü örtmeye çalıştığını gösteriyor. Dahası iktidar, “milli güvenlik” gibi gerekçeler arkasına saklanarak gerçekleştirilen bu operasyon ile ‘hayır’cıları bölerek muhalefet eden çeşitli kesimleri arkasında saf tutmaya zorluyor.
Bu konuda başarısız olduğu da söylenemez. Mesela bakın dünün ‘hayır’cısı Perinçekgillere; “Türkiye, ABD’ye boyun eğmez” diyerek hemen Erdoğan’a asker selamı çaktılar! CHP’nin Eski Musul Başkonsolosu Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz da “Gecikmiş, olumlu bir operasyon” diyerek savaş korosuna katılmakta hiçbir tereddüt göstermedi.
Öyleyse iç siyasetin dizaynı bakımından Rojava-Şengal operasyonunu, yine başkanlığı sonrasında oldukça tartışılan ABD Başkanı Trump’ın, Suriye’nin El Şayrat Hava Üssü’ne yaptığı füze saldırısına benzetebiliriz. ABD’de de Trump’ı tartışanlar, bu operasyondan sonra alkışlamaya başlamışlardı. Bizde de olan budur: Referandumdan sonra oldukça sıkışan ‘başkan’ımız, bu operasyonları kendini tartışma konusu olmaktan çıkarmak için kullanmanın peşindedir.
Peki, Rojava-Şengal operasyonları iktidarın dış siyasetteki yönelimleri bakımından ne ifade ediyor?
Öncelikle bu operasyonlar, referandumdan sonra iktidarın Kürt politikasının değişeceği, hatta yeni bir ‘çözüm süreci’nin başlayacağı beklentisi yaratanların boş bir hayali pazarladığını gösterdi.
İkincisi bu operasyonlar öncesinde ABD ve Rusya’nın ‘bilgilendirilmiş’ olması, Bölge’de belirleyici konumda olan güçlerin farklı hedef ve beklentilerle sınırlı da olsa hâlâ Türkiye’ye belli bir hareket alanı tanıdıklarını gösteriyor. Dolayısıyla ABD ve Rusya’dan yapılan “eleştiriler” bu operasyona itirazdan çok bu güçlerin bundan sonrası için çizilen sınırlar konusunda Türkiye’ye bir uyarısı olarak değerlendirilmelidir.
Burada ABD ve Rusya’nın tutumuna dair çok şey söylenebilir ama iki cümle ile özetlersek: ABD, bölge (Ortadoğu) politikasının daha belirsizlikler taşıdığı ama İran’a karşı Türkiye’yi yanında tutmak istediği koşullarda böylesi sınırlı bir operasyona göz yummuş görünmektedir. Rusya ise, sonuçları oldukça sınırlı olan ama Kürtlerin ABD ile ittifakını tartışma konusu haline getiren ve dolayısıyla Kürtleri kendisine daha fazla yakınlaştırabilecek böylesi bir operasyonu görmezden gelebilmiştir.
Üçüncüsü, Şengal saldırısında 5 Peşmerge öldüğü halde Barzani’nin sessizliği bu operasyonlarla ilgili pazarlığın önceden yapıldığını gösteriyor-ki Barzani yönetiminin bu operasyondan hemen sonra “PKK çekilsin” açıklaması yapıp PKK üzerinde baskı kurmaya çalışması da bunu doğruluyor. Çünkü Şengal konusunda Türkiye ve Barzani yönetimi çıkar birliği içindedir. Türkiye, Rojava için önemli bir lojistik merkez ve savunma hattı olan Şengal’den PKK’yi çıkartarak PKK-PYD’yi kuşatma stratejisini sürdürmek istemektedir. Barzani de buraya Roj peşmergelerini yerleştirerek Rojava’ya Şengal üzerinden giriş yapmak/müdahale etmek istemektedir-ki onun da hedefi Rojava’da PYD/YPG’yi zayıflatıp kendi desteklediği güçleri etkin kılmaktır.
Sonuç olarak Şengal-Rojava operasyonları, Erdoğan iktidarının savaşçı, müdahaleci politikalarla ülkeyi bölgede tehlikeli mecralara sürüklemeye devam ettiğini/edeceğini gösteriyor. Açıktır ki, ABD başta olmak üzere bölgede egemenlik mücadelesi veren güçler, yeri geldiğinde iktidarın halklarımız için felaketten başka bir şey getirmeyecek bu savaşçı yöneliminden faydalanmak isteyeceklerdir. Öte yandan şimdiden söylenebilir ki, iktidar bu savaşçı politikayı aynı zamanda iç siyaseti dizayn etmenin; ülke içinde demokrasi, barış ve insanca yaşam isteyen halk güçlerinin üzerinde baskı kurmanın dayanağı olarak kullanmaya çalışacaktır.
Demek ki bu savaş ne bu ülkenin halklarının savaşıdır, ne de onların çıkarına bir savaştır. Bu savaş ‘başkan’ın savaşıdır. Dolayısıyla halk güçlerinin başkanlık rejimine olduğu gibi,’başkan’ın savaşına da ‘hayır’ demekten başka çıkar yolu yoktur!
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57