04 Mayıs 2017 00:56

Mayıs ve mücadele!

Mayıs ve mücadele!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1 Mayıs mücadale günüydü. Mücadeleye çağrıydı. Mücadele günü oldu. Mücadeleyle devam edecek, etmeli!

Mayıs mücadele ayıdır; bu bizde daha da fazla olarak daha da katlanarak böyledir: 1 Mayıs, 2 Mayıs, 4 Mayıs, 6 Mayıs, 8 Mayıs, 18 Mayıs, 31 Mayıs, ve daha eklenebilir günleriyle Mayıs mücadelenin, coşkunun, direnişe çağrının, umutsuzluğa hayır demenin, darağaçlarına, işkencelere, toplu kırımlara, kalleş pusulara boyun eğmeme kararlılığının, Denizler başta olmak üzere halkın yüzlerce evladı tarafından bayraklaştırıldığı aydır Mayıs. Her yeni Mayıs bundandır ki bizde umutla, kararlılıkla ve bilinçle karşılanır. Mücadeleye, birliğe ve dayanışmaya çağrı olarak alınır.  

2017 1 Mayısının, Olağanüstü Hal uygulamalarına, polis engeline, Türk-İş, Hak-İş  gibi konfederasyonların hükümet sendikası çizgisi ve bölücü politikasına rağmen, yüz binlerce işçi, emekçi, genç ve kadının coşkulu katılımıyla kutlanması, kitle hareketi ve mücadelesinde yeni bir canlanma döneminin güçlü bir işareti oldu. İstanbul Bakırköy ve İzmir başta olmak üzere, taşra kentleri dahil çok sayıdaki kent merkezinde rengârenk giysileri, pankartları, dovizleriyle, politik, sosyal ve ekonomik en acil taleplerini haykıran binler ve onbinler, baharın coşkusunun zirve yaptığı bir zamanda, devlet terörüne boyun eğmeyeceklerini, meydanlardan ve sokaklardan ilan ettiler.

İşçi ve emekçiler, kadınlar ve gençler, yaşamlarını zorlaştıran ve baskı altına alan, haklarının gaspına neden olan ve bunu gerçekleştiren güçlere karşı talepleri öne çıkardılar. 1 Mayıs miting ve yürüyüşlerinin OHAL’e ve devlet şiddetinin yoğunlaştırılmasına, Saray diktatörlüğü tesisine, YSK’nın oy hırsızlığına, hukuksuzluğa, kıdem tazminatı hakkının ortadan kaldırılması politikasına, işsizliğe, savaşçı politikalara ve Kürtlere yönelik saldırılara karşı protestolara sahne olması ve bu yönlü taleplerin öne çıkması, ülkenin ve toplumun içinde bulunduğu somut durumla dolaysızca bağlıydı. 1 Mayıs bu bakımdan, sonrası için de belirli bir hat çizdi.

İşçi ve emekçiler, dünyanın çok sayıdaki ülkesinde ve hemen tüm büyük kentleri başta olmak üzere yüzlerce kent ve kasabada alanları doldurarak işsizliğe, açlığa, yoksulluğa ve fetihçi-saldırgan savaş politikalarına karşı, barış demokrasi ve insanca bir yaşam için politikalar talep ettiler ve birçok yerde bunun için mücadeleye kararlı olduklarını haykırdılar. Bu, 1 Mayıs’ın işçi sınıfının enternasyonal karakteriyle ve kendisiyle birlikte tüm ezilenlerin kurtuluşu için mücadelesinin kapsamıyla bağlıydı. Dünya nüfusunun %99’undan da fazlası, daha önce görülmemiş ölçekte iki temel sınıfın; burjuvazi ve proletaryanın şahsında; bu iki sınıfın başını çektiği iki büyük karşıt kampa bölünmüşken; dünya nüfusunun %1’i, %99’u kadar, hatta ondan da fazla servete sehipken, 220 milyon işsiz, 70 milyon göç etmişken, nüfusun yarısını oluşturan kadın cinsine yaşamın her alanında ayrımcı ve baskıcı uygulamalar sürüyorken, ve ABD’nin başını çektiği emperyalistlerle işbirlikçileri insanlığı yeni yıkım savaşlarıyla tehdidi sürdürüyor, trilyonlarca doları silah sanayine yatırıyorlarken, başka türlü hareket edilemez, sessiz kalınamaz ve boyun eğme kabullenilemez. İşçi sınıfı ve kent-kır yoksullarının ileri kesimleri bunun farkındadırlar. Hemen her ülkede on yıllar öncesinin muhteşem kitle başkaldırıları ve grevleri dönemine duyulan özlem ve bu yönlü çaba yeniden canlanmaya başlamıştır.  

Alanlardaki o flamalar, bayraklar, pankartlar ve sloganlar çeşitliliği, birlik ve dayanışmanın mücadeleyle örülüp ilerletilebileceğinin işaretidir. Halkları birbirine kırdırarak kendi hakimiyetlerini sürdürmek isteyen kapitalizmin ve kapitalist emperyalizmin bezirgânları geçici başarılar elde edebilirler, ama bu soygun sisteminin çarkı teklemektedir ve iflas kaçınılmazdır. Bunun başarılabilir olduğu 1917 Ekim’inde kanıtlandı ve o başarıya Mayıslardan, Haziranlardan geçilerek varıldı. Kim ne denli çarpıtmaya, içeriğini değiştirmeye ve boşaltmaya çalışırsa çalışsın, 1 Mayıs kızıldır ve o kızıllık söz konusu oldukça, zafer eninde sonunda sömürüyü yeryüzünden silmeye çalışanların olacaktır. Bunun önünü çekip gücünü oluşturan ise, bugünkü bilinç ve örgütlenme düzeyinden bağımsız olarak yine dünya işçi sınıfı olacaktır. O, çünkü sömürülen bir sınıftır ve sömürünün yok edilmesi ancak onun eliyle gerçekleşebilecektir.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa