Referandum ve 1 Mayıs’tan sonra gündem!
Fotoğraf: Envato
Siyasetteki yakın geleceğe dair gelişmelerle ilgili tartışmalar, referandum, 1 Mayıs gibi gündemin sıcak konularının gölgesinde kaldı.
Ama dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP’ye 33 ay aradan sonra yeniden üye olmasıyla, cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacak olduğu 2019’a kadarki siyasi süreçte gündemin hemen bütün konuları da tartışmaya açılmış oldu.
Erdoğan’ın partiye üyelik törenine, AKP’nin kurucuları, milletvekilleri ve AKP yöneticileri gibi çok geniş bir davetli topluluğu katıldı. Abdullah Gül’ün bu törene çağırılmamış olması herhalde bu törenin en akılda kalacak yanı olarak hatırlanacak.
AKP VE DEVLET ÜST KADEMELERİNDE TASFİYE DÖNEMİ
Ama böylece girilen süreç sadece Erdoğan’ın AKP’ye üye olmasıyla sınırlı değil. Tersine Cumhurbaşkanı Erdoğan, sadece protokol icabı değil, 21 Mayıs’ta yapılacak AKP’nin Olağanüstü Genel Kurulunda partisinin genel başkanı olmak için üye oldu.
Eğer Erdoğan başka bir “çözüm” bularak, başbakanlığı da üstüne almazsa, 21 Mayıs’tan sonra, Erdoğan’ın AKP’nin genel başkanı ve partili cumhurbaşkanı, Binali Yıldırım’ın ise sadece “geçici başbakan” olduğu bir dönem başlayacak. Böylece de fiilen bütün güç Erdoğan’da toplanmasına karşın resmiyette hem AKP hem de Hükümet “iki başlı” hale gelmiş olacak!
Dün başlatılan süreç, sadece bir genel başkan değişimiyle sınırlı kalmayacak. Tersine Hükümette ve AKP’nin üst yönetiminde de geniş bir revizyon yapılacağı artık herkesin bildiği bir gerçek. Ki, bu tasfiyelerin aynı zamanda AKP tabanına, yerel yönetimlere kadar ineceği, Erdoğancı olmadığından şüphe edilenlerin “Reisçi değil”, “FETÖ’cü” suçlamalarıyla sürdürüleceği şimdiden gözlenmektedir. Bu tasfiye kampanyasının, yüksek bürokraside de süreceğini söylemek yanlış olmaz.
MHP RESMEN DE KOALİSYONA GİRECEK Mİ?
16 Nisan’da kabul edilen anayasa değişikliğine ilişkin yüzlerce yasa maddesinin değiştirileceği de dikkate alındığında; fiili AKP-MHP koalisyonunun resmiyete de bürünmesi yüksek bir olasılık olarak gündeme gelmiş bulunuyor. Nitekim Bahçeli de Başbakan Yıldırım’la son yaptığı görüşmeden sonra koalisyon söylemleri karşısında vatan millet edebiyatına sarılmıyor; koalisyona katılmanın çıtasını yükseltecek açıklamalar yapıyor. Yani Erdoğan AKP’nin başına geçerken aslında MHP’yi de koalisyon ortaklığına alarak, himayesine almış olmayı da amaçlıyor. Nitekim yandaş basında “tanınmış bir kadın siyasetçinin ‘FETÖ’cü iddiasıyla tutuklanacağı” (Bu kadının Meral Akşener olduğu belirtiliyor) haberleri de MHP-AKP koalisyonunun bir şartı olarak da konuşuluyor.
MHP, referandumda görüldüğü gibi, bitmeye doğru gidişi, koalisyona katılarak önlemek istiyor. Ama, böyle bir koalisyonun AKP’de de huzursuzluğa yol açması beklenmeyen bir şey değil.
CHP’NİN İÇİ DE ISINIYOR
Bu kapsamda CHP’nin içinin de hızla ısındığı görülüyor.
Öncelikle CHP’nin 2018 başında yapılacak olan Olağan Kurultayı bir erken seçim ihtimali de gözetilerek, Kasım 2017’ye çekildi. Daha referandum sürecinde Deniz Baykal, Muharrem İnce gibi kişilerin Kılıçdaroğlu’ya karşı aday olmaya hazırlandıkları söyleniyordu. Nitekim, önceki gece CNN’de Ahmet Hakan’ın “Tarafsız Bölgesi”ne çıkan Baykal; “CHP’nin başına geçecek kişi, cumhurbaşkanı adayı da olmalı. Cumhurbaşkanı adayıyım derse biz de Kılıçdaroğlu’nun arkasında dururuz” dedi. Ama “Benim bir talebim yok ama...” diye de ekleyen Baykal, Kılıçdaroğlu olmazsa kendisinin de aday olabileceğini de ima etti. Hakan’ın sorusu üstüne de Baykal, Abdullah Gül’ün de 2019’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 49’un (referandumda hayır diyenlerin) adayı olabileceğini belirterek, Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili AKP içine de “ateş” atmış oldu.
EMEK CEPHESİNİN GÜNDEMİ ÇOK NET
1 Mayıs hazırlıkları süresince ve nihayet 1 Mayıs kutlamalarında açıkça görüldü ki; işçi sınıfının ve emekçilerin 2017 gündemi de çok nettir:
* Kıdem tazminatının tasfiyesine karşı işçiler “genel grev kararı” da dahil her yolla mücadele etmeye hazırdır.
* 3 milyon kamu emekçisini doğrudan ilgilendiren iş güvencesinin kaldırılmasına karşı mücadelenin önemi fark edilmiştir.
* İşçiler, “Taşeron çalışmanın yasaklanması” talebinin arkasındadır.
* TİS yılı olan 2017’nin, hem kamu emekçileri ve kamuda çalışan işçiler için hem de metal, petrokimya, cam gibi önemli iş kollarında grup sözleşmelerinde çetin bir mücadele olacağının farkındadırlar.
* Dahası işçiler ve emekçiler OHAL koşullarının ve KHK’lerin kendilerine karşı kullanıldığını görmüşler, bu nedenle de OHAL’in kaldırılmasını, istemektedirler.
* Yine işçilerin, emek cephesinin önünde yer alan kesimi, “tek adam rejimi” konusunda da tutum almakta, “tek parti tek adam rejimi”ne karşı mücadelenin ülkenin geleceği bakımından önemini bilmektedirler.
Dolayısıyla 2017 emek mücadelesi alanı bugünden itibaren son derece önemli gelişmelere sahne olacak bir mücadele alanıdır.
2017’DEN 2019’A GİDEN YOL DÜZ BİR YOL DEĞİL
Siyasal alanda, “tek adam” yönetimine giden yolu açan “anayasa değişikliği”nden başlayarak girilen ve 2019’da cumhurbaşkanlığı seçimine giden yol, sadece gelişmeler ve muhtemel gelişmeleri arka arkaya sıralayarak anlaşılacak kadar düz bir yol değil. Tersine, bu iki tarih arasındaki yol; çok engebeli ve beklenmeyen gelişmelerle her an yeniden yeniden tıkanacak pek çok gelişmeyi de bağrında taşımaktadır.
Bu süreç boyunca eğer Kürt sorununun çözümü ve Suriye politikasında cisimleşen gelişmeler bütün siyasi gündemi alabora edecek fayları harekete geçirmezse, dönemi belirleyecek olan OHAL’in kaldırılması, demokratik haklar ve özgürlüklerin savunulması ile “uyum yasaları”nın Meclis ve kamuoyundaki tartışmaları olacaktır. Ki, bu tartışmalar AKP-MHP’nin koalisyonunu da berhava edebilir.
Ve bu yolda yaşanacaklar; bir yandan AB ve ABD başta olmak üzere Türkiye’nin batı ile ilişkileri öte yandan da Suriye politikası ve Kürt sorununun çözümü etrafında bölge politikasında bu siyasi gündemle birleşen, çelişkileri derinleştirip giriftleştiren rol oynayacak mahiyettedir.
Bu yüzdendir ki süreç; demokrasi güçleri, ilerici demokrat çevreler ve emek mücadelesi için her şeyin mücadeleyle belirleneceği bir süreçtir.
Ve bugün referandum çalışması içinde öğrendiklerimiz ve 1 Mayıs’ın gösterdiği gerçekleri de yanımıza alarak bu sürecin başında olduğumuz bilinciyle hareket etmeliyiz.
ERDOĞAN PUTİN VE TRUMP’IN KAPISINI ÇALARKEN
Dün Hindistan ziyaretinden dönüp partisine üye olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüşecek.
13-14 Mayıs’ta Çin’e gidecek olan Cumhurbaşkanı 16 Mayıs’ta da ABD Başkanı Donald Trump’la uzun zamandır “Godot beklentisi”ne dönen görüşmesini yapacak.
Dünyanın en önemli ülkelerinin liderleriyle görüşecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, elbette bu ülkelerin yetkilileriyle çeşitli konuları da görüşecektir. Özellikle ABD’de yapacağı görüşmeyle,”tek adam rejimi” ve referandumun şaibeli sonucu için “destek” ve “meşruiyet” arayacaktır. Ama şunu belirtmeliyiz ki, Putin ve Trump’la görüşmede asıl ve en yakın amaç, bu iki ülkenin Suriye’de PYD-YPG ile girdikleri ilişkilerdir. Çünkü son günlerde bir yandan ABD öte yandan Rusya askerleri (Alman ve İngiliz ve Hollanda askerlerinin de Rojava kentlerinde Suriye Demokratik Güçleriyle birlikte çalıştıkları da gelen haberler arasındadır), Türkiye’nin Sincar ve Rojava’ya yönelik hava saldırısı sonrasında ağır silahlar ve zırhlı araçlarla açıkça Türkiye sınırına mevzilenmişlerdir.
Bizim basında bu durum; “skandal”, “Terör örgütleriyle aynı saftalar” gibi haberlerle anlatılmaya çalışılsa da gelinen noktada hem ABD ve hem de Rusya’nın PYD-YPG ile yakınlaşmayı tercih etmesi, Türkiye’nin Suriye politikasının her bakımdan çöktüğü anlamına gelmektedir.
Çünkü Kürt fobisini “kırmızı çizgi” olarak ilan eden Türkiye, Ortadoğu’nun haritasının yeniden çizildiği bir dönemde Kürt dinamizmini görmeyen tutumuyla, kendisini kolay çıkamayacağı bir köşeye hapsetmiştir.
Bu yüzden de ABD ve Rusya ile ilişkilerin bundan sonraki seyri bile “Ya ben ya PYD-YPG” resti noktasına taşımıştır.
Peki Türkiye; sahadaki Rusya ve ABD askerleri PYD-YPG ile iş birliğinin “terörizmle iş birliği” olduğunu Putin ve Trump’ın masasına koyarak bu iki ülkenin Ortadoğu politikasını değiştirecek kanıtlara sahip midir?
Bunun kolay olmayacağı görülüyor. Tersine Cumhurbaşkanı daha Trump’la görüşmeden, Trump, örneğin ABD’nin, PYD-YPG’ye doğrudan ağır silah yardımına ilişkin kararnameyi de imzalamış olabilir.
Ortada olan elbette ki, ABD ve Rusya’nın Kürtleri sevdikleri, Türkiye’yi ise sevmedikleri sorunu değildir. Ama bu ülkelerin kendi çıkarlarını gerektirdiğini yaptıklarının ifadesidir. Çünkü bölgede çıkar peşinde koşan bu iki ülke bölgede, Kürtlerin taleplerini dikkate almayan bir bölge politikasının başarısız olacağını gördükleri için, “Koca Türkiye’ye PYD ve YPG’yi tercih etmiş” görünmektedirler.
Dünyanın her köşesinde birbirleriyle rekabet eden Rusya ve ABD’nin Suriye’de PYD-YPG’ye destek vermede birleşmiş olmaları (Ortadoğu politikalarında YPG-PYD’nin desteğine ihtiyaç duymaları demek daha doğru) elbette ilginçtir ve bu ilginçliği Türk düşmanlığı ve Türkiye’ye karşı birleşme ötesinde gerçeklerle açıklamak önemlidir.
Hamasetle, vurup kırmayla bir yere gidilemeyeceği görülmelidir. Aksi halde gidişat Ortadoğu’nun daha derin bataklıklarına doğrudur.
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44