06 Mayıs 2017 00:53

Tokalaşarak herkes

Tokalaşarak herkes

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Elizabeth Gaskell, Kuzey Güney romanında, Londra’dan sanayi kenti Milton’a taşınmak zorunda kalan yoksullaşmış aristokrat kadın kahramanın gözüyle hızlı bir değişim yaşayan ülkesine bakar. İşçi grevleriyle kaynayan Milton’da eşitlik ve özgürlük gibi, alışık olmadığı kavramlarla karşılaşan Margaret’in beden dilinden sözcüklerine kadar her şey hızlı bir dönüşümden geçmek zorundadır. Belden aşağısı kasnaklarla şişirilmiş elbisesinin, biriyle karşılaştığında yaptığı reveransın, insanlarla sadece tokalaşarak selamlaşan ve böylece kimsenin önünde eğilmek zorunda kalmayan işçiler arasında alay konusu olduğu bir kentte kirli, kömür karası ellere dokunmak gibi meziyetler edinir. Kendi sınıfının değerlerinden kopar.

İşçilerin 19. yüzyıldaki eşitlik talebi basit bir hukuki talep değildi. Gündelik hayatın miadı dolmuş ritüellerini geçersizleştirip, düşmekte olan sınıfın alışkanlıklarını da yavaş yavaş çöp sepetine atarken onlar aynı zamanda bir yaşam tarzını da inşa ediyorlar; bütün bir toplumun kültürel davranışlarını şekillendiriyorlardı. Gaskell bu değişime tanıklığını küçük gündelik hayatları anlattığı diğer romanlarında da sürdürür. Gündelik hayatta kökenini sorgulamadığımız birçok ritüelin insanın makus talihine karşı verdiği mücadelenin giderek evrensel bir norm haline gelmiş ürünü olduğunu görürüz bu romanlarda. Gelişim hiçbir zaman koca dağları delerek açılan yollardan, taşımayı kolaylaştırsın diye açılan su kanallarından, üç vardiya duman salan fabrika bacalarının çoğalmasından, buharlı gemilerden, uçaklardan, otomobillerden ibaret, dönüşmüş bir doğanın harika tablosundan ibaret olmadı. “Teb şehrini” ve diğerlerini kuran baldırı çıplakların hak mücadelesinde kazanarak hukuk, insan hakları, demokrasi, eşitlik belgesi haline getirdiği birikimin toplamıydı daha çok. Bunlardan herkes yararlandı. 

15 yıldır halkı, muteberler olan ve olmayan yurttaşlar olarak ikiye ayırıp aynı mahallede oturanları, aynı işyerinde çalışanları birbiriyle tokalaşamaz hale getirdikten sonra “Asla ayrımcılık yapmadık, yapmayacağız, icraatımız herkes içindir” diyenler “Herkes”i, bugün ne yazık ki ancak köprüler, yollar kullanılırken görüyor. Geçenin de geçmeyenin de bedelini peşinen ödediği köprüler sayesinde herekse olabiliyor yurttaş!  

Bütün toplumu bağlayacak bir anayasa, referandumdan hileyle hurdayla geçirildikten sonra yüzlerce kamu çalışanı ve akademisyenin  ihraç edilmesiyle sonuçlanan “dakika bir, gol bir” KHK icraatıyla ise, her gün biraz daha yaklaşılan kasnaklı etek döneminde emekçilerin inşa etmeye başladığı, hakların birbirine bağladığı “herkes” siyaset marifetiyle parçalanıyor. O etekler ki, kendisine bağlı tebaayı keyfine göre yöneten, ağzından çıkanın kanun sayıldığı, insanların reveransla önünde eğildiği mutlak yetke döneminin simgesiydi.

Referandum ve arkasından Türkiye’nin dört bir yanında kutlanan 1 Mayıslar böyle bir mutlak yetkeyle yönetilmek istemeyen, OHAL’in ve KHK’lerin tüm sonuçlarıyla  kaldırılmasını isteyen emekçilerin sandıkta ve meydanlarda dile getirdikleri dayanışma; köprüleri yapan taşeronların, iş güvencesiz işçilerin, aralarından her gün biri ölen çocuk işçilerin eşitlik ve özgürlük talebinin emekçiler arasında “herkes”in yeniden toparlandığını gösterdi. Üzerlerindeki uzun cübbelerle eğilen hakimlerin, arkadaşlarını ihbar eden rektörlerin, iktidara sadakatlerini yol arkadaşlarını harcayarak kanıtlamaya çalışan “fırıldaklar”ın düzeninin, dili dini fikri ne olursa olsun bütün emekçilerin birbirleriyle göz hizasında kurdukları ilişkinin yanında bir hükmünün olmayacağını gösterdi alanlar. 

Herkes için eşitlik, özgürlük ve demokrasi için aralarındaki, onları bölen farklılıklara rağmen alanlarda ve sandıklarda bir araya gelenlerin tokalaşması, ayrımcı ve hiyerarşik reverans siyasetini pek tabii ki tadilattan geçirecektir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa