04 Mayıs 2017 00:58

‘Yanlış hesapta ısrar’ ve yüzde 49-51 denkleminin yanlışlığı

‘Yanlış hesapta ısrar’ ve yüzde 49-51 denkleminin yanlışlığı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisine yeniden kaydolması, yandaş medya ve yandaş gazeteciler tarafından duygusal bir atmosferde yansıtılırken; genel olarak medyada da “partili  cumhurbaşkanlığı dönemi” söylemi ile karşılandı. Sanki Erdoğan, cumhurbaşkanı seçildiği günden beri hem partili, hem cumhurbaşkanı, hem başbakan, hem de “her şey”in “başkanı” değilmiş gibi!

Neyse ki, HDP Sözcüsü Osman Baydemir, “geri dönüşe” dair yapılan kutlama törenlerinde söylenenlere karşı; “İyi de kurban sen ne zaman partiden ayrıldın ki? Kimse seni partiden ayırmamıştı ki zaten. Tamı tamına cumhurbaşkanı seçildiği günden bugüne değin zaten partiyi sen yönetiyordun” diyerek gözyaşlı duygusallık balonuna iğne soktu.

Erdoğan ise, “geri dönüş töreni”nde yaptığı konuşmada, alışıldığı gibi, ABD’ye, AB’ye, Esad’a, muhalefete... herkese verdi veriştirdi. Ama bu sefer, sanki “Enkaz devralıyorum” dercesine kendi partisini; AKP teşkilatlarını, gençlik ve kadın kollarını, Hükümeti ve bakanlarını, yerel yönetimlerini suçladı.

Bir tek kusursuz kişi vardı o da kendisiydi!

GÜNDEM 2019 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
Ve tabii ki kimse de çıkıp; “Evet Sayın Cumhurbaşkanım; sonuçlar kötüdür ama biz, siz ne dediyseniz onu yaptık. Çünkü cumhurbaşkanı da başbakan da, belediye başkanı da, vali de kaymakam da muhtar da sendin!” deme cesaretini gösteremedi!
Elbette tören, tören olarak kalmadı. Törenle bağlantılı tartışmalar, bir gece önce Baykal’ın cumhurbaşkanlığı seçimi üstünden açtığı tartışmayla da birleşerek genişledi. Böylece görüldü ki, bugünden itibaren siyasi gündem, 2019’da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimine endekslenmiştir.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olup olmayacağı tartışılan Abdullah Gül’e de daha şimdiden aba altından sopa gösteren çok açık bir mesaj gönderdi: “Bu davaya, bu partiye sırtını dönüp de iflah olan görmedim!”
Baykal’ın Gül’ün yüzde 49’un adayı olabileceğine dair önerisini de Erdoğan, “Fitne hareketi!” olarak niteledi.

BİR ‘SOSYAL MÜHENDİSLİK PROJESİ’ OLARAK HARİKA!
Pazartesi gecesi Baykal’ın CNN’de açıkladığı, cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili, “Yüzde 49’un adayı ile cumhurbaşkanlığı seçimine girme” üstüne kurulu, “cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma projesi”nin “yol haritası” ilk bakışta; pek çok kişinin “neden olmasın” diyeceği iddia olarak tartışılacak görünüyor.

Referandumda onca hile hurdaya karşı “hayır”ın yüzde 48.6’nın altına düşürülmemesi, geleneksel muhalif siyaset erbabı için, “Yüzde 49 benim” hesaplarını da  gündeme getirdi.

Baykal’ın “Bir yol haritası” olarak sunduğu projesine göre birbiriyle çelişmeyen iki seçenek var.

Bu seçeneklerden birincisi; CHP’nin genel başkanı daha şimdiden kendisini cumhurbaşkanı adayı olduğunu ilan etmesidir. Örneğin Kılıçdaroğlu, bu yıl yapılacak CHP kurultayında aynı zamanda cumhurbaşkanı adayı olduğunu da ilan etmelidir; aksi halde CHP genel başkanlığına aday olmamalıdır!

Baykal’ın seçeneğinin bir versiyonu olan ikinci seçenek ise; örneğin Abdullah Gül’ün yüzde 49’un adayı olarak çıkması gibi bir durumda da bu seçeneğin önemli olacağı biçimindedir. Tabii her iki durumda da “yüzde 49’un adayı”nın yardımcılarının kim olacağını ve seçildiğinde partisinden istifa edeceği de seçimden önce açıklanması da belirtilmektedir. “Baykal’ın projesi”nde yüzde 49’un korunması için örneğin Kürtlerin temsilcisi olarak Ahmet Türk’ün, milliyetçilerin temsilcisi olarak Meral Akşener’in “cumhurbaşkanı adayının yardımcıları” olarak seçime girmeleri de isteniyor.

Baykal’ın amacı bu proje ile CHP’yi karıştırmaksa, bunu şimdiden başarmış görünüyor! Çünkü, iki günden beri Fikri Sağlar ve Muharrem İnce başta olmak üzere CHP’de her konuşan kişi bu tartışmalara katılıyor.  

lk bakışta, Baykal’ın bir mühendislik harikası gibi görünen bu projesi; Türkiye’nin gerçekleri açısından bakıldığında, tarihten hiç ders almamanın  tipik örneğidir!

YÜZDE 51 YÜZDE 49’DAN BÜYÜKTÜR!
“Tarih” deyince, çok gerilere gitmeye de gerek yok.

7 Haziran sonrasında muhalefetin oylarını toplamının yüzde 60, AKP’nin de yüzde 40 dolayında oy alması karşısında CHP kurmayları, denklemi “yüzde 60’ın-yüzde 40’la mücadelesi” olarak tarif edip; taktiklerini de bu yanlış hesap üstüne kurmuştu. Ama öyle olmadığı, bu durumda yüzde 40’ın yüzde 60’a galebe çaldığı görüldü. 1 Kasım Seçimi ve ülkeyi tek adam rejimine sürükleyen AKP-MHP koalisyonu bu yanlış hesap üstünde başarılı oldu.

Şimdi de Baykal; aynı yanlış hesap üstünden “oyun” kuruyor. “Hayır”ın yüzde 49’unu olmuş bitmiş bir kazanım olarak alıp, yüzde 49’un adayıyla seçime girmeyi projelendiriyor!

Oysa hesap aritmetik olarak bile yanlış. Çünkü siz kendi adayınızı yüzde 49’un adayı olarak ilan edince, karşı tarafın adayını da  otomatik olarak yüzde 51’in adayı olarak ilan etmiş oluyorsunuz. Bu ise daha baştan “ezilmeden” de olsa yenilgiyi kabul etmek demektir.

Bu elbette CHP’nin, “Cumhurbaşkanı bütün halkın başkanı olmalıdır” tezini de boşa düşüren bir yaklaşımdır da.
Kaldı ki; öncesini ve sosyal bilimlerin söylediklerini bir yana bırakarak, 7 Haziran seçimi sürecinden beri gelişmelere baktığımızda bile Türkiye’de halkın, işçi sınıfının, siyasi bakımdan da yeniden mevzilenen bir süreçten geçtiği de apaçıktır. Bu yüzden de yüzde 49’un da yüzde 51’in de “stabil”, “kazanılmış” bir kitle oluşturmadığı, tersine mücadelenin gelişmesine bağlı olarak hızla yeni saflaşmaların kaçınılmaz olduğu da ortadadır.

Onun için de ne yüzde 49 CHP’nin, ne de yüzde 51 AKP’nin ve MHP’nin kapalı av alanı değildir.

Tersine Türkiye toplumu, önemli siyasi saflaşmalara gebedir ve 2019’da mevcut siyasi tablonun çok farklı olması kuvvetli ihtimaldir. Bu saflaşmanın AKP’de, MHP’de çözülmenin hızlanıp derinleşmesi olarak gelişmesi için koşullar düne göre daha elverişlidir. Ama bu saflaşmanın böyle, ileriye doğru olması için de ilerici demokrat güçlerin gidişata doğru bir biçimde müdahale etmesi, yığınların talepleri etrafındaki mücadelenin gelişmesinin desteklenmesi, demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin gelişmesi için bu mücadelenin güçlerinin birleştirilmesi ve bütün bunlar için sürece akılcı ve yaratıcı müdahaleler yapılması belirleyici önemde olacaktır.
Böyle bir yol izlendiğinde, Türkiye’nin halkları ne Abdullah Gül’e ne de masa başında hazırlanmış sosyal mühendislik projelerine ihtiyaç duymayacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa